Written by 13:00 KÜLTÜR

Dünden bugüne örgütlü kötülüğün dışavurumu olarak: Toplu kıyım ve katliamlar

Almanya’nın tarihinde ırkçı-faşist hareketler tarafından işlenen o kadar çok insanlık suçu var ki, neredeyse yılın her ayında farklı kentlerde veya ülke genelinde bu yüzden anmalar, etkinlikler yapılır ve bunların bir daha yaşanmaması dilenir. Bunlar arasında en sarsıcı olanlardan biri de bundan 86 yıl önce 9 Kasım’da yaşanan ‘Kristal Nacht’ (Kırık camlar gecesi) adıyla anılan ve Nazi Almanyasındaki Yahudi soykırımının startını veren ‘Kasım kıyımı’dır (November Pogrom). Yıkıp yakılan, yağmalanan mekanlardaki kırık camlardan adını alan bu toplu kıyım, yüzlerce filme, binlerce kitaba konu oldu. 9 Kasım gecesi başlayıp 14 Kasım’a kadar süren bu örgütlendirilmiş cinnetin kayıtlara geçen bilançosu yıkılıp yakılan binlerce işyeri, sinagog ve ya da öldürülen binlerce insandan ibaret değildi. Çok uzak coğrafyalarda bile olsa insanlar, yaşanan vahşet karşısında derinden sarsıldılar ve adeta insanlığından utandılar. Ve nasıl olup da insanın insana böyle bir zulüm yapabildiği sorusuna yanıt vermekte zorlandılar.

 ASIL SORU NEDEN UNUTUYORUZ?

Ama asıl şaşırtıcı olan ve yanıt aranacak soru, farklı coğrafyalarda ve farklı tarihlerde belki yüzlerce-binlerce kez yaşanmış olsa da, insanlığın benzer toplu kıyımları nasıl olup da unutabiliyor olması ve yaşanan acılardan ders çıkaramamasıdır aslında. Evet, neden her yaşandığında ‘bundan beter bir zulüm olamaz’ dedirten ve toplumsal travmalar yaratan bu kıyımları unutur, zamanla kanıksar hale gelebiliriz? İnsanların dini, etnik kökeni veya siyasi görüşleri yüzünden uğradıkları toplu kıyımların nedenini insan psikolojisinde, insanın içindeki kötülük genlerinde değil; eşitsizliğe, rekabete ve sömürüye dayalı toplumsal düzenlerde bulabiliriz. Çünkü bu tür toplu kıyımlar kişisel nedenlerle işlenen suçlar ve bireysel cinnet hali değildir; varlığı zaten sınıfsal veya ulusal düşmanlık üzerine kurulu siyasi iktidarın örgütlediği suçlardır. Çıkarları, hesapları, koşulları oluştuğunda nasıl uniformalı askerlerle yapılan savaşlar kaçınılmazsa, bu tür toplu kıyımlar da siyasi bir araç ve egemenlik hamlesi olarak bizzat devleti elinde bulunduranlar tarafından örgütlenir.

 ÖRGÜTLÜ KÖTÜLÜK SADECE NAZİLERE MAHSUS DEĞİL

Ve bu ‘kötülük’ sadece Nazilere ait bir ‘hastalık’ da değildir: Japonya’ya atom bombası atan da, Ruanda’da kabileleri doğrayanlar da, İstanbul’da 1966 yılındaki 6-7 Eylül Olaylarında Rumları yağmalayanlar veya 1. Dünya Savaşı döneminde Ermenileri katledip sürgün edenler de, bugün Filistin’de Lübnan’da katliam yapanlar da bu ‘örgütlü kötülüğün’ dışavurumudur. Ve acı olan, inancı, milliyeti veya görüşleri nedeniyle örgütlenen bu toplu kıyım ve katliamlara sıradan halkın da ortak edilebilmiş olmasıdır. Sonrasında bir suç olarak anlaşılsa da, yapıldığı sırada, kimi zaman din adına, kimi zaman bayrak ve ulusun çıkar ve idealleri adına, meşru ve kahramanca bir eylem olduğuna inandırılır bu linçlere, kıyımlara, katliamlara katılan veya tanık olan insanlar.

 KURBANLAR DEĞİŞSE DE GEREKÇELER AYNI

Ve her seferinde gerekçe aynıdır: milli varlığı korumak! Nasıl dün Naziler Almanya’yı kurtarmak adına Yahudileri katletmeyi meşru gösterebildilerse, bugün de İsrail’in siyonist rejimi Yahudileri savunmak adına Filistinlileri katletmeyi haklı ve meşru bir savunma olarak propaganda edebiliyor. Taraflar, kurbanlar değişiyor: Bazen Japonların Çinlilere, bazen Nazilerin Yahudilere, bazen Türklerin Ermenilere, bazen İsrailin Filistinlilere zülmu olarak yaşanıyor.. Koşulları, nedenleri, boyutları ve arkasındaki hikaye değişse de özü aynı kalıyor: İktidardaki sınıfın çıkarları için işlenen insanlık suçu.

 SOYKIRIMA AÇILAN KAPI: KRISTALNACHT

Nasyonal Sosyalist Devlet tarafından desteklenen ve organize edilen, Almanya ve Avusturya’daki Yahudilere karşı yapılan zorbalıklar Pogrom Gecesi olarak tarihe geçmiştir. SA ve SS nazi örgütlerinin sivil ve üniformalı üyelerinin yanı sıra, nüfusun yaklaşık yüzde onunu oluşturduğu tahmin edilen çok sayıda vatandaş da bu şiddet eylemlerine katılmıştır. O çarşamba günü ile öncesindeki ve sonrasındaki günlerde yaklaşık 7.500 Yahudi dükkanını ve tesisini tahrip edip yıktılar, 1.200 sinagogu kundakladılar ve yüzlerce Yahudi’yi katlettiler. Polis ve itfaiye ekiplerine müdahale etmeme emri verilmişti. Olayların devamındaki günlerde 30.000’den fazla Yahudi erkek, toplama kamplarına götürüldü. Tahminlere göre bu planlı katliamlar sırasında 2.000 kadar insan hayatını kaybetti. Pogrom Gecesi, Yahudi nüfusa karşı ayrımcılıktan onlara yapılan açık zulme geçişin simgesi oldu. Olaylar, 3 yıl sonrasında da Yahudi Soykırımı‘na dönüştü.

Bu saldırıların gerekçesi Paris‘te meydana gelen bir suikasttı. 1938’de Almanya ülkede yaşayan 17 bin Polonyalı Yahudi’yi sınır dışı etti. Polonya tarafından da ülkeye kabul edilmeyen bu kişiler iki ülke arasında sıkışıp kaldı, çoğu soğuk, açlık ve hastalıktan yaşamını yitirdi. Bu kaderi paylaşanların arasında kendi ailesinin de bulunduğunu öğrenen 17 yaşındaki Herschel Grynszpan, Paris’teki Alman Büyükelçiliği’ni basarak karşısına ilk çıkan kişi Konsolos yardımcısı Ernst vom Rath‘ı vurdu. Hitler’in sağ kolu Goebbels, bunun planlanarak düzenlenmiş bir Yahudi komplosu olduğunu öne sürerek Alman ırkının öcünü alması gerektiğini konuşmalarında halka empoze etti. Sivil ajanların da halkı kışkırtmasıyla Kasım’ın 9’unu 10’una bağlayan gece kanlı saldırılara göz yumuldu. Polis ve itfaiye olaylara kasıtlı olarak müdahale etmedi. (Kaynak Wikipedia ve Lebendiges Museum Online-LEMO)

Close