Baron zu Guttenberg’in istifasıyla boşalan Federal Savunma Bakanlığı koltuğuna eski İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere getirilmesi üzerine, ondan boşalan koltuğa da Hıristiyan Sosyal Birlik Parti’li (CSU) politikacı Hans-Peter Friedrich oturdu. 1998 yılından bu yana Federal Meclis üyesi olan Friedrich, partisinin Federal Meclis grubunun başkanlığını yürütmesine rağmen, kamuoyunda çok fazla öne çıkmayan bir kimliğe sahipti. Bu nedenle yeni görevlendirme, birçok gazetenin başyazarı tarafından „büyük sürpriz“ şeklinde yorumlanırken, Friedrich’in nasıl bir rol oynayacağı en sık yöneltilen soru oldu. Medyanın bir kısmı, içpolitikada sertlik yanlılığıyla tanınan CSU’nun bu rolünü sürdürüp sürdürmeyeceği sorusunu ileri sürerken, bir dizi medya mensubu da Friedrich’in kardeş partiler CDU ve CSU arasında, en önemlisi de diğer koalisyon ortağı FDP karşısında bir denge unsuru olacağı öngörüsünde bulundu.
POLİTİKA DEĞİL, İSİMLER DEĞİŞİYOR
Yeni bakan ise, yaptığı ilk açıklamasıyla gazetecilerin önemli bölümünün bu tahminlerinde yanıldığını gösterdi. Ayağının tozuyla katıldığı ilk basın toplantısında görevini nasıl sürdüreceğine dair sinyaller veren Friedrich, „İslamın Almanya’ya ait olduğu iddiası, tarihsel olarak belgelenemeyecek bir iddiadır“ dedi. Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un değişik vesilelerle dile getirdiği, „İslam Almanya’nın parçasıdır“ şeklindeki ifadesine açıktan karşı çıkan yeni İçişleri Bakanı, „Almanya’nın öncü kültürü İslam değildir; Hıristiyanlık ve Museviliğe dayalıdır“ dedi.
Almanya’da yaşayan, büyüyen ve buraya uyum sağlamak isteyen herkesin her şeyden önce Almanca öğrenmesi gerektiğinin altını çizen Friedrich, göçmenlerin karşı karşıya olduğu sorunların sorumlusu olarak kendilerini gösteren resmi politikadan sapmayacağını gösterdi. Açıklamalarıyla başlattığı tartışmanın ilerleyen günlerinde „Elbette Müslüman göçmenler de bu ülkede yaşayan vatandaşlar olarak toplumumuzun bir parçasıdır. Alman İslam Konferansı’nda sorunları hep birlikte çözeceğiz“ şeklindeki açıklamasıyla geri adım attığı izlenimini yaratmayı yeğleyen Friedrich, amacına ulaşmış ve Mart ayı sonunda iki eyalette gerçekleşecek seçimler öncesinde göçmenler üzerinden oy avcılığı yapmanın startını vermiş oldu.
Süddeutsche Zeitung yazarlarından Rolan Preuss, bu gerçeğin altını, „Tecrübeli bir politikacı olan Friedrich bu ifadeyi bilerek ve sonuçlarını hesaplayarak seçti. Yeni makamını, Sarrazin sempatizanlarını (…) partisine bağlamak için kullanma şansına sahip. Ve bu da, süper seçim yılı 2011’de hiç de yabana atılacak bir fırsat değil“ tespitiyle yorumlarken, Friedrich’in ilk açıklamalarını sadece İslam karşıtlığı olarak yorumlayan Türkçe medya ise, yengesinin Türk olduğunu öne çıkardı. Bakanın çark ettiği izlenimini güçlendirmeyi hedefleyen yayınlar, konunun magazin boyutunun gölgesinde kaldı.
GÖLGEDE KALAN BAŞKA ŞEYLER DE VAR
Yeni İçişleri Bakanı’nın başlattığı İslam tartışmalarının gölgede bıraktığı başka konular da oldu. Friedrich, aynı gün Federal Anayasa Mahkemesi tarafından 2010 yılında iptal edilen ve telefon ve internet bilgilerinin kaydedilmesini düzenleyen yasayı yeniden gündeme getireceğini açıkladı. Terörizmle etkili mücadele için yeni araçlara ihtiyaç olduğunu, Federal Polis Teşkilatı’nın yetkilerinin artırılması gerektiğini söyleyen bakan, demokratik hak gaspları politikasına selefinin bıraktığı yerden devam edeceğini gösterdi.
Bu planlarını yine „İslamcı terörle mücadele“ örtüsü ile gizleneceği, farklı etnik köken ve inançlardan emekçilerin karşı karşıya getirilerek hak gasplarının kabul ettirilmek istendiği de, yine önceki içişleri bakanlarından tanıdığımız bir senaryo. Yeni bakanın yengesinin Türkiye kökenli olması da, bu planlardan vazgeçilmesini sağlamayacak! (YH)