Written by 13:03 uncategorized

Eşitlik, kardeşlik ve özgürlük için birlikte mücadele

France Newspaper Attack

YILDIZ EREN

 

Fransa’nın başkenti Paris’te Charlie Hebdo dergisine yönelik barbar saldırıya tepkiler hafta sonunda doruğa ulaştı. Ülke çapında dört milyon kişi gazetecilerin  katledilmesini lanetledi.

Devlet  düzeyinde tertiplenen “Ulusal Birlik » mitingine çeşitli Avrupa ülkelerinin devlet başkanlarının yanı sıra Filistin, Ürdün, İsrail ve Türkiye yetkilileri de katıldı.

Nispeten küçük bir dergi olan Charlie Hebdo’nun yazı kurulu üyelerinin vahşice katledilmesi, ülkenin en ufak  yerleşim biriminden bütün kentlerine kadar her yerde, barbarlığa ve faşizan saldırılara karşı halkın öfkesini sokağa taşırdı. Geleneksel olarak basın ve ifade özgürlüğüne  bağlı olan Fransız halkı, hunharca katledilen gazetecilere ve onların yarattığı değerlere sahip çıkmak için sokağa indi. Belki de bu insanların çoğu gazeteyi tanımaz, almaz okumazlardı  ve onların yayın çizgisiyle de hemfikir değillerdi. Ama halkın her kesiminin olayın duyulmasının ardından kendiliğinden alanlara çıkması, işbaşındaki hükümetin ve burjuva partilerin de buna sarılmasına yol açtı.
Devlet düzeyinde ulusal birlik tepkisi tertiplemeye niye ihtiyaç duydular ?

Sadece Fransız devleti düzeyinde de değil, Avrupa Birliği ve hatta uluslararası planda devlet yöneticileri sokağa inme ihtiyacını neden duydular sorusu hep aklımıza takıldı. İktidarı, bütün askeri ve politik yönetimi ellerinde tutanlar, sokağa inip kime karşı öfke ifade edecekler? Bunlar isteseler, bu şikayetçi olunan sorunları çözebilecek imkanlara sahip değiller mi? Besbelli ki, halkın haklı tepkisinin yaratacağı öfke selinin  kendilerine yönelebileceği kaygısı  güttüler ve işi tersine çevirerek halkı maniple etmeye çalıştılar.

Devlet onlara sahip çıkıyor görünerek kendi çıkmazından kurtulmaya çalıştı. Sadece Avrupa çapında değil, dünya ülkelerinin 50 devlet ve hükümet başkanı düzeyinde temsil edilmelerinin ve hepsinin Fransa’ya koşmasının nedenlerini buradan sorgulamamız gerekiyor.

Sanki daha kısa bir süre önce Suriye’de, dış destekle yaratılan muhalefete halkın temsilcisi diyenler bunlar değildi. Fransa Dışişleri Bakanlığı bunları buralara davet edip Avrupa Birliği’nin bugünün katillerini silahlandırması için çağrılara öncülük ediyordu. Askeri müdahalede bulundukları Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da ve başka birçok Ortadoğu ülkesinde dinci fanatik ve şeriatçı yönetimleri işbaşına getirip destekleyen bunlar değiller mi ? Şimdi kendi elleriyle yarattıkları canavarla nasıl başedeceklerini bilemiyorlar.

Dolayısıyla bugün, hepsinin Paris’te milyonların öfkesinin ardına sığınarak bu vahşi katliamı lanetlemeleri hiç inandırıcı değildir. Tıpkı 11 Eylül saldırısının halklar nezdinde yarattığı öfke ve acının, emperyalist burjuvazi tarafından kendi çıkarına kullanılması gibi, “Fransa’nın 11 Eylül’ü » tanımlanması da bunlara yarıyor.

 

Tepkiyi doğru tarafa yöneltmek

Halklar elbette mesleğinin başında acımasızca kurşuna dizilenlerin arkasından öfke ve acıyla sokağa fırlıyorlar. Ama asla buradan kendi gerici amaçları için yararlanmak isteyen devletin ve hatta ırkçı-faşizan partilerin yedeği ve dolgu maddesi olmak istemezler.  Charlie Hebdo’nun en yaşlı ve tecrübeli elemanlarından olan ve olayda yaşamını yitiren Wolinski’nin kızı Elsa şöyle diyor : “Babam hayatı boyunca ayırımcılığa ve ırkçılığa karşı mücadele etti ve 80 yıl boyunca fikri özgür bir insan olarak yaşadı. Eğer katledilmesine tepki olarak  Fransız kardeşleri gidip Le Pen’in ırkçı partisine oy verirlerse mezarında rahat yatamaz.”

Şimdi bu terör olaylarının yarattığı öfke ve infial ortamı yatıştığında, iki tehlike var kapıda. Birisi, hükümetin ve hatta Avrupa çapında hükümetlerin bu fırsattan faydalanarak gerici ve özgürlükleri kısıtlayan yasalar çıkarma girişimleridir. Bu yöndeki açıklama ve hazırlıklar, daha cenazeler kaldırılmadan başladı bile. İkincisi ise, bir süreden beri özellikle Fransa’da ve tüm Avrupa düzeyinde krizin yarattığı ortamdan yararlanarak güç toplayan aşırı sağcı, ırkçı-faşizan parti ve grupların devreye girmesidir. Fransa’da bunların temsilcisi olan Front National, zaten ilk günden itibaren göçmen emekçilere karşı zehir kusan, kışkırtıcı ve bölücü propagandaya bu olay dolayısıyla bir kez daha başladı bile. Seçimlerde bunu oya dönüştürmek için daha da azıtacaklarını bilmek lazımdır.

Fransa halkının milyonlarla sokağa çıkmış olması, yürüyüşlerde tamamıyla sağduyulu ve cesaretli tutum takınmış olması, barışçıl hoşgörülü bir toplumda yaşamak isteğini ifade etmiş olması çok önemlidir. Hükümetin ve aşırısı ve ılımlısıyla diğer burjuva partilerinin hevesini kesecek olan da, bu tutumdur.

 

 

Charlie Hebdo’nun aykırı gazetecileri

Charlie  Hebdo dergisini çıkaranların  hiçbir zaman hemfikir olmadıkları bu siyasal sistem ve yönetimin, mevcut durumda onlara sahip çıkmaktan başka alternatifleri yoktu. Charlie Hebdo dergisinin yazı kurulunu oluşturan Wolinski, Cabu, Tignous, Honore, Charb her türlü baskıya, ayrımcılığa  karşı mizah yoluyla direniş kuşağının temsilcileriydi. Toplumsal gelişmelere, haksızlıklara kalemleriyle eserler yaratarak yanıt veriyorlardı. Yarattıkları sempati, Fransız halkının olağan değerleriyle özdeşiyordu.

Muhalif mizah çizgisiyle Charlie Hebdo, diğer mizah dergilerinden farklıydı. Bundan dolayı vahşice kafalarına kurşun sıkıldığında halk, “Fikirleri öldüremezsiniz” diyen kömün şairinin geleneğini bir kez daha hatırlıyor ve “Hepimiz Charlie”yiz diye haykırıyordu.

11 Ocak Pazar günü milyonlar sokağa çıktığında, devlet başkanlarının resmi kortejinin dışındaki yürüyüşün önünde yer alan Charlie Hebdo dergisi çalışanlarından geriye kalanlar, bu “ulusal birlik ve bütünlük” kortejini gülümseyerek izlediler. “Katledilen arkadaşlarımızın anısı için buradayız, bizlerin bu devlet büyükleriyle birlikte olma ruhumuz yok” derken, bir gerçeğe parmak basıyorlardı. Hatta katliamın ertesi günü Notre Dame kilisesinin çanlarının onların anısına çalmasını da ikiyüzlülük olarak değerlendiriyorlardı. Charb, Wolinski,Tignous, sağ olsaydı, bunlarla kesinlikle barışmazdı diyorlardı.

 

Charlie Hebdo ilk kez saldırıya uğramıyor

Ancak hiçbir zaman bu kadar şiddetli ve ölümle sonuçlanan bir saldırıya maruz kalmamıştı.

Cezayir kurtuluş mücadelesinde sömürgeciliğe tutum almış aydınların destek verdiği dergi ilk kez 1969’da Hara Kiri adıyla çıkar.

1981’de dergi İçisleri Bakanlığının emriyle kapatılır.

1992’de derginin duayenlerinden Wolinski’nin önerisiyle Charlie Hebdo adını alır ve yeni bir ekiple yeniden yayına başlar.

11 Eylül 2001’de Amerika’da meydana gelen saldırıdan sonra derginin islamı değil, anti-amerikancılığı mahkum etmesi, fransız sol çevrelerinde eleştiriye yol açar.

Dergiyi çıkaranların belli bir kesimi sol eğilimli insanlar olarak, büyük partilerin yöneticileriyle ve resmi politikacılarla ve toplumlara hakim dinlerle alay etmeyi, mizah çizgisi olarak benimserlerler.

Avrupa Birliği anayasası referandumunda hayır oyu kullanarak, bir kez daha aykırılığa oynarlar.

2006 yılında Danimarka gazetesi Jyllanda-Posten Hz. Muhammed’i resmeden karikatürler yayınladı. Charlie Hebdo da destek için bu karikatürleri sayfalarına taşıdı. Bu durum birçok Müslümanın tepkisini çekti.

2011’de dergi, ‚Chariat Hebdo‘ (Haftalık Şeriat) başlığıyla çıktı ve yine Hz.Muhammed’i resmeden bir karikatür yayınladı. Bunun ardından dergi bürolarına molotof kokteyli kullanılan saldırılar düzenlendi, derginin bütün arşivi yerle bir edilerek yakıldı.

2012 yılında Hz.Muhammed’e hakaret etmekle suçlanan ‚Müslümanların Masumiyeti‘ filmiyle ilgili olarak birçok ülkede düzenlenen gösteriler üzerine, Peygamber’i çıplak gösteren karikatürler de yayınladı.

Derginin son karikatürlerinden biri IŞİD lideri Ebubekir el-Bağdadi hakkındaydı. Karikatürde Bağdadi’ye sağlıklı iyi seneler dileniyordu.

 

Siyasetçilere ve dinlere mizahi yaklaşım

BBC’nin Paris muhabiri Hugh Schofield, Charlie Hebdo’nun Fransız yayıncılığında, 1789 İhtilali öncesinde Marie-Antoinette’i topa tutan „skandal broşürler“ geleneğinin günümüzdeki saygın temsilcilerinden olduğunu söylüyor.

  1. yüzyılda kraliyet ailesindeki seks skandalları ve yolsuzlukları hicveden bu gelenek, bugün sağ siyasetçileri, polisi, bankacıları ve dinleri hedef alıyor.

1969’da ortaya çıkan, 1981’de yayınını sonlandıran, 1992’de yeniden yayın hayatına dönen dergi yıllar içinde hem Hıristiyanlık hem İslam hem de Yahudiliği hicveden birçok karikatür yayınladı. Dergi sayfalarında mastürbasyon yapan rahibeler, prezervatif takan Papalar yer aldı. Dergi hep ‚kışkırtıcı bir mizah yayıncılığı‘ çizgisinde yeraldı.

Bütün bu dönem boyunca derginin içi de sürekli hareketliydi. Radikal sol, laik çizgideki derginin tarihinde birçok bölünme yaşandı, siyasi tavrı nedeniyle kovulanlar, istifa edenler oldu.

Close