Written by 15:49 KÜLTÜR

Faşizm ve Mauthausen Toplama Kampı

Ali Çarman/Mauthausen

30 Ocak 1933’te Hitler’in iktidara getirilmesiyle birlikte dünyanın en karanlık en uğursuz dönemi başladı. Bu tarih itibariyla insan avına çıkıldı. Başta komünistler, anti-faşistler, Yahudiler olmak üzere tutuklanmaya, sokak ortalarında katledilmeye başlandı. Almanya’nın cezaevleri doldu taştı. Ve tam bu günlerde törenler eşliğinde toplama kampları açıldı.

Sadece Almanya topraklarında değil, Polonya, Fransa, Çekoslavakya ve Avusturya’nın değişik şehirlerinde de kamplar açıldı. İşte o kamplardan birisi de, Linz ile Wels arasında Tuna nehrine 2 km mesafedeki Mauthausen toplama kampıdır.

Her birinin olduğu gibi Mauthausen toplama kampının da kendine has özellikleri vardı. Daha önceleri, birinci emperyalist paylaşım savaşı yıllarında savaş esirleri için kamp olarak kullanıllmış. Onbinlerce tutsağın, en ağır koşullarda taş ocaklarında çalıştırılmasıyla da nam salmıştır.

Hitler faşizmiyle özdeşleşen toplama kamplarından ve buralarda yaşananlardan söz etmek dahi insanı ürkütüyor. Gaz odaları, ölüm merdivenleri, duvar dibinde veya bir çukurda topluca kurşuna dizme, uçurumdan aşağı atma, insan aklının almayacağı tıbbi deneylerde bulunarak öldürme ve daha onlarca yüzlerce vahşet örneği faşizmin ve toplama kamplarının manzarasını oluşturuyordu.

Sıra sıra barakalar

Biraz yüksekçe bir tepeye inşa edilmiş kampın ana kapısından içeri alınanlar yaz-kış demeden burada keyfi olarak saatlerce günlerce bekletilmenin (karantina) ardından, sınıflandırılıp numaralandırılarak barakalara yerleştirilmekteydi. Ve kampta tutsakları ismi ile çağırmak yasaktı. Her kişi yakasına iliştirilmiş numarası ile anılıp çağrılıyordu.

Bugün barakalardan sadece sembolik olarak birer tane bırakılmış. Kat kat ranzalarda adeta istif edilerek yaşam kavgası veren tutsakların bir barakadan diğerine gitmesi de yasaktı.

Barakalarda kalan tutsak sayısı 300 ile 500 arası değişmekteydi. Ravensbrück kadın toplama kampından getirilen kadınların kaldığı 1 nolu baraka, diğer adıyla ‘genelev’ olarak adlandırıldı. Kadınlar burada, sadece ve sadece yaşamak için her şeye katlandılar.

1938’de açılan kampa ilk kez 1942’de dört kadın Partizan (Yugoslav) getirilerek kısa bir süre sonra kurşuna dizildiler. Aynı şekilde 130 Çek direnişçisi kadın da gaz odalarında katledildi.

20 nolu baraka tutsaklar için ölüme bir kala demekti. Buraya kim geliyorsa öldürüleceğini biliyordu. Naziler, tutsakların can çekişerek ölmelerinden büyük haz alıyorlardı. Ölüm barakasına getirilenler 30-40 kişilik gruplar halinde özel odada enselerine sıkılan tek kurşunla öldürülürdü. Örneğin, 18 Nisan 1945 yani kampın özgürlüğe kavuşmasına çok az bir zaman kala faşizme karşı mücadelede tanınmış politikacı Richard Bernaschek de gizlice enseden sıkılan bir kurşunla katledilmişti.

Tek dil tek emir ve kaçış

27 değişik ulustan tutsakların bulunduğu Mauthausen toplama kampında bütün emirler Almanca verilir, Almanca bilmeyenler, anlamayanlar dolmetscher-tercüman kamçısı ile açık alanda cezalandırılıp kırbaçlanırdı.

Kocaman bir tepede çok geniş bir alana yayılmış kamp alanı dikenli, elektrikli tel örgüler ve onlarca gözetleme kulesi ile çevrelenmişti. Deyim yerindeyse Naziler buradan kuş uçurtmuyorlardı. Ancak başta komünistler olmak üzere anti-faşistler bu koşullarda dahi örgütlenme çabaları ve kaçma girişimleri içinde oldular.

Diğer kamplar gibi Mauthausen da birçok direniş ve kaçış girişimine sahne oldu. Kızıl Ordu’ya mensup subaylar Alexander Issupow, Kirill Tschubtschenko, Nikolaj Wlassow kaçış denemesi yaptıkları bir kamptan sürgün geldikleri Mauthausen kampında bir kez daha özgürlük için ayaklanma, kampı ele geçirme hazırlığına giriştiler. Tutuklular arasındaki bir ajanın ihbarıyla Naziler üç subayla birlikte 25 kişiyi hemen kurşuna dizdiler. Dört gün sonra 2 Şubat 1945’te 500 Kızıl Ordu askeri ölüm pahasına nöbetçilere saldırdı. Kaçış planında yer alanların yarısı katledildi. Buna rağmen yarısı kaçmayı başardı.

Mauthusen ve çevresindeki tüm Nazi birlikleri alarma geçirilerek kaçan tutsakların peşine düşüldü. “Tavşan avı” diye kayıtlara geçen bu olaydan kurtulabilen 12 direnişçi oldu. Bu yiğit direniş daha sonraları bir filme (Hasenjagd) dahi konu oldu.

Taş Ocağı ve ölüm merdiveni

Toplama kampı alanında gezinirken kendimizi bir anda taş ocağı girişinde bulduk. Yukardan bakıldığında taş ocağı alanının kuş uçmaz-kervan geçmez, ürkütücü bir görüntüsü var. Taş ocağının girişinde bulunan uçurumda Naziler çoğu kez çalışamayacak durumda olan tutsakları diri diri aşağı atmışlar.

Alman Toprak ve Taş İşletmeleri (Deutsche Erd und Steinwerke GmbH) tarafından işletilen ocakta, bir günlük çalışmanın bedeli bir öğün yemekti. Tutsaklar eğer belirlenen kuralları ihlal ederlerse, bunun cezası merdivenlerden 50 kiloluk taşı sırtta taşımaktı. Taşırken sendeleyenlere ise askerler çivili bir sopayla vurmak için can atmaktaydılar.

Artık yeşile bürünmüş taş ocağının her yerinde unutma çiçekleri boy vermiş. Başınızı göğe diktiğinizde yuvarlak bir boşluktan başka bir şey göremiyorsunuz. Kayalık bir duvara katledilen işçi köleler için bir levha asılmış.

186 basamaklı merdiveni ağır ağır çıkarken o kara günleri uzaklaştırmak istiyoruz kafamızdan! Ama ne gezer! Olanları hayal ederken dahi insanın nutku tutuluyor. Faşizme olan nefretimiz biraz daha büyüyor.


Özgürlük ve zafer günü

Fransa Komünist Partisi militanlarından Jean Laffitte’nin kaleme aldığı ve Mauthausen toplama kampını en ince ayrıntısına kadar anlatan ‘’Eylem Adamları’’ kitabı faşizme karşı mücadelede bilinç-inanç-tutarlılık kavramlarının ne kadar önemli olduğunu anlatır. “Eylem Adamları”, kurtuluşa, özgürlüğe inanan insanların zorlukların üstesinden nasıl geldiklerinin belgeseli niteliğinde bir kitaptır.

Sovyet Kızıl Ordusu Linz’i faşistlerden kurtarırken, diğer yandan Amerikan askerleri 5 Mayıs 1945’te kampı ele geçirdiler. Kampın ele geçirilmesiyle faşistlerin ne kadar sembolleri var idiyse hepsi yerle bir edildi.

Burada değişik biçimlerde katledilenlerin sayısı kesin olarak bilinmemekte. Naziler kamplarda yaptıkları her şeyin tutanağını tutmuş olsalar da bunlar yakıldığı için kesin sayı bilinmiyor.

1938 Ağustos’undan, 5 Mayıs 45’e kadar Mauthausen ve ona bağlı kamplarda yüz binden fazla insanın katledildiği hesaplanıyor.

Evet insanlık tarihinin bu en karanlık, en vahşi döneminde yaşanılanlar unutulmayacak.

Yazımızı kamptan sağ kurtulan bir kişinin yazmış olduğu bir cümle ile bitirelim: ”Bizi kurtarmaya gelenler beraberlerinde yiyecek, içecek, giyecek gibi birçok şey getirdiler. Ne olurdu, birazcık rahat uyku da getirseydiler…”

Close