Written by 11:00 uncategorized

Doğanın sanatla buluşması

20 Haziran’da DİDF tarafından Àlmanya’nın Dortmund şehrinde “Irkçılığa ve savaşa karşı” düzenlenen festivalde dikkat çeken kültürel aktivitelerden biri de, Bochum’da yaşayan sanatçı Zülfikar Aktaş’ın açtığı sergiydi. Son yıllarda Türkiye’de yaşanan ve büyük yankı yaratan Gezi direnişi, Soma maden kazası, kadına yönelik şiddet olayları gibi konuları çarpıcı bir şekilde ve doğal malzemeler kullanarak işleyen sanatçı Zülfikar Aktaş’ı atölye olarak kullandığı evinin bodrum katında ziyaret ettik.

Kısaca sizi ve çalışmalarınızı tanıyarak başlayalım isterseniz?

– 28 yıldır Almanya’da yaşıyorum. Şu an işsiz olduğumdan dolayı sosyal yardımla geçiniyorum. Ağaç yaprakları, kabuklar, kökler ve doğadan elde ettiğim çeşitli materyalleri modern çağın ürünü yapıştırıcı, plastik, ayna gibi malzemelerle biraraya getirerek eserler ortaya çıkarıyorum. Seçtiğim konular bütün toplumu ilgilendiren, etkileyen, herkesin üzerine konuştuğu toplumsal olaylar. Ben de bu olaylara kendi bakış açımdan bakıp yeniden insanların ilgisine sunuyorum…

Sanata ilginiz ne zaman başladı? Sizi sanatla buluşturan nedenler nelerdir?

– Düşüncelerimden dolayı kültür ve edebiyata genç yaşta ilgi duymaya başladım. Okumaya meraklı, okumayı ve şiiri seven bir yapım var. Okuduğum kitaplar bende sosyalist düşüncenin oluşmasını sağladı. Düşüncelerimden dolayı sanata olan ilgim de giderek arttı. Dünyadaki gelişmelere sessiz kalamayacağımı düşünüyordum. Bunun için duygu ve düşüncelerimi farklı bir anlatımla insanlara sunabileceğim bir şeyler yapmak üzere, 6 yıl önce bugün gördüğünüz bu eserleri yapmaya başladım. Tamamıyla doğal malzemeler kullanıyorum. Ağaç kökleri, yapraklar, dallar, kabuklar vb.

Böyle bir çalışma tarzı nasıl oluştu? Kullandığınız malzemelerin doğal malzeme olmasının özel bir nedeni var mı?

– Yüzyılda gelişen teknoloji ve değişen yaşam şartlarıyla birlikte sanatta da daha farklı teknikler ve tarzlar kullanmanın yolu açılmıştır. Artık geçmiş dönemlerin aksine kullanılacak materyallerin çeşitliliği, sanatla uğraşan insanlara çeşitli imkanların kapısını açmış, düşünce ve eser arasındaki teknik sınırlılıkların ortadan kalkmasına hizmet etmiştir. Bu durum sanatçıya yeni ifade biçimleri ve araçları sunmuş, bununla birlikte kendisinin ve izleyicisinin düşünce yapısını, algısını ve arayışlarını önemli ölçüde etkilemiştir. Yani günümüzde sanat eseri artık alışagelmiş görünümlerinden uzaklaşmış malzeme, fikir ve düşünceleri ifade etmenin bir aracı olarak sonsuz, sınırsız ve beklenmedik şekillerde karşımıza çıkmaya başlamıştır. İçinde bulunduğumuz bu gelişim süreci beni, düşüncelerimi ve hayatın içerisinde şahit olduklarımı ortaya koymaya itti. Tabii bunu yaparken de kendimi yepyeni bir tarzın içerisinde buldum.

Birçok sanatçının aksine yaptığınız sanatsal çalışmalarınız ticari bir boyut taşımıyor. Üstelik sosyal yardımla yaşıyorsunuz, zor olmuyor mu?

– Sosyal yardımla geçinmek maddi zorlukları da beraber getiriyor ister istemez. Yaptığım sanattan hiç bir gelirim yok. Sanat çalışmamı sürdürebilmek için atölye olarak kullanabileceğim geniş bir yere ihtiyacım var. Kullandığım malzemeler gördüğünüz gibi doğadan toplanan ağaç kökleri, kabuklar ve dallardan oluşmakta. Yani hacim olarak çok yer kaplayan malzemeler. Bunların yanında malzeme olarak toprak, kömür ve ayrıca cam, ayna kırıkları, tel ve metal eşyalar kullanıyorum. Bu kadar malzemeye de geniş bir alan lazım. Ayrıca yaptığım sanat eserlerini korumak için ayrı bir yer gerekiyor. Bunların hepsi maddi olanaklar gerektiren şeyler. Gördüğünüz gibi olanaksızlıklardan dolayı oturduğum evin altındaki bodrum katında çalışmalarımı sürdürüyorum.

Ürettiğiniz eserlere ilgi nasıl? Bunları sergileme imkanı bulabiliyor musunuz?

– Değişik malzeme kullandığım için ve güncel, can alıcı konular seçtiğim için görenler tarafından ilgi ile karşılanıyor. Şimdiye kadar eserlerimi sergileme imkanım çok olmadı. Bazı eserlerin çalışmaları daha tamamlanamadı. Bitirdiğim eserlerin bir kısmını Grup Yorum konserinde sergiledim. İnsanlar ilgiyle karşıladı. Sergimi ziyaret edenler duygu ve düşüncelerini hem sözlü hem de yazılı olarak belirtti. Bu düşüncelerden yararlanmaya çalışıyorum ve eserlerimi bu katkılarla toplumsallaştırıyorum. DİDF festivali ikinci sergim oldu. Bu sergiye yönelik özel çalışmalarım oldu. Zor da olsa da bunları festivale yetiştirebildim. DİDF’e bana sunduğu bu olanaktan dolayı ayrıca teşekkür ederim. Bu sergim hem festivale renk kattı, hem de eserlerimi daha geniş bir kesimin görmesini sağladı.

Yaptığınız çalışmalarda sizi etkileyen şeyle neler oluyor?

Çalışmalarımın temelini iki unsur oluşturmakta; insan ve doğa. Yaşadığımız dönem geçmişten farklı olarak artık savaşların ve katliamların süreklilik kazandığı bir dönem. Dünya iki büyük savaş yaşadı ve milyonlarca insan yok edildi. Bugünün dünyasına baktığımızda ise 3. büyük savaş bölgeler ve bireyler düzeyinde sürmektedir. Bölgeler düzeyinde sürmektedir çünkü; bugün Suriye’den Nijerya’ya  hatta Latin Amerika’ya kadar kitlesel katliamlara tanık olmaktayız. Bunun dışında Türkiyeli olmamdan kaynaklı, hükümetlerin demokrasi yalanı ardında Gezi Parkı, öldürülen çocuk ve gençlere, Alevi, Kürt, veya diğer azınlıklara yönelik baskılara gözlerimi kapayamazdım. Yine aynı şekilde Fransa’da yaşanan Charlie Hebdo katliamı, ırkçı söylemler, artık sıradanlaşan cinsel ve kadına yönelik saldırılar  insanlığın nasıl bir akıl tutulması içerisinde olduğunu gösteren önemli, adeta algımı yamultan mesajlardı benim için… Tüm bunların ortasında insan kalabilmek ve bunu çoğaltabilmek için sanata sarıldım.

Başta da belirttiğim gibi bir diğer unsur olan “doğa” çalışmalarıma kaynaklık etti. Çünkü ağacın, çiçeğin, dağların, denizlerin olmadığı, kurutulduğu bir dünyada insanın da yeri olamayacağını biliyoruz. Buna rağmen insanın doğayla uyum içerisinde yaşamak yerine ona hükmetmeye çalışması, umursamaması ve kirletmesi insanlığın akıl tutulmasının bir diğer göstergesiydi benim için. Çünkü sunduğu sınırsızlıkla insanın evi ve annesi olan doğaya verilecek her zarar aslında insanın kendi duygularına da yabancılaşması demekti benim için. Bu nedenle çalışmalarımda ağaçlardan çok faydalandım, onlardan çok öğrendim.

Ağaçlardan sağladığım materyallerle deneyimlediğim eserlerden sonra gördüm ki, bu eserlerin gelişimi tahmin edilemeyen bir süreç içinde izleyicinin katılımıyla gerçekleşmekte. Bu nedenle amacım ağaçla oluşturduğum bu tarzı daha da geliştirmek, insanları bu tarzla tanıştırmak, ilgiyi yaygınlaştırmak ve sergilerle insanlığın hizmetine sunmak. Bunu gerçekleştirmek için 2 senelik bir çalışma planlamaktayım. Bu çalışmanın içeriğini insanlık tarihinde meydana gelmiş katliamlar oluşturmakta. Bu eserleri farklı Avrupa ülkelerinde sergilemeyi planlıyorum.

Röportaj: Salih Uysal

Close