ARD televizyon kanalı Orta Doğu muhabiri Sophie von der Tann’a yönelik saldırılar, bağımsız haberciliğin suç haline getirilmesinin yeni bir örneği oldu.
Sophie von der Tann, kamu yayıncılığının en tanınmış gazeteci yüzlerinden biri ve şu an kesinlikle Almanya’nın en tanınmış televizyon muhabiri. Geçen hafta Köln’deki WDR yayın merkezinde “televizyon gazeteciliğinde olağanüstü başarılar” nedeniyle Hanns Joachim Friedrichs Ödülü’ne layık görüldüğünde dışarıda bir uyarı nöbeti tutuluyordu. Değişik gazeteler, von der Tann’a verilen ödülün “temelden yanlış” ve “saçma” olduğu görüşündeydiler. Gazeteci Esther Schapira, FAZ’da ödülü “ölümcül bir işaret” olarak nitelendirdi. Sağcı medya platformu Nius, von der Tann’ı “Haftanın Antisemitisti” olarak adlandırdı. Eski İsrail ordusu sözcüsü Arye Sharuz Shalicar, X kanalında ARD muhabirini “Yahudilere ve İsrail’e yönelik neo-Alman nefretinin yüzü” olarak nitelendirdi. İsrail büyükelçisi Ron Prosor ise aylar önce X kanalında von der Tann’ı “aktivist” olarak karalamış ve yeni bir iş bulmasını talep etmişti.
Almanya’nın İsrail Büyükelçisi Steffen Seibert, saldırıları beceriksizce bir “karalama kampanyası” olarak nitelendiren ve daha sonra özür dileyen BR Genel Yayın Yönetmeni Christian Nitsche gibi, von der Tann’ı savundu.
ÇATIŞMANIN BİR GEÇMİŞİ VAR DEMEK SUÇ
Von der Tann’ı eleştirenler, ARD için İsrail karşıtı veya hatta antisemitist açıklamalarda bulunduklarına dair henüz somut bir kanıt sunmadılar. Mevcut saldırılar, Bavyera Yahudi Hayatı ve Antisemitizmle Mücadele Komiseri Ludwig Spaenle’nin Ekim ayında İsrail’e yaptığı ziyaret hakkında Die Welt gazetesinde çıkan bir makaleden kaynaklandı. Makalede von der Tann’ın, Hamas katliamının “bir geçmişi” olduğunu söylediği iddia edildi. Görüştüğü kişilerin bunu olayın görecelileştirilmesi olarak algıladıkları bildirildi.
Şimdi, bu iddia edilen “skandalın” gün yüzüne çıkmasının neden haftalar sürdüğü sorulabilir. Siyasi analiz ve dolayısıyla terör suçları hakkındaki gazetecilik haberleri için, eyleme giden gelişmeleri de hesaba katmanın zorunlu olup olmadığı da sorgulanabilir: radikalleşme, planlama ve güvenlik açıkları.
GAZETECİLER İTİBARSIZLAŞTIRILIYOR
Orta Doğu gazetecileri, İsrail’e küçük de olsa eleştiri yönelten gazetecilerin itibarsızlaştırma girişimlerinin “günlük rutinimizin bir parçası” haline geldiğini yazdı.
Daha da önemlisi, Hanns Joachim Friedrichs Ödülü etrafındaki tartışma, ARD gazetecisine karşı aylarca süren kampanyanın son gelişmesinden başka bir şey değil. Bu kampanya artık Orta Doğu haberciliğinin çok ötesine uzanan boyutlara ulaştı ve Almanya’da ifade özgürlüğüne kökten meydan okuyor.
İsrail eski ordu sözcüsü Şalicar, daha önce Der Spiegel’i Nazi propaganda gazetesi Der Stürmer ile özdeşleştirmiş ve onu “Hamas’ın sözcüsü” olarak kınamıştı. Prosor ise dergiyi “ülkedeki en büyük terörist küçümseyen” olarak nitelendirmişti. Taz gazetecisi Daniel Bax ve DLF editörü Stephan Detjen – tıpkı Detjen gibi yıllardır çatışmanın nüanslı bir resmini sunmaya çalışanlar – sonunda önemsizleştirme ve antisemitizm suçlamalarıyla karşı karşıya kaldılar.
İSRAİL HÜKÜMETİNE SERT ELEŞTİRİ
Sadece gazetecilik örgütleri değil, Orta Doğu’dan birçok muhabir de İsrail hükümetinin artan baskısını eleştiriyor. Orta Doğu hakkında düzenli olarak haber yapan yaklaşık 60 Almanca konuşan gazeteci, geçen hafta Sınır Tanımayan Gazeteciler web sitesinde bir açık mektup yayınladı. Mektupta, “İsrail hükümetinin onları itibarsızlaştırma girişimlerinin günlük rutinin bir parçası” haline geldiği. İsrail’in, yabancı gazetecilerin Gazze Şeridi’ne erişimini engellemeye devam ederken, muhabirlere yönelik saldırıları da artırdığı, bu saldırıların, eleştirel gazeteciliği tamamen “meşruiyetsizleştirmeyi” amaçladığı ifade edildi.
Bu arada, bu yılki Hanns Joachim Friedrichs Ödülü’nün özel ödülü Sınır Tanımayan Gazeteciler’e gidiyor. Örgütün web sitesinde, gazetecilere yönelik ölümcül saldırıların yanı sıra dünyanın “özgür habercilik üzerinde giderek artan bir baskı” yaşadığı belirtiliyor, yalnızca Rusya ve Çin’de değil, aynı zamanda “sözde demokratik toplumlarda” da yaşanıyor. ABD’de ve bazı Avrupa ülkelerinde giderek artan “agresif sansür uygulamaları” yaşanıyor. İsrail’de de ifade özgürlüğü iddia edildiği gibi sınırsız değil. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün Basın Özgürlüğü Endeksi’nde ülke, Haiti, Güney Sudan ve Çad’ın ardından 180 ülke arasında 112. sıraya geriledi. Almanya ise şu anda 11. sırada yer alıyor.

