Written by 16:35 uncategorized

Cumhurbaşkanı, sermaye ve siyaset

 

Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff şimdiden kendisine verilen rolü yüzüne gözüne bulaştırmışa benziyor. Federal Almanya Cumhuriyeti’nin 63 yıllık tarihinde, “1 numaralı” koltuğa oturan 10. ve en genç şahsiyet olan Wulff’un başı bir ayrı aşkın bir süredir kredi skandalıyla belada!

YÜCEL ÖZDEMİR

“Cumhurbaşkanlığı”, günümüz dünyasında devletin en üst makamı, bir numaralı kurumu olma özelliği taşıyor. Dolayısıyla, bu mevkiye getirilen politikacının geçmişinin temiz olmasına ve toplumun büyük bir kesimi tarafından kabullenmesine özen gösterilir.
Yani bir yanıyla cumhurbaşkanına „toplumun vicdanı“ rolü verilirek,  bir bakıma burjuva siyaset mekanizmasının sigortası sayılır. Bu rolün verildiği politikacılar genellikle, en yüksek makama zeval gelmemesi için taraflı oldukları halde toplum nezdinde “tarafsız” görünmeye gayret gösterirler.
Bütün bu misyonların biçildiği cumhurbaşkanlığı görevine getirilenlerden kimisi kendisine verilen bu rolü layıkıyla yerine getirir, görev süresi bittikten sonra kenara çekilir, kimisi de yüzüne gözüne bulaştırır; ya görev süresi nitmeden istifa etmek zorunda kalır ya da tarih sayfalarına itibarsız birisi olarak not düşülür.
Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff şimdiden kendisine verilen rolü yüzüne gözüne bulaştırmışa benziyor. Federal Almanya Cumhuriyeti’nin 63 yıllık tarihinde, “1 numaralı” koltuğa oturan 10. ve en genç şahsiyet olan Wulff’un başı bir ayrı aşkın bir süredir kredi skandalıyla belada!
Aşağı Saksonya eyalet başbakanı olduğu sırada zengin bir aile dostundan bu krediyi alan, sonra parlamentoda böyle bir kredinin alınıp alınmadığı konusundaki sorulara “hayır” yanıtı veren Wulff, her şey ortaya çıktıktan sonra bunu açıklamamakla hata ettiğini kabul etti.

 

SANKİ BİR MERKEZDEN DÜĞMEYE BASILDI
Ne var ki, “1 numaranın” yaptığı hata bununla sınırlı kalmadı. Tam bu tartışmaların yapıldığı sırada, alınan krediyi kapatmak için bu kez Baden-Württemberg Eyalet Bankası’nın yan kolu BW-Bank’dan oldukça düşük faizle kredi aldığı ortaya çıktı.
BW-Bank’tan alınan çok düşük faizli kredinin VW tekelinin Porsche’yi kurtarması için Wulff’a verilen hediye olduğu yönünde güçlü iddialar var. Keza, pek çok sigorta şirketi ve yatırımcı, o dönem aynı zamanda VW’nin Denetleme Kurulu başkanı olan Wulff’un bilinçli olarak tekelin hisselerini düşürdüğünü ileri sürerek tazminat davası bile açtı.
Bu da yetmiyormuş gibi, ülkenin en çok satan gazetesi “Bild”in yayın yönetmenini ve bağlı olduğu yayınevinin müdürünü arayarak konuyla ilgili haberlerin yayınlanmaması için tehditte bulundu.
Yani, Wulff içine düştüğü skandalı kapatmaya çalışırken yeni skandallara imza attı ve iyice zor duruma düştü. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, özellikle muhafazakar basın ve politikacıların bir bölümü Wulff’u istifaya zorlamak, tartışmayı derinleştirmek için yeni yıl resepsiyonunu dahi protesto etti. Yine hükümet partileri arasında yeni bir cumhurbaşkanı için kimi pazarlıkların yapıldığı ileri sürülerek, bazı isimler ortaya atıldı.
Velhasıl, “en yüksek makamın” istifa etmesi için pek çok şey yapıldı bu bir ayı aşkın süre içinde.
Bütün bunlar, Wulff’un görevden alınması ya da istifa etmesi için belli bir merkezden planlı bir kampanyanın yürütüldüğü yönündeki savları güçlendiriyor. Bu kampanyanın öne çıkan sözcülerinin ise Bild, FAZ, Die Welt gibi gazeteler ile CSU’dan politikacılar olduğu görülüyor. Bu da, kampanyanın daha çok Hıristiyan Birlik Partilerinin koyu muhafazakar kesimleriyle ilişkili olduğunu gösteriyor.

 

NORMAL OLMAYAN KOŞULLAR
Bütün bunlara rağmen, gazetemiz yayına hazırlandığı güne kadar (17.01) Wulff istifa etmedi. Normal koşullarda siyasi geleneklere göre bu derece yıpratılan ve güven-itibar kaybeden politikacının şimdiye çoktan istifa etmesi gerekirdi; ancak bazı kesimler, zaten istifa ile boşalan koltuğa oturmuş olan Wulff’un da istifa ederek bir devlet krizine neden olmasına sıcak bakmıyor.
(Başbakan Angela Merkel tarafından cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtulan IMF eski başkanı Horst Köhler, bundan bir yıl önce Afganistan ziyareti sırasında, Alman ordusunun görevinin Alman sermayesi için enerji ve ticaret yollarını güvence altına almak olduğunu söylemiş ve gelen tepkileri üzerine görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı.)
Köhler’in istifasından sonra bir de Wulff’un etmesi durumunda Almanya gibi bir ülkede “en yüksek makama” halk arasında duyulacak güvensizlikten ötürü “devlet krizi” çıkacağını söyleyenlerin sayısı hiç de az değil.Gerçekten de Almanya’da devletin en yüksek kademesi şu sıralar tam bir güven bunalımı içinde ve bunun nasıl çözüleceği de belirsizliğini koruyor.
Belirtmek gerekiyor ki, Wulff’un içinde düştüğü durum, burjuva siyaset dünyasının kirli yüzünü bir kez daha gözler önüne seriyor. Kirlilik sadece Wulff’un ucuz kredi, hediye tatil, yalan ifade, basını tehdit vb. davranışlarıyla sınırlı değil kulkuşuz. Sermaye için politika yapanların sermaye tarafından her türlü yol ve yöntemle beslendiği; yeri gelince göklere çıkarılıp yeri geldiğinde de kirli çamaşırlarının ortaya saçıldığı gerçeğine bir kez daha tanık oluyoruz.
Diğer taraftan kirli işlere bulaşma konusunda ne Wullf tek örnektir, ne de bugün Wullf’a karşı kampanya yürüten diğer burjuva çevreler temız ve güvenilirdir!

 
TÜRKİYE KÖKENLİLER NASIL KARŞILADI?
Wulff, Hırsitiyan Demokrat bir siyasetçi olarak eskiden beri diğerlerine oranla liberal tavırlarıyla dikkat çekiyordu. Geçen yıl “İslam artık Almanya’nın parçası” diyerek muhafazakar-sağ kesimden tepki almıştı. Keza Wulff, ilk olarak Türkiye kökenli bir politikacıyı eyalet bakanlığına atamıştı. Bunlardan ötürü, Wulff’un başına gelenler Türkçe basının bir bölümü tarafından, İslam ve Türkiyelilerle ilgili olarak yapılan “açılımlarla” açıklanmaya, yorumlanmaya çalışıldı. Bu durum doğal olarak Türkiye kökenli göçmenler arasında da belli ölçüde etkili oldu. Ne var ki, olup bitenler doğrudan İslam ve Türkiye kökenlilerle ilgili bir boyutu bulunmuyor, böyle açıklamak da abartıdan başta bir şey değildir. 

 

Düzenin besleme politikacıları

 

Hiç şüphe yok ki, Almanya’da rüşvet ve yolsuzluk olaylarına karışan devlet adamları listesinde Cumhurbaşkanı Wulff ne ilk ne de sonuncu durumda. Bugüne kadar sayısız politikacı silah tekellerinden, bankalardan ve diğer kurumlardan rüşvet aldı, bunların kimisi istifa ederek işin üstünü örtmeye çalıştı, kimisi de durumu pişkinliğe vurdu.
Yakın tarihteki en önemli rüşvet skandalları 1980’lerin başında ve 1990’ların sonunda yaşandı. “Flick skandalı” olarak bilinen olayın geçmişi 1975 yılına kadar uzanıyor. Flick’in elinde bulundurduğu Daimler Benz’e ait hisseleri 1.9 milyar Alman Markı karşılığında Deutsche Bank’a satınca buradan elde edilen gelirin vergiden muaf tutulmasını sağlamak üzere dönemin Ekonomi Bakanı Hans Friederichs’e yüklü miktarda rüşvet verdiği ortaya çıktı. Daha sonra yerine gelen FDP’li Otto Graf Lambsdorff’in de elden yüklü miktarda rüşvet aldığı ortaya çıkınca o da istifa etmek zorunda kaldı. Konuyla ilgili açılan davada meclisteki bütün partilerin Flick tekelinden rüşvet aldığı saptandı. Ayrıca, CSU Başkanı Frank Josef Strauß’un üç kez 250 bin DM, CDU Genel Başkanı ve Başbakan Helmut Kohl’ün bir kez 500 bin DM, eski Cumhurbaşkanı Walter Scheel’in de bir sefere mahsus 100 bin DM aldığı ortaya çıktı.
Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu, Flick tekelinin, kurmuş olduğu gizli kasalardan 1969-80 yılları arasında CDU, CSU, FDP ve SPD’ye toplam 25 milyon DM rüşvet verdiği saptandı.
Bu nedenle Flick skandalı tekellerin politikacıları rüşvete bağlaması konusunda en büyük skandallardan birisi olarak Almanya tarihine geçti.
Bir diğer önemli skandal de CDU’nun silah tekellerinden almış olduğu rüşvet olayıdır. 1999’da ortaya çıkan skandala göre, CDU’nun Helmut Kohl’ün başkanlığı döneminde silah tüccarı Karl Heinz Schreiber’den milyonlarca mark rüşvet aldığı ve bunu İsviçre ve Lischtenstein’deki gizli hesaplarda sakladığı ortaya çıktı. Suudi Arabistan’a panzer satışının kolaylaştırılması için verilen rüşveti alanların arasında şimdiki Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble de bulunuyor.
Alınan rüşvetler daha sonra seçim kampanyalarında kullanıldı.
Bu iki büyük skandalın dışında değişik partilerden tek tek bakanların ve milletvekillerinin karıştığı pek çok rüşvet skandalı yaşandı.
Bunlardan bazıları şöyle:
– FDP’li Federal Ekonomi Bakanı Jürgen Möllemann, 1993 yılında bir perakende gıda tekelinden aldığı rüşvet nedeniyle görevinden istifa etti.
–  CDU’lu Federal Ulaştırma Bakanı Günther Krause, 1992 yılında evinde kaçak temizlik işçisi çalıştırdığı ve taşınma sırasında haksız yere kazanç elde ettiği için istifa etti.
– SPD’li Federal Ulaştırma Bakanı Reinhard Klimmt, 1. FC Saarbrücken başkanı olduğu sırada rüşvet olayına karıştığı için 2000 yılında istifa etti.
– Baden-Württemberg Başbakanı Lothar Späth, 1991 yılında bir gemide parasız tatil yaptığı ortaya çıkınca istifa etmek zorunda kaldı.
– Bavyera Başbakanı Max Streibl, 1993 yılında bir uçak firması tarafından Brezilya ve Kenya’da tatilie götürüldüğü ortaya çıkınca istifa etti.
– Schleswig-Holstein eyaleti Başbakanı Björn Engholm, 1993’te Barschel Komisyonu’na yanlış ifade verdiği için istifa etti.
– SPD’li Aşağı Saksonya Başbakanı Gerhard Glogowski, düğün masrafları ve opera bileti bir işveren tarafından ödendiği ortaya çıkınca istifa etti.
– CDU’lu Saksonya-Anhalt Başbakanı Gerd Gies, haksız bir şekilde maaşını Batı Almanya’daki eylaletlerin başbakanlarının seviyesine çıkarınca gelen tepkiler üzerine istifa etti.
– SPD’li Savunma Bakanı Rudolf Scharping, kamuoyu oluşturma şirketi Moritz Hunzinger’den 140 bin DM aldığı ortaya çıkınca 2002’de istifa etti.
– Saksonya Başbakanı Kurt Biedenkopf, kaldığı devlet misafir evinde olması gerekenden az kira ödediği ve IKEA’dan çok düşük fiyata alış veriş yaptığı için görevinden istifa etti.
– CSU’lu Federal Savunma Bakanı Theodor zu Gutenberg, doktora çalışmasında sahtekarlık yaptığı açığa çıkınca istifa etti.

Close