Almanya’da 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren hız verilen neoliberal politikalar işçi ve emekçi sınıflar arasında yoksulluğu ve eşitsizliği rekor düzeyde arttırdı. Bu neoliberal politikaların etkilerini mercek altına alan Hans Böckler Vakfı, 2010’den itibaren halkın büyük bir bölümünün yaşam koşullarının 2010’dan itibaren kötüleştiğine dikkat çekti. Bunda, SPD-Yeşiller hükümeti döneminde Ajanda 2010 adı altında kararlaştırılan ve Mart 2003’te yürürlüğe konulan sosyal haklardaki kesinlerin etkisinin olduğu somut olarak anlaşılıyor.
Raporu hazırlayan bilim insanları artan ekonomik sorunlara bağlı olarak düşük gelirli insanlar arasında sosyal ilişkilerin zayıflamaya başladığına da dikkat çekerek birçok değerlendirmede bulundular: “2021’de, yani enflasyon dalgası başlamadan önce bile, yoksulların yüzde 40’ından fazlası ve yoksulluk sınırının biraz üzerinde güvencesiz işlerde çalışan insanların yüzde 20’sinden fazlasının acil durumlarda kullanacakları birikimleri yoktu. Yoksulların yaklaşık yüzde 10’u da yıpranmış giysilerini değiştirecek maddi güce sahip değildi. Koronavirüs krizi ve 2020 ile 2023 yılları arasında enflasyondaki artış, hem yoksullar hem de orta sınıftan insanların ekonomiden kaynaklı endişelerini önemli ölçüde artırdı. Alt gelir grubundaki insanların yarısından fazlası ve aynı zamanda üst orta sınıftaki insanların yüzde 47’sinden biraz daha azı, gelecekte yaşam standartlarını artık koruyamayacaklarının endişesi içindeydi.”
ARAŞTIRMANIN EN ÖNEMLİ GÖSTERGELERİ
Sozio-oekonomischen-Panel (SOEP) ve Hans Böckler Vakfına bağlı Ekonomik ve Sosyal Bilimler Enstitüsü (Wirtschafts- und Sozialwissenschaftlichen Instituts-WSI) verilerine dayandırılarak yayınlanan raporda ülkede artan yoksulluk ve eşitsizlik şu şekilde tespit edildi:
– Eşitsizlik göstergeleri (Gini katsayısı, yoksulluk ve refah oranları) 0 sıfır ile 1 arasında hesaplanıyor Sıfırda, tüm insanlar aynı gelire sahip olurken; birde ülkedeki tüm gelir tek bir kişiye ait kabul edilyor. 1990’ların sonu ve 2000’lerin başında Almanya’da gelir eşitsizliğinde önemli bir artış oldu. 2010 yılında Gini değeri 0,282 iken bu 2021‘de 0,310’a çıktı. Uluslararası kıyaslamalarda oldukça yüksek bir oran olarak görülüyor.
– SOEP verilerine göre, 2021‘de Almanya’da halkın yüzde 17,8’i yoksulluk içinde yaşıyordu. Yüzde 11,3’ü aşırı yoksulluk içindeydi. Yoksulluk oranı 2010‘da yüzde 14,2 ve aşırı yoksulluk ise yüzde 7,8 idi. Araştırmayı yapan Dr. Dorothee Spannagel ve Dr. Jan Brülle, bu durumu “Aşırı yoksulluk içinde yaşayan insanların oranı, göreceli olarak yoksulluk oranından daha keskin bir şekilde arttı” değerlendirmesinde bulundu. Tek kişilik hanelerde net 1.350 euronun altında gelire sahip olanlar yoksul kabul ediliyor. 1.120 euronun altında gelire sahip olanlar ise aşırı yoksul olarak tanımlanıyor.
– Yoksulluktaki artışa paralel olarak, „güvencesiz“ işlerde çalışan insanların oranı toplam nüfusun yüzde 17,7’sinden 15,1’ine düşerken, alt orta sınıf biraz daha küçüldü. Araştırmacılar bu durumu “gelir dağılımının alt yarısındaki bir tür kutuplaşma“ olarak adlandırıyor. Bu durum, yoksullar grubundaki yıllık reel gelirlerinin 2010’lu yıllar boyunca „güvencesiz“ gelire sahip grup ile alt ve üst orta sınıflara kıyasla ortalama olarak önemli ölçüde daha az artmasıyla ilgili. Bu grupta yer alanların başında tek başına çocuk yetiştiren kadınlar, göçmenler, işsizler ve en fazla ortaokul diploması olan ya da hiçbir mesleki yeterliliği olmayanlar geliyor. En alt grupta yer alanlarla orta sınıflar arasındaki makas bu nedenle açılıyor. Yoksulların orta sınıfa çıkması neredeyse imkansız hale gelirken, orta sınıfta olanlar arasında ise yoksullaşma korkusu geçmişe göre büyüyor.
– Araştırmacılar tarafından analiz edilen SOEP verileri, Almanya gibi zengin bir ülkede yoksulluğun günlük yaşamla ilişkili olduğunu açıkça göstermektedir. Örneğin, 2021’de, enflasyon dalgasından önce bile, yoksulluk içinde yaşayan insanların yüzde 9,9’u eskiyen kıyafetlerini yenileriyle değiştirmeye paraları yetiremiyordu. Yoksul insanların yüzde 42,8’inin ve „güvencesiz“ gelir grubundaki insanların yüzde 21,3’ünün hiçbir tasarrufu bulunmamaktaydı. Yoksulların yüzde 17’sinden biraz azı ayda bir kez sinemaya gitmek ya da bir spor etkinliğine katılmak gibi boş zaman aktivitelerini karşılayabilmekteydi. Yüzde 14’ünden biraz azı ise ayda en az bir kez arkadaşlarını yemeğe davet edecek paradan yoksundu. Katılım için daha düşük mali imkanlar, daha yakın kişisel temaslarla telafi edilememektedir. Çok düşük gelirli insanların bekar olma olasılığı daha yüksek ve kendi değerlendirmelerine göre, diğer gruplara kıyasla fark küçük de olsa, daha az yakın arkadaşları var.
– SOEP anketinde, yoksulluk içindeki insanların yaklaşık yüzde 25’i mevcut ekonomik durumlarıyla ilgili büyük endişeler bildirmiş; „güvencesiz“ gelire sahip insanlar arasında bu rakam neredeyse yüzde 15, alt orta kesimde yüzde 12’nin biraz altında.
ÇELİŞKİLER İFADE EDİLENDEN DE DERİN
Açıklanan veriler 2021’e kadar ekonomide yaşananlarla ilgili. Buna bir de ekonomideki gelişmeler, Ukrayna savaşıyla birlikte aratan enerji fiyatlarını eklediğimizde, yoksullaşmanın ifade edilen tablodan da fazla olduğu net bir şekilde söylenebilir. Artan yoksulluk, buna bağlı olarak sosyal sorunların sorumlusu partilere ve sisteme güvensizlik de özellikle yoksul emekçi kesimler arasında önceki yıllara kıyasla artıyor. Siyasetteki gelişmelerin önemli bir bölümünün ekonomik ve sosyal gelişmelerle bağlantılı olduğu böylece bir kez daha görülmüş oldu.
Araştırmadan sorumlu HBS Ekonomik ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Bilimsel Direktörü Bettina Kohlrausch, yoksulluk arttıkça daha fazla insanın sisteme sırtını döndüğümü ifade ederek, “sosyal piyasa ekonomisinin, toplumsal katılım vaadini inandırıcı bir şekilde yenilenmesi gerektiği”ni söyledi. Bunu başarmak için “toplu iş sözleşmeleri, yeterli yasal emeklilik ve etkin bir kamu altyapısı” önerildi. Ancak, sermayenin daha fazla kar hırsı, sosyal saldırılar, artan rekabet koşulları gibi gelişmeler bunun kısa sürede gerçekleşmeyeceğini gösteriyor. (YH)