Yıllardır “diaspora” kavramına, “Ermeni diasporası”ndan ötürü negatif anlamlar yükleyen Türkiye egemenleri ve sözcüleri, şimdi bu kavramla barışmaya, yurtdışında bulunan Türkiye kökenli göçmenler emekçiler için de “Türk diasporası” denilmesini gündeme getiriyor. Amaçları her yönüyle Türkiye devletinin çıkarlarını yurtdışında savunan bir grubun oluşturulması. Peki bu politika tutar mı?
YÜCEL ÖZDEMİR
Türkiye devleti, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine yaşanan emek göçüyle birlikte, göç eden emekçileri başından itibaren kontrol altında tutmak için değişik yol ve yöntemlere başvurdu. Örneğin, Almanya’ya göç eden ilk Türkiyeli işçilerin eline tutuşturulan el kitapçığında, “gavurlardan uzak durulması”, “milli kimliğin ve dinin unutulmaması”, “komünistlere yaklaşılmaması”, “Türkler olarak bir arada kalma ve birbirine yardım etme” tavsiyeleriyle dolu olduğu biliniyor. Ekim 1961’de başlayan Almanya’ya göçün üzerinden 54 yıl geçmesine rağmen, bugün de ilk etapta garip gelen bu “tavsiyelerden” ısrar edildiği anlaşılıyor. Zaman ilerlemekle birlikte söylemde bir “modernleşme” olduğu algısı oluşsa da “öz”de aynı politikanın, anlayışın varlığını sürdürdüğü görülüyor.
Bu politika, istisnasız bugüne kadar Türkiye’de işbaşına gelen bütün hükümetler tarafından takip edildi. Kimisi eksik, kimisi tam uydu bu çizgiye… Bu yapılırken göç eden emekçilere türlü türlü isimler takıldı: “Gurbetçiler”. “Alamancılar”, “Avrupa Türkleri”…
Şimdi bu kavramlara “Türk diasporası” da eklendi ya da eklenmek isteniyor. 1 Kasım seçimlerinden önce AKP tarafından çıkarılan “Yurtdışındaki vatandaşları seçim beyannamesi”nde “Diaspora politikamız” başlığıyla yer alan bölümde bu politikanın hedefi şu şekilde ifade ediliyor: “Yurt dışındaki vatandaşlarımızın bütün farklılıklarını sahiplenerek menfaatlerini koruyabilmek, anavatanla olan bağlarını ve kültürel aidiyetlerini canlı tutmak, dil ve kültür birikimlerini geliştirmek, bulundukları ülkelerdeki konumlarını güçlendirmek, etkin bir sivil topluma ulaşmak ve yurt dışındaki hizmetlerimizi kalıcı ve sağlıklı bir şekilde yürütebilmek diaspora politikamızın ana sütunlarını oluşturmaktadır.”
“Anavatanla bağlarını koruma”, “kültürel aidiyetlerini canlı tutma”, “dil ve kültür birikimlerini canlı tutma”… ifade edilen “diaspora politikası”nda kilit kavramlar. İfade edilmeyenler ise yurtdışında yaşayan Türkiye kökenli göçmen emekçilerin Türkiye sermayesinin çıkarları gereğince harekete geçirilmesi, gerektiğinde sokağa çıkarılması ve baskı gücü olarak kullanılması… Zira yazılı olanların önemli bir kısmı asıl olarak yazılı olmayanları hayata geçirmek için yapılıyor.
AKP’YLE BİRLİKTE SİSTEMATİK HALE GELEN DİASPORA POLİTİKASI
Hem AKP’nin seçim beyannamesinde yurtdışında yaşayan Türkiye kökenlilere yönelik yer alan vaatler hem de geçmişten bugüne yapılanlar, mevcut iktidarın öncekilerden etkili bir “diaspora” politikası izlediği ve öncekilere göre bir mesafe kat ettiği anlaşılıyor. Yurtdışı Türkleri ve Akraba Toplulukları Dairesi (YTB) bünyesinde birleştirilen bu çalışmalar, ayrıca yurtdışında hükümete bağlı faaliyet yürüten dernek ve kurumlara önemli maddi destek aktarımı yapıldığı da biliniyor. Bu bakımdan AKP üzerinden bağlantılar ve örgütlenmeler daha sıkı hale getirildi.
Sandıkların yurtdışında kurulması bile kendi başına “diaspora politikası”nda önemli bir değişimi ifade ederken, buradan çıkan sonuçlar bu alanın ne kadar önemli olduğunu da görüldü. “Siyasal katılım” üzerinden Türkiye’deki siyasetin Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin gündemine bu denli konulması, ardından da sonuçların yarattığı etki, yurt dışı oyları üzerinden dikkatleri bir kez daha Türkiye dışında yaşayan göçmenlere yöneltti.
Özellikle 1 Kasım’da 7 Haziran’a göre katılımın artması dikkate değer bir gelişme. YTB Başkan Yardımcısı Mustafa Köse, Star gazetesinde yayınlanan “Seçimler ve Diaspora oyları” başlıklı yazısında bu gelişmeyi şu şekilde tanımlıyor: Diaspora oy kullanma oranları içerisinde Türk diasporasının anavatan seçimlerine yüzde 45’lik katılımı çok özel bir yere oturmaktadır. 2.8 milyon kayıtlı seçmenden 1,3 milyonu sandığa gitmiştir. Diğer ülke diasporalarının katılımlarına baktığımızda çok az ülkenin bu oranlara yaklaştığı görülmektedir.” diyor. Köse yazısında devamla, “Siyasal katılım da anavatan aidiyeti önemli göstergelerden biridir. Uzun vadede Türk toplumunun varlığı, gelecek nesillerin kimliği ve kültürünün muhafazası için diaspora politikalarının siyasi partiler tarafından gerçekçi bir şekilde ele alınması gereklidir. Diaspora politikalarının sosyal, kültürel, dini ve eğitim başlıklarını bütüncül çerçevede içermesi yurt dışındaki Türk toplumunun varlığını muhafazası için elzemdir. Türkiye’deki seçimlere yurt dışı seçmenin katılımını değerlendirirken bu hususları göz ardı edemeyiz. Uzun vadede siyasal katılımın muhafazası ve artırılması sadece ve sadece gelecek nesillerin anavatana aidiyetinin muhafazası ve geliştirilmesi ile mümkündür“ diyor.
Geleceğin “tehlikeleri”ne dikkat çeken Köse şimdiden önlemlerin alınması çağrısında bulunuyor. Belirtmek gerekiyor ki, Türkiye kökenli göçmenlerin seçimlere katılım oranının yüksekliği aynı zamanda Türkiye’deki çatışmaların ve çelişkilerin olağanüstülüğünden kaynaklanıyor. Siyasi iklimin normalleşmesi, yumuşaması durumunda katılım giderek azalacak. Zira yurtdışında oy kullanan diğer ülkelerin yurttaşlarında da eğilim genellikle bu yönde olmuştur.
Bu arada yurt dışı oyları konusunda bir diğer yorum da Star yazarı Halime Köçek’ten geldi. AKP’nin başlattığı ve Köse’nin de bolca kullandığı “diaspora” kavramına göndermede bulunan Köçek, “Düne kadar diaspora sözcüğünü neredeyse sadece ‚Ermeni diasporası‘ için zikrederdik. Türkiye’nin bir diasporası olduğu, üzerinde kafa yorulan değil dile bile gelmeyen bir husustu. Çünkü diaspora dediğinizde size bir sorumluluk yükleniyor. (…) Türkiye pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da ciddi anlamda ilerleme kaydetti. Bunda en önemli etken ise kuşkusuz diaspora seçmeninin YSK’nın direncine rağmen Türkiye’deki genel seçimler için oy kullanmaya başlamasıdir” diye yazıyor.
Anlaşılan o ki, bugünden sonra AKP ve sözcüleri tarafından Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye kökenliler için ağırlıklı olarak “diaspora” tanımlamasının kullanılacağını ve buna göre yoğunlaştırılmış bir siyasetin izleneceği görülüyor.
GÖÇMEN EMEKÇİLER DİASPORA UNSURU DEĞİL
AKP ve sözcüleri Almanya başta olmak üzere yurtdışında yaşayan Türkiye kökenlileri dini ve milli kimlikler üzerinden bir araya getirerek “anavatan” için harekete geçirme ve birarada tutmanın planlarını yapıyor. Ancak unuttukları bir gerçek var ki; o da yarım asırdır yurtdışında yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin onların öngördüğü gibi bir bütün olarak hareket etmediği, farklı çıkarlar ve görüşler temelinde örgütlendiğidir. Bu nedenle, Türkiye kökenli göçmenlerin klasik diasporalarda olduğu gibi ortak hareket etmesi mümkün değil. Hatta ortak hareket ettikleri bir tek konu dahi yoktur. Farklı sınıfsal konumlar ve dünya görüşleri nedeniyle Türkiye kökenli göçmenlerden bir “diaspora” yaratmanın tam anlamıyla ham bir hayaldir. Olsa olsa AKP ve kontrol ettiği devlet kendisine bağlı bir cemaat yaratabilir. O da zaten mevcut. Türkiye kökenlilerin yaşadığı bütün ülkelerde birbinden farklı çok sayıda örgüt ve kurumun varlığı da bunun en somut ifadesi. Bu nedenle yurtdışında yaşayan Türkiye kökenli işçilerden sermayenin çıkarlarını esas alan bir devletin politikalarına yedekleme çabası bir sonuç vermeyecek. Orta vadede bugün seçim sonuçlarıyla ortaya çıkan tablo da değişecektir. Bizden söylemesi…
DİASPORA MIYIZ?
Diaspora köken itibariyle “dağılma” anlamına gelen Yunanca “diaspeiro” kelimesine dayanıyor. Klasik anlamıyla; anavatanlarından iki ya da daha fazla bölgeye çoğu zaman travmatik bir şekilde dağılmak zorunda kalan toplumları ifade etmek için kullanılmış. Ancak modern anlamıyla diaspora; “çeşitli nedenlerle anavatanından ayrılmış fakat orayla ilişkilerini sürdüren bir topluluğun üyeleri” anlamına gelmektedir.
Klasik diaspora; travmatik unsurların bulunduğu zorunlu bir dağılma durumunu ve sürekli olarak terk edilen anavatana geri dönüş mitini bünyesinde barındıran bir modele dayanmaktadır. Klasik anlamıyla diaspora tanımları “anavatan imgesi ve geri dönüş” ile “sürgün ve dışlanma” konuları üzerinden iki kategoriye ayrılmaktadır.
Her ne kadar son yıllarda Türkiye devletinin tezlerini savunan kimi akademisyenler bir “Türk diasporası”ndan söz etse de, konuyla ilgilenen, Uluslararası üne sahip sosyologlar bir toplumu diaspora olarak tanımlamak için gerekli kolektif bilincin “Türk diaspora”sında olmadığına dikkat çekiyor. Araştırmalarda özellikle etnik ve dini konularda keskin sınırlarla ayrılmış bir toplum yapısının altı çizilmektedir. Örnek olarak Almanya’da yaşayan Türkiye kökenliler gösteriliyor. “Türk toplumu”nun dini ihtiyaçlarının karşılanmasında çok sayıda değişik sivil toplum yapılanmasının ve organizasyonların hizmet sunduğunu, buradan kaynaklanan toplumsal farklılaşmanın kolektif bilincinin oluşmasında etki yarattığını, bu nedenle farklı çıkarlar ve görüşlerin olduğu bir kesimden söz edilmektedir. Gerçekten de her hangi bir konuda Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin tümünün ortak hareket etmediğini, her kurumun kendi dünya görüşüne göre davrandığını biliyoruz.