Written by 10:42 AVRUPA

Fransa’da siyasi kriz kritik dönemeçte

Ali Rıza Yıldırım

Fransa’da Macron hükümetinin politik krizi bitmek bilmiyor. 2026 bütçesi, kamu hizmetlerinde kesintileri derinleştirirken ordunun payını artırıyor; emeklilik reformu ise askıya alınsa da gündemdeki yerini koruyor.

“Sosyal diyalog” adı altında yürütülen bu süreç, aslında emekçilere yeni bir saldırı dalgasının habercisi. Toplamda 30 milyar avroluk kesinti planlanırken, bunun 7.1 milyarı sağlık, 4.6 milyarı ise yerel yönetimlerden yapılacak. Kesintiler, doğrudan emekçilerin yaşamına ve haklarına yönelmiş durumda.

Ordu bütçesine 3.5 milyar avro

İlaç, muayene ve tedavi ücretleri iki katına çıkarılıyor; uzun süreli hastalıklar kapsamındaki bazı tedaviler geri ödeme dışına alınıyor. Yeni vergiler sağlık sigortalarına yansıtılarak prim artışlarına yol açacak. Yerel yönetimlerdeki kesintiler kreşlerden sosyal yardım merkezlerine kadar birçok hizmeti tehdit ediyor. On binlerce kamu çalışanının işi tehlikede.

Kamuda küçülme derinleşirken ordu bütçesine 3.5 milyar avroluk ek kaynak aktarılıyor. “Yapay zekayla yeniden yapılandırma” bahanesiyle kamu hizmetlerinin daha da özelleştirilmesi planlanıyor.

Askıya alınan reform: Taktiksel bir hamle mi?

Yeni Başbakan Sebastien Lecornu’nun 2023’teki emeklilik reformunu “Askıya alma” önerisi, Macron Hükümetine kısa vadeli bir nefes aldırsa da gerçekte hiçbir temel değişiklik içermiyor. Yaş sınırı yasada hâlâ 64 olarak duruyor; sadece uygulanma takvimi birkaç ay ötelendi.

Sosyalist Parti (PS) bu “Askıya alma” kararını “Zaman kazanma” olarak değerlendiriyor. Ancak bu tavır, hükümetin neoliberal çizgisine fiili destek anlamına geliyor. PS, halkın öfkesini yatıştırmayı, sermaye düzeninin devamını garanti altına almayı tercih ediyor.

Geçtiğimiz hafta hükümete destek vererek gensoru ile düşmesine engel olan Sosyalist Parti (PS), en iyi ihtimalle bu süreçte aldatılıyor, en kötü ihtimalle bir kez daha sistemin yardımına koşuyor. Önceki Başbakan Bayrou döneminde olduğu gibi, “sözde diyalog” ve “reform vaatleri” gündeme geliyor ama sonuçta hiçbir somut adım atılmıyor. PS, reformun askıya alınmasını “ilerleme” olarak sunsa da gerçekte emekçilerin öfkesini soğutmaya hizmet eden bir rol oynuyor.

49.3’ün gölgesinde Macron’un yalnızlığı

Cumhurbaşkanı Macron’un defalarca başvurduğu Anayasa’nın 49.3 maddesi, yani meclis oylamasını baypas edilmesine olanak veren madde, halk nezdinde meşruiyetini yitirmiş durumda. Hükümet bu kez “49.3 kullanılmayacak” dese de, bütçelerin görüşme takvimi sınırlı olduğundan süre bittiğinde kararnameler yoluyla aynı sonuç alınabilecek. Gerçek olan şu ki Macron Hükümeti mecliste çoğunluğu uzun süredir kaybetti. İki eski bakanın Macron’a sırt çevirmesi de koalisyon içindeki çatlakları açığa çıkardı.

Uluslararası sermaye artık Macron’a inanmıyor

Bu arada kredi derecelendirme kuruluşları, Fransa’nın notunu düşürdü. Bu karar yalnızca ekonomik gerekçelere değil, siyasal istikrarsızlığa dayandırıldı. Fransa’nın kamu borcu yüksek olsa da özel borçlar dahil edildiğinde, örneğin Hollanda’dan daha kötü durumda değil. Bu nedenle sermaye için asıl mesele, bu borcu çevirecek siyasi istikrarın yokluğu görünüyor.

Öte yandan sağ kesim dahil olmak üzere birçok çevrede Macron’un istifası açıkça dillendiriliyor. Dünya basınında da “Macron’un istifası kaçınılmaz” yorumları artıyor. Bu durum, ulusal ve uluslararası sermayenin artık Macron’un krizi yönetebileceğine inanmadığını gösteriyor.

Lecornu Hükümetinin de düşmesi halinde Macron’un meclisi feshedeceği görülüyor. Ancak sermaye çevreleri açısından genel seçimler bir çözüm değil; asıl kaygı, halkın hoşnutsuzluğunun yeni bir toplumsal dalgaya dönüşme olasılığı.

Sermayede bölünme

Zucman vergisi olarak bilinen, en zengin 1000 kişinin servetinden yüzde 2 oranında alınarak yaklaşık 25 milyar avro gelir elde edilmesi talebinin gündeme gelmesi halkın dikkatini çekmiş durumda. Artık kimse Macron’un çevresinin ultra zenginlerin çıkarlarını savunduğunu inkar edemiyor.

Büyük patronların örgütü MEDEF bu girişime karşı 10 bin patronun katılacağı 13 Ekim’de bir miting düzenleyeceğini ilan ettikten sonra, Başbakan Lecornu’nun istifasının (Daha sonra yeniden atandı) ardından geri adım atmak zorunda kaldı. Dahası MEDEF, küçük ve orta ölçekli işletmelerin sendikalarını bu toplantıya katılmaları için ikna edemedi. Sermaye cephesi içinde bile bölünmeler belirginleşirken, hükümetin “ulusal birlik” çağrısı giderek karşılıksız kalıyor.

Kritik dönemeçte sendikalar yetersiz kalıyor

Özetle Fransa bugün bir dönüm noktasında. Ya emeklilik reformunun ve sosyal devletin tasfiyesine karşı birleşik bir halk cephesi kurulacak, ya da hükümetin “sosyal diyalog” adı altında yürüttüğü bu oyalama politikası sermayeye yeni bir zaman kazandıracak.

Bu koşullarda, hükümet derin bir zayıflık içinde ve destekçileri bölünmüşken, sadece emekçilerin ve halk sınıflarının sahneye çıkışı, rejimin planlarını altüst edebilir. Ancak bu perspektif, sendikal bürokrasiler tarafından hazırlanmak bir yana, özenle göz ardı ediliyor. Örneğin CFDT konfederasyonu, Lecornu’nun önerdiği “sosyal diyalog”un geri dönüşünü memnuniyetle karşılarken, en büyük konfederasyon CGT’nin Genel Sekreteri Sophie Binet de “Şimdi mücadele zamanı” dese de, 10 Eylül genel grevini sınırlayan politikalarının muhasebesini yapmıyor ve somut bir eylem planı önermiyor.

Aynı şekilde, Boyun Eğmeyen Fransa Partisi (LFI) de çözümü sadece Macron’u düşürmekte görüyor ve mücadelesini bununla sınırlıyor. Bu yaklaşım, tabandan gelen öfkeye yanıtın meclisten geleceği beklentisini pekiştiriyor ve mücadeleyi halkın kendi örgütlülüğünden koparıyor.

Close