İhsan Çaralan
Gezi Parkı’nı boşalttınız diye, İstanbul’un tarihini, kültürel değerlerini, doğasını yağmaladığınızın, İstanbul’un her metrekaresini büyük sermayeye rant alanı yaptığınızın gizlendiğini mi sanıyorsunuz?
Gezi Parkı’nı boşalttınız diye insanların yaşamlarına her zerresine müdahale etmeyi amaçlayan uygulamalarınızı, baskıcı, halka tepeden bakan despotik yönetim tarzınızın üstünü örttüğünüzü mü sanıyorsunuz?
Gezi Parkı’nı boşalttınız diye İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere başlıca kentlerimizin meydanlarını dolduran emekçi semtlerinde 20 gündür süren milyonların protestolarını yabancı güçlerin, faiz lobisinin, borsa spekülatörlerinin Hükümete karşı tezgahı, bir uluslararası komplo olduğunu ispatladığınızı mı sanıyorsunuz?
Gezi Parkı’nı boşalttınız diye sizler, devri iktidarınızda multimilyoner olanlar, geceleri artık daha rahat uyuyacak mı sanıyorsunuz?
Gezi Parkı’nı boşalttınız diye çocuk sayılarını, çocukların nasıl bir eğitim alacaklarını, nasıl oturup nasıl kalkacaklarını belirlemeye çalıştığınız milyonlarca genci, yetişkini, kadını, erkeği yeniden evlerine sokup, bu 20 günde yaşadıklarını, kendi güçlerinin farkına vardıklarını unutturabileceğinizi mi sanıyorsunuz?
Hayır bunların hiçbiri olmayacak.
Çünkü sizlerin çokça sarıldığınız “Hafızayı beşerin nisyan ile malul olması” her zaman doğru değildir. Ve Gezi Parkı mücadelesi gibi mücadeleler yaşandıkları süre ne kadar kısa olursa olsun öyle bir iz bırakırlar ki, artık ne yaparsanız yapın o halkın hafızasından onu silemezsiniz; o halk her başı sıkıştığında o mücadele günlerini hatırlar ve o yoldan yürümek için harekete geçer!
Bu yüzdedir ki artık Gezi Parkı, Taksim’deki 20 dönümlük bir arazi parçası değil, halkın özgürlük mücadelesinin adı olmuştur. Bu yüzden de artık Gezi Parkı, hiçbir projeye sığmayacak, hiçbir biçimde yok edilmeyecek bir mücadele simgesi olmuştur. Hükümetin bu kadar telaş etmesini nedeni de budur!
Çünkü artık Gezi Parkı adıyla adlandırılan milyonların katıldığı, özgürlük mücadelesi, halkın kendi kaderine, kendi taleplerine sahip çıkmasının adı olmuş, bundan böyle hak ve özgürlük mücadelesinin yürüyeceği yeni bir yol açılmıştır.
Onun içindir ki, Başbakan zevahiri kurtarmak için “Milli İradeye Saygı” diye açıkladığı iki mitingde günlerdir sürdürdüğü iddiayı yinelemiş, herkesi yabancı güçlerin kullandığı, onların tezgahına, oyununa, gelmiş büyük bir uluslararası komplonun parçası olarak ilan etmiştir.
Üstelik bu mitinglerin Gezi Parkı’na yanıt amacı taşımadığı, sekiz ay sonra yapılacak yerel seçimlerin “start”ı olduğunu söylese de; o uzun konuşma için yerel seçimlere sadece bir tek cümleyle değinmiştir. Tersine bütün konuşmasını Gezi Parkı eylemlerinin nasıl bir büyük komplo (oyun, tuzak) olduğunu anlatmaya çalışmıştır. Çünkü başka türlü bir açıklama, ispata muhtaçtır! Ama “dış güçler”, “uluslararası güçler ve yerli uzantıları” dendiğinde hiçbir şey ispat etmek gerekmiyor: Salla gitsin! Onun içindir ki bu cuntalar, tiranlar, bütün zorba yönetimler, kendilerine karşı mücadele eden halkı ezmek için hep aynı yılana, “uluslararası güçler ve uzantıları”na sarılmıştır.
Erdoğan Hükümeti de başı sıkıştığında aynı yola başvurmaktadır. Nitekim yakın geçmişte de Tekel işçilerinin Ankara eylemini de Başbakan, “arkasında yerli ve yabancı karanlık güçlerin olduğu bir komplo” olarak suçlamıştı.
Ama Erdoğan’ın Ankara ve İstanbul mitingleri, adları “Milli İradeye Saygı Mitingi” olmasına karşın aslında Gezi Parkı etrafında cereyan eden milyonların katıldığı eyleme karşı bir AKP yanıtıydı. Ama görüldü ki, bu savunmayla Başbakan ve Hükümetinin “beraat etmesi” çok zordur!