Written by 15:36 uncategorized

Gücümüz birliğimizde

13-14 Şubat’ta Düsseldorf’ta yapılan DİDF’in 16. Genel Kongresi’nde ekonomi…

DIDF_Kongre

Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu’nun (DİDF) 16. Genel Kongresi 13-14 Şubat’ta Düsseldorf’ta yapıldı. “İşsizliğe ve yoksulluğa karşı güçlerimizi birleştirelim” çağrısı altında yapılan ve Almanya genelinde 119 delegenin katıldığı kongrede, ekonomik ve sosyal sorunlara, ayrımcı ve bölme politikalarına karşı yerli ve göçmen işçilerin birliğinin ve ortak mücadelesinin güçlendirilmesine dikkat çekildi.Yeni Yönetim Kurulunun da seçildiği kongrede, işyerlerinden okullara ve semtlere kadar hayatın her alanında yerli ve göçmen emekçilerin birliğini güçlendirmek için çalışmaların daha da hızlandırılacağı mesajı verildi.

Bu yıl 30. yılını kutlayan Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF), 13-14 Şubat’ta Düsseldorf’ta gerçekleştirdiği 16. Genel Kurulunda, hem genel ve hem de Türkiye kökenli göçmenler yönüyle içinden geçilen süreci ve çalışmalarını değerlendirdi, önümüzdeki döneme ilişkin yeni kararlar aldı. Yerli ve göçmen emekçiler olarak, “İşsizliğe ve yoksulluğa karşı güçlerimizi birleştirelim” şiarı altında gerçekleştirilen kongrede, sunulan raporun yanı sıra kongre boyunca sürdürülen tartışmalarda, ön yargıların kışkırtıldığı ve bölünmüşlüğün derinleştirilmeye çalışıldığı mevcut kriz koşullarında, yerli ve göçmen emekçilerin birliği ve ortak mücadelesinin güçlendirilmesi yönündeki çabaların, düne göre çok daha önem kazandığına özel vurgu yapıldı. İrili ufaklı birçok işletmeden çok sayıda işçi ve sendika temsilcisi delegenin bulunduğu kongrede, işyerlerinde yaşanan sorun ve gelişmelerin daha yoğun tartışıldığı gözlendi.

Kongrenin açılış konuşmasını yapan Genel Başkan Hüseyin Avgan, geride bıraktığımız dönemde ekonomik kriz ile birlikte Almanya’da yaşayan bütün uluslardan işçi ve emekçilerin daha fazla işsizlik ve yoksulluğun pençesine düştüğünü ifade ederek, “Artan ekonomik sorunlar ve göçmenlere yönelik milliyetçi ve ayrımcı politikalar göçmenlerin yaşamını daha da zorlaştırmış ama aynı zamanda yerli ve göçmen emekçilerin kaderlerinin ortak olduğunu da belirginleştirmiştir. Federasyonumuz, yerli ve göçmenler arasında önyargı ve bölünmüşlüğü körükleyen politikalara ve Türkiye kökenli göçmenleri içinde yaşadıkları toplumdan koparma çabalarına karşı hayatın her alanında birliği savunmaya devam edecektir.” diye konuştu. Türkiye kökenli göçmenlerin, krizden en fazla etkilenen ve etkilenecek kesimler arasında yer aldığına dikkat çeken Avgan, yerli ve göçmen emekçileri-gençlerin birliğini baltalamaya dönük politikalara karşı daha somut ve etkili bir mücadeleye ihtiyaç olduğunu belirtti.

SORUNLAR DA MÜCADELE İHTİYACI DA ARTIYOR

‘Nasıl bir dönemden geçiyoruz?’ başlığı altında ele alınan gündemde ise, delegeler bulundukları işyerlerinden, okullardan ve semtlerden örnekler vererek, yaşanan sorunları ve buralarda gelişen tepki ve mücadeleleri dile getirdiler.

DİDF’in ülke çapında oluşturulan “Krizin faturasını biz ödemeyeceğiz” adlı inisiyatif içindeki çalışmaları konusunda bilgi verilen kongrede, mücadeleci işçi ve sendika temsilcilerinin bu girişiminin Türkiyeli işçi ve emekçiler arasında yaygınlaştırılması konusunda daha somut adımlar atılması; bu amaçla çeşitli kent ve bölgelerde oluşturulan birliklerin güçlendirilmesi yönünde kararlar alındı.

Yapılan konuşmalarda işten atmaların yaşandığı fabrikalar başta olmak üzere Türkiyeli emekçilerin, işyerleri düzeyinde gelişen mücadeleye aktif bir şekilde katıldıkları ancak fabrika dışında kent ve ülke düzeyindeki sosyal hareketlere katılma konusundaki zayıflığın devam ettiğine dikkat çekildi.

Söz alan delegeler, belediyelerin yaşadığı mali sıkıntılar yüzünden yerel düzeydeki kısıtlamaların da giderek artığını dile getirdiler ve buna karşı gelişecek mücadelelerin Türkiyeli göçmenler arasında da yaygınlaşması için çaba göstereceklerine dikkat çektiler.

Geçtiğimiz yıla damgasını vuran sosyal hareketlerden biri olan öğrenci eylemleri konusundaki tecrübelerini aktaran genç delegeler de, parasız eğitim, fırsat eşitliği, herkes için tek okul sistemi gibi göçmen kökenli gençleri ve aileleri de yakından ilgilendiren talepler için önümüzdeki dönem daha aktif bir çalışma yapılması gerektiğini dile getirdiler.

Kongrede, Almanya genelinde 20 Mart’ta Essen ve Stuttgart’ta düzenlenecek gösterilere daha fazla Türkiye kökenli emekçinin katılımını sağlamak için çalışmaların önemine de değinildi.

TÜRKİYELİ GÖÇMENLERİN DURUMU

“Türkiye kökenli göçmenlerin durumu” başlıklı oturumda da, göçmenlere yönelik izlenmeye devam edilen ayrımcı politikalar, kışkırtıcı-ırkçı faaliyetler, etnik ve din istismarı üzerinden politika yapan çevrelerin bölücü çabaları değerlendirildi. Türkiye kökenli kitle içerisinde, „dışlandığı“ duygusunun ve „içe kapanma“ eğiliminin hiç de zayıf olmadığı vurgulanarak; ön yargıların kırılmasının ve birliğin güçlenmesinin nasıl bir çalışmayı gerektirdiği üzerinde duruldu. Bu konuda özellikle iş yerlerinde yürütülen çalışmaların ve yine semtlerde somut olarak sürdürülen faaliyetlerin önemine değinildi, örnekler verildi.  Kısa bir süre önce Stuttgart ve Duisburg’da Türkiye kökenli işçi temsilcileri ve sendikacıların katılımıyla yapılan toplantılarda, sorunlara karşı çözüm arayışlarının arttığına dikkat çekildi. Stuttgart’daki toplantının örgütleyicilerinden DİDF Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Öncü, toplantıya farklı kesimlerden işçi temsilcilerinin katıldığına dikkat çekerek, “Türkiye kökenli işçi temsilcileri ve sendikacılar arasında eskisine göre işçilerin çıkarını koruma, mücadele etme arzusu daha fazla“ dedi.

Almanya’nın bir taraftan resmi ağızlar tarafından göç ülkesi olduğu gerçeği kabul edildiği ama, diğer taraftan göçmenlere yönelik ayrımcı politikalara devam edildiğine işaret edildi.

Göçmenlerin etnik ve dini kimliklerle tanımlanmalarının toplumdaki önyargıları arttırdığına dikkat çekilen kongrede, gerek Alman hükümetinin devam ettirdiği politikalar gerekse de dini ve milli değerleri kullanarak politika yapan Türkiyeli bazı örgüt ve kuruluşların bölünmeyi körükleyen tutumu yüzünden Türkiyeli göçmenler arasında içe kapanma eğiliminin ciddi bir sorun olmaya devam ettiği belirtildi.

‘ORTAK YAŞAMI GÜÇLENDİRECEK SOMUT ADIMLAR ATMALIYIZ’

Hayatın farklı alanlarında bunun örneklerinin yaşandığına değinen konuşmacılar, bazı kesimlerin işçi temsilciliği seçimlerinde bile “Türk listesi” oluşturarak Türkiyeli göçmenleri yalnızlaştırdıklarını örnek verdiler. Bu çerçevede, işyerlerinde yerli ve göçmen işçilerin birliğini bozan her türden girişime karşı farklı uluslardan mücadeleden yana listelerin içinde yer alınması gerektiğine dikkat çekildi.

Bölünmüşlüğe ve önyargılara karşı ortak yaşamı güçlendirmek için DİDF olarak yapılan çalışmaların da değerlendirildiği bu bölümde, ortak yaşamın sadece bazı eylemlerde beraber yürümek olmadığı bütün faaliyetlerde bunun gereklerinin yerine getirilmesinin önemi üzerinde duruldu.

Frankfurt bölgesinden gelen delegeler, bir semtte yaşanan konut sorunun yerlisi göçmeniyle mahalledeki insanları bir araya getirdiğini, Dortmund’lu delegeler de, okullarda yaşanan sorunlar üzerine yerli ve göçmen ailelerin biraraya gelerek tepki göstermesini örnek vererek hayatın her alanında ortak yaşamı geliştirmeye ihtiyaç duyulduğunu vurguladılar.

Kongrede, geçtiğimiz dönem kadınlara yönelik yapılan çalışma ve Türkiye kökenli göçmen kadınların içinde bulunduğu durum da ele alındı. Türkiyeli kadınların yaşadığı özgün sorunlar bulunduğuna ve içe kapalı yaşamın kadınlar açısından daha fazla sıkıntılar yarattığına dikkat çeken delegeler, bu konuda yapılacak çalışmaların daha geniş kesimleri kucaklayarak geliştirilmesi çağrısında bulundular.

ETKİNLİKLER ZENGİNLEŞTİRİLEREK VE SÜREKLİ KILINMALI

Örgüt çalışmasının değerlendirildiği bölümde, diğer şeylerin yanı sıra, bölge derneklerinde Türkiye kökenli göçmenlere yönelik sürdürülen sosyal, kültürel etkinliklerin çeşitlendirilmesi gerektiği üzerinde duruldu. Kültürel festivaller, tiyatro, halk oyunları, turnuvalar gibi etkinliklere yoğun ilginin olduğunu anlatan delegeler, Türkiye kökenli çocukların eğitim sorunları konusunda bundan sonra da çalışmaların yoğunlaşarak sürdürüleceğini dile getirdiler. Kongrede, planlı, istikrarlı ve sürekli çalışma sürdüren bölgelerin olumlu sonuçlar elde ettiğine dikkat çekildi.

Kongrenin sonunda iki yıl boyunca görev yapmak üzere seçilen 23 kişilik Yönetim Kurulu’nda işçi ve gençlerin ağırlıkta olması dikkat çekti.

(YH)

Gençlik enerjisiyle kongreye

DİDF kongresinde en fazla tartışılan konulardan biri de gençlik ve sorunları oldu. Kısa bir süre önce Almanya genelinde 94 delegenin katılımıyla bir konferans yapan DİDF Gençlik, heyecan ve coşkusunu genel kongreye de taşıdı. DİDF Gençlik Yürütme Kurulu üyesi Oktay Demirel yaptığı sunumda, iki yıldır daha istikrarlı bir çalışma içinde olduklarını ve bunun sonuçlarını toplamaya başladıklarını söyledi. Almanya genelinde gerçekleştirilen gösteri ve yürüyüşlere katıldıklarını belirten Demirel, “İki kez yapılan ve onbinlerce öğrenci gencin katıldığı “ders boykotlarına” bütün gücümüzle katıldık. Özellikle bulunduğumuz okullarda eylemlerin güçlü geçmesini sağladık. Almanya genelinde eğitim sorunlarını sokaklara taşıyan bu eylemlere başka Türkiye kökenli örgüt ve kurumun katılmaması, aramızdaki farkı bir kez daha gösterdi. Sürekli anadil, eğitim diyenlerin hiç biri bu eylemlerde yoktu” diye konuştu.

Türkiyeli gençlik arasında iş, eğitim ve gelecek sorununun önceki yıllara göre hissedilir biçimde arttığına işaret eden delgeler, izlenen politikalarla gençlerin geleceksizliğe itildiğini söylediler. Bazı Türkiyeli kurum ve örgütlerin, gençler arasında da dini ve mili değerleri öne çıkararak bölünmeyi teşvik ettiğini söyleyen konuşmacılar, milliyetçilik ve bölünmüşlüğün gençlerin yaşamını daha da zorlaştırdığını dile getirdiler.

Delegeler, DİDF Gençlik olarak önümüzdeki dönemde işçi-çırak, öğrenci ve işsiz gençlere yönelik çalışmalara ve kültürel alanlardaki faaliyeteleri daha geniş gençlik kesimlerine ulaştırmaya çalışacaklarını söylediler.

Bu yılki gençlik kampının 3-12 Ağustos tarihleri arasında İzmir-Selçuk’ta yapılacağı da belirtildi.

Türkiye kökenli göçmenlerin durumu

Almanya’da toplam 2 milyon 690 bin Türkiye kökenli göçmen yaşıyor. Bunların 930 bini Alman vatandaşı. Geri kalan 1 milyon 760 bin kişinin Almanya’da kalış süresi ortalama 23 yıl.

Veriler, Türk vatandaşı olanlar arasında sigortalı çalışanların sayısında bir azalma yaşandığına işaret ediyor. Türkiye kökenli göçmenler içerisinde çalışabilir durumda olanların oranı yüzde 47,3. Alman vatandaşı olan Türkiye kökenliler arasında işsizlik oranı daha düşük. Dikkat çeken en önemli olgulardan biri, Türkiye kökenliler arasında kısa ve düşük ücretli işlerde çalışanların sayısında yaşanan artış. Buna bağlı olarak, aile başına düşen gelirlerde de düşme yaşanmış.

Çalışan Türkiyeliler içinde ortalama gelir 1384 Euro. Toplam 650 bin haneden 160 bin hanenin geliri 900 Euro’dan daha az, 250 bin hanenin geliri 900 ile 1500 Euro arasında. 500 bin aile ise 2 bin 600 Euro’dan daha az gelire sahip. Ortalama bir aile içerisinde 3,9 kişi yaşıyor.

Türkiyeli işçiler içinde işyerini kaybetme korkusu çok yüksek. İşyerlerinin geleceği konusunda emin olmayanların oranı yüzde 81. Kısa süreli ve düşük ücretli işlerde çalışanların sayısında olağanüstü bir artış olmuş, 1988’de 100 bin civarında olan bu rakam, son dönemde 200 bine kadar ulaştı. Bu grupta değerlendirilenlerin yüzde 29’u ek olarak ikinci bir işte de çalışıyor. Kısa süreli işlerde çalışanlar arasında kadınların oranının oldukça yüksek olduğu biliniyor.

Özellikle dini ve etnik temelli örgütler geride bıraktığımız süreçte de, çalışmalarının merkezi haline getirdikleri dini ve etnik konuları işlemeye devam ettiler. Camiler, din dersleri, dil dersleri gibi konular üzerinden sürdürülen çalışma ve tartışmalar, Türkiyelilerin toplumsal yaşama katılımını olumsuz yönde etkilemekte. Bu örgütlerin çalışmaları, Alman devletinin göçmenleri dini kimlik altında toparlama çabalarıyla da örtüşmekte. Alman hükümetinin uyguladığı, gerici politikalar da bu örgütlerin zeminini güçlendirmekte. Bu örgütlerin amacı, kimi “Müslüman”,  kimi de “Türk” olarak, Türkiye kökenlileri   “tek bir kimlik” altında “toparlamak”. Geride bırakılan seçimlerde, kimi taktiklerle bu politikalarını daha da güçlendirmeye çalıştılar. Bütün olumsuz koşullara rağmen, Türkiyeli emekçiler de göze çarpan başka bir eğilim de mücadeleye katılanların sayısındaki artış.

Türkiyeli işçi ve emekçiler, sınıf olarak yaşadığı siyasal, ekonomik ve sosyal sorunları konu alan hareketlerin içine girdiği ölçüde de, Alman ve Türkiyeli milliyetçiliğinin malzemesi olmaktan kurtulma imkanı bulmaktadır.

Türkiyeli işçi ve emekçilerin politik eylemlere ilgisindeki zayıflık devam etmekle birlikte, eğitim alanındaki sorunlar, özelleştirme gibi, özellikle sonuçlarını daha yakıcı hissettikleri konularda, yerel düzeylerde gelişen inisiyatif ve eylemlere ilgilerinde, bir artıştan söz etmek de mümkündür. Federasyonumuzun geliştirip-güçlendirmek ve yaygınlaştırmak üzere dikkate alması gereken de esas olarak bu eğilimdir.

Misafirlerin konuşmalarından

DİDF Genel Kongresi’ne  misafir olarak Nazi Takibatına Uğrayanlar Derneği ve Antifaşistler Birliği (VVN-BdA) Kuzey Ren Vestfalya (NRW) temsilcisi Falk Mikosch, Federal Barış Konseyi temsilcisi Willi Hofmeister, Sol Parti NRW Başkanı Wolfgang Zimmermann, Hollanda DİDF Başkanı Nuri Kalabulut, Fransa DİDF Başkanı Deniz Uztopal, İsviçre DİDF Başkanı Haydar Sancar, Avusturya DİDF Yönetim Kurulu üyeleri Osman Çakırca ve Ali Özbaş, İngiltere Daymer Başkanı Ahmet, Göçmen Kadınlar Birliği Başkanı Sidar Demirdöğen ve yönetim kurulu üyesi Pelin Şener katıldı.

Falk Mikosch: Kongrenizde bulunmaktan son derece mutluyum. Çünkü örgütlerimiz yıllardır ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı çıkıyor, birlikte mücadele ediyor. İçinde bulunduğumuz dönemde ırkçılığa karşı güç birliği yapmamız gerçekten önemli. Çünkü ırkçı örgütler izlenen politikalardan ötürü sürekli güç kazanıyor. Bugün de resmi izinle Dresden’de boy gösterisi yapmaya çalışacaklar. Ama, binlerce antifaşistin bu ırkçı gösteriyi engelleyeceğine inanıyorum.

Göçmenlerin antifaşist mücadeleye katılmasında DİDF’in öneminin büyük olduğunu örgüt olarak biliyoruz. Çünkü antifaşist mücadele ile sosyal mücadele arasında yakın bir bağ var. Bundan sonra da ortak çalışmamız güçlenerek devam edecek.

Willi Hofmeister: Almanya Barış Konseyi adına kongrenizi en içten dileklerimle selamlıyorum. Yıllardır savaşa karşı bu ülkede alanlarda birlikte mücadele ediyoruz. En çok da Afganistan işgaline karşı. Ama, hükümet halkın tepkisine rağmen halen ek asker göndermek istiyor. Biz ise 20 Şubat’ta bir kez daha Berlin’de bir araya gelip, askerlerin geri çekilmesini isteyeceğiz. Çünkü savaş en büyük terördür. Bunun ‘insani uluslararası hukuk’ diye bir boyutu olamaz.

Ortak çalışmalarımız bundan sonra da devam edecek, çünkü biz birlikte güçlüyüz.

Wolfgang Zimmermann: Krizin faturasını emekçilere çıkarmak isteyen hükümet, her gün yeni bir saldırı planını konuşuyor. Bunların başında Sağlık Reformu geliyor. Anayasa Mahkemesi’nin Hartz IV Yasası konusunda verdiği karardan sonra FDP Başkanı Westerwelle işsizlere verilen yardımın fazla olduğunu söyleyecek kadar ileri gitti. Planlanan saldırıların 9 Mayıs’ta Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nde yapılacak seçimlerden sonra hayata geçirileceği biliniyor. Bu yüzden bu tarih bizim için önemli. Biz parti eyalet parlamentosuna girerek bu hesapları bozmak istiyoruz. Bozacağımıza da inanıyoruz. Parlamento içi ve dışı muhalefet hareketini birleştirmek istiyoruz. Bu konuda DİDF ile geçmişte olduğu gibi gelecekte de yakın işbirliğimiz devam edecek.

Pelin Şener: 100. yılını kutlamaya hazırlandığımız 8 Mart vesilesiyle kadınların 150 yıldır daha iyi çalışma ve yaşam koşulları kadar eğitim ve çocuk bakımının bireysel değil toplumsal bir mesele algılanması için mücadele ettiklerini ve bizim de yaşam koşullarımızın bunca kötüleştiren her tür saldırıya karşı mücadele edeceğimizi bir kez daha vurgulamak istiyoruz. Taleplerimiz için sürdürdüğümüz bu mücadelede,  30 yıldır işçi ve emekçilerin birliğini güçlendirmek için çok yönlü çalışmalar yapan DİDF’in deneyim ve mücadelesini de örnek alarak yürümekte kararlıyız.

Ümit Köseoğlu: İşyerlerinde sürdürülecek mücadelenin güçlenmesi için bizim gibi düşünen sendikacıların, işyeri temsilcilerinin sayısını artırmamız gerekiyor. Bunu yaparken, işçilerin örgütü olan sendikalara karşı değil, kötü yöneticilere karşı tavır almamız gerekiyor. Ben, buna katkı sunmak üzere bölgelerde düzenli eğitim toplantılarının yapılması için gerekli sorumluluğu üstlenmeye hazırım.

Hareketin ihtiyaçlarını dikkate almak

Sözümüze, “yönünü işçi ve emekçilere çevirmiş, geleceğini kazanmaya azmetmiş her kişi, her örgüt eninde sonunda güçlenip doğru yolunda ilerlemeler sağlayacaktır” diyerek başlıyoruz. Böyle düşünmemize neden olan DİDF genel kongresinin atmosferi oldu.

Kasım ayından bu yana Almanya’nın onlarca şehrindeki dernek kongreleri, sürdürülen tartışmalar, emekçilerin menfaatini her şeyin önüne alma tutumundaki ısrarlılık, bu mücadele dolu atmosferin müjdesi olacağını az çok tahmin etsek de, insan bire bir yaşayınca bir başka duygu seline kapılıyor.

Delegelerin ara bölümlerde kendi aralarında yapmış oldukları sohbetler, özellikle gençlerin zaman zaman tatlı şakalaşmaları, hep bir ağızdan söylenen türküler herkesin yüreğinin kıpır kıpır olmasına vesile oluyordu. DİDF gençliği böylesi bir harekette militan olmanın ve sorumluluklarının farkında olarak tartışmalara katıldı.

Almanya’daki emek hareketi ve DİDF hakkında az çok bilgisi olan her dürüst kimse bu konuda söylediklerimizde abartı olmadığını bilir.

İki gün süren tartışmalarda dikkat çeken bazı olgulardan söz edecek olursak: İlki; ekonomik krizin etkilerinin önümüzdeki süreçte daha hissedilir olacağından hareketle işçi ve sendikal çalışmanın uzunca tartışılması idi. Hareketin adım adım hissedilir biçimde canlandığını, bıçağın kemiğe dayandığı yerlerde (Mercedes, Behr, DPD…) tepkinin beklenenin çok üstünde olduğunun örnekleri delegelerce anlatıldı. “Krizin faturasını biz ödemeyeceğiz” inisiyatifinin calısmalarının Stuttgart örneğinde görüldüğü üzere oldukça genişlediği; IG Metall, ver.di ve DGB sendikalarının da eyalet düzeyinde çalışmaya dahil olmalarının olumluğuna dikkat çekildi. Bu gündemde tartışılan diğer bir konu ise önyargıların körüklendiği bir ortamda işçilerin birliğinin ve yapılacak çalışmaların önemi üzerinde duruldu. Fabrika çalışmasında ideolojik ayrımdan öte işçi sınıfının menfaati ve hareketin ihtiyacı neyi gerekli kılıyorsa devrimci bir örgüt ve üyelerinin de öyle davranmaları gerektiği üzerine fikir birligi yinelendi.

Metal işkolunda yapılacak işyeri işçi temsilciliği seçimlerinde sadece Türkiyelilerden oluşan listelerin, niyetten bağımsız ne kadar tehlike arz ettiğini, yanı sıra sendikanın mücadeleci temsilcileri uzak tutma girişimi örneklerle aktarıldı. İşçi ve emekçi hareketinin geleceği açısından tayin edici derecede önem arz eden mücadeleci işçi temsilcilerinin artması ve sendikalarda çalışmanın önemi etraflıca ve değişik delegelerce dile getirildi. Söz alan her delege kendi bölgesindeki gelişmeleri, deney ve tecrübelerini diğer delegelerle paylaşıyordu. Eğer işçi ve emekçilerin içinde bulundukları durumu kavrayamaz, kaygılarını görmezden gelirsek çalışmamızda başarı sağlayamayız. “Onlarla iç içe, onlardan öğrenerek güçleneceğiz” diyordu bir delege.

Türkiyeli gençliğin durumu, gündeminin sunulmasının hemen ardında öğrenci grevlerinde militanca yerini alan gençler bu kez söz alıyordu. Gençler kısa bir süre önce konferanslarını yapmış olmanın mücadele kararları dolu heyecanlı ve kararlı havasını kongreye serpiştirdiler. Gençlerin bu tutumu, burjuvazinin gençliğimizi toplumsal sorunlardan uzak tutma çabasının aslında temelsiz olduğunu da gösteriyordu. “Her eylemde en önde koşan, her işin bir ucundan tutan, enerji dolu bu gençler bizim gurur kaynağımız” sözleri orta yaş delegelerin kendi aralarındaki konuşmalarda dile geldi.

Hayat TV’nin hazırlamış olduğu tekel işçileri direnişi ve DİDF Gençlik çalışmalarından kısa bir kesiti yansıtan film izlenirken, EMEP adına Cemil Demirhan’ın konuşmasından sonra alkışlar dinmek bilmedi. Ortak bir duygu, sorumluluk ve görev bütünleşmesi yaşanıyordu.

Zaman sınırlılığı bir çok konunun daha genişçe ele alınmasını zorlaştırdı. İşçilerin ve emekçilerin örgütü olan DİDF kongresinde çalışma esnasında görülen yetersizlikler, yönetici organların bölgelerle olan ilişkileri, mücadeleye kazanılan insanlara gösterilen yaklaşımlar vb. konularındaki zaaflar delegelerce belirtildi. Emek hareketinin pratik örgütlenme çalışmalarında yer edindikçe kişi ve örgütün zaaflarından arınarak sağlamlaşacağı bir başka ortak fikir oldu. Kongre boyunca tartışmalarla zenginleştirilerek alınan mücadele kararlarıyla, otuz yılın deney ve birikimi ile insanlığın ihtiyaçlarına cevap arama ve oluşturma girişimi de olan örgüt ve örgütlenmeyi olanca çabamızla gerçekleştirmek duygusu ve kararlılığıyla kongre alkışlar arasında sona erdi….

Seçilen yeni yönetim kurulu olsun, tüm delegeler olsun şimdi güven tazelemenin, iki yıllık çalışmalarında her bakımdan sonuçlar çıkarmanın, kendi eksikliklerinden arınmanın vermiş olduğu coşku ile kendi bölgelerinde daha umutlu, daha inançla işe koyulacaklar. Günlük, düzenli ve sürekli çalışmanın doğruluğunda, birbirini tamamlayan faaliyetlerde ısrar etmenin bilinciyle kitle çalışması sürdürülecektir. Olanaklarımızın ve mevzilerimizin farkında olarak en geniş kesimlere ulaşmaya ve onların kendi hakları için örgütleme çalışmalarına hız ve kararlılık katmaya çalışacağız. DİDF kongresi bunların yapılacağının ve yapılabileceğinin güvencesini bizlere bir kez daha verdi.

ALİ ÇARMAN

Close