Son aylarda neredeyse her gün bir başka işkolunda uyarı grevi ve protesto haberleriyle yatıp kalkıyoruz. Bu yıl en çok uçak, tren, tramvay ve otobüs gibi toplu taşıma alanlarındaki grevler gündeme giriyor – bazı alanlardaki grevler ise görmezden geliniyor. Mücadele eden işçi ve emekçiler, “arsız talepler” ileri sürmek, “egoist tutum” almak, “grev hakkını kötüye kullanmak” ve “sınırı aşan eylemler” vb. suçlamalara maruz kalıyorlar. Talepler ise ücretlerin artması, çalışma yükünün azaltılması, işçiye değer verilmesi, iş yasalarına uyulması gibi çok insancıl talepler. Fakat sermaye ve temsilcilerinin derdi sadece şu veya bu işkolundaki mücadeleler değil, onların amacı bütün işçi ve emekçileri korumasız, örgütsüz bırakmak.
SERDAR DERVENTLİ
Almanya’nın 130 bölgesinde otobüs ve tramvay sürücüleri iş yükünün azaltılması, daha fazla personel ve daha fazla ücret için mücadele ediyorlar. Defalarca uyarı grevlerine rağmen sadece birkaç yerde sözleşme imzalanabildi. Baden Württemberg ve Kuzey Ren Vestfalya eyaletlerinde TİS Komisyonları bu işkolu için süresiz grev oylaması kararı aldılar, oylamalar dört hafta sürecek. Havaalanlarında güvenlik personeli ve Lufthansa’da çalışan yer personelinin ücret zammı için mücadeleleri devam ediyor – Güvenlik personeli 21 Mart günü tekrar greve çıkacak. Perakende satış ve toptancılık işkolunda toplam 5 milyon emekçiyi ilgilendiren TİS görüşmelerinde de bir ilerleme yok. Yukarıdaki bütün TİS görüşmelerini Birleşik Hizmet Sendikası Ver.di sürdürüyor. Ama sadece bunları değil: Sendika basım endüstrisinde yüzde 12 ücret zammı talebiyle ve Telekom’da ücretlere en azından 400 Euro zam olmak üzere yüzde 12 talebiyle ilk görüşmeleri yaptı. Ver.di sendikasının örgütlü olduğu alanlarda ayrıca UFO sendikası değişik uçak şirketlerinde çalışan kabin personeli için, Cocpit pilotlar için ve Marburger Bund ise üniversite kliniklerinde doktorlar için TİS pazarlıklarını sürdürüyorlar.
BİNLERCE SÖZLEŞME İMZALANIYOR… AMA!
Almanya’da her yıl binlerce toplu iş sözleşmesi (TİS) imzalanmasına karşın bunların çok küçük bir bölümünden haberdar oluyoruz. Federal Çalışma Bakanlığı’ndan edindiğimiz bilgilere göre 31 Aralık 2023 itibarıyla bakanlığa bütün 2023 yılı içinde 7 bin 201 yeni sözleşme iletilmiş. Her gün bir sözleşme imzalandığından hareket edilirse günde ortalama 19,7 sözleşme imzalanmış anlamına geliyor. Bunların 4 bin 834’ü işletme düzeyinde toplu sözleşme olduğu için basına yansımıyor. Diğerleri grup veya branş sözleşmeleri. Örneğin gıda alanında örgütlü olan NGG şu an “meyve ve sebze işleme endüstrisinde” üç eyalette bin 500 işçiyi kapsayan bir sözleşmeye hazırlanıyor. “Branş” veya “grup” denildiğinde bu mutlaka on binlerce işçi ve emekçiyi kapsayacak anlamına da gelmiyor. Bakanlığın verdiği bilgiye göre 1 Ocak 2024’te 87 bin 41 toplu sözleşme yürürlükteydi.
Bu yıl devam eden ve yıl sonuna kadar başlayacak olan toplu iş sözleşmesi pazarlıkları toplam 17 milyon emekçiyi (Bkz.: “2024 TİS dönemi zor geçecek” – yenihayat.de/2024-tis-doenemi-zor-gececek/) kapsıyor. Bu rakamlara bakıldığında Almanya bütün işçi ve emekçilerin TİS’lerin kolektif koruması altında olduğu düşünülebilir. Fakat bu gerçeği yansıtmıyor: On binlerce sözleşme yürürlükte olmasına karşın işçilerin sadece yüzde 41’i TİS kapsamında çalışıyor, yüzde 59’u TİS kapsamı dışında! Sendikal örgütlenmede yaşanan sorunlar, patronun sözleşme imzalamaması genelde Türkiye gibi ülkelerde olduğu düşünülüyor. Gazetemizin bu sayısının 10. ve 12. sayfalarında tersini belgeleyen iki haberi okuyabilirsiniz.
‘ARSIZ TALEPLER’, ‘SINIRI AŞAN EYLEMLER’ VE ‘GREVİ KÖTÜYE KULLANANLAR’
Geçtiğimiz yıl, 27 Mart 2023’te Ver.di ve EVG sendikaları birlikte “ulaşım grevi” yaptıklarında bütün ülke ayağa kalkmıştı: Sermaye, basındaki ve parlamentolardaki sözcüleri koro halinde, “Grev hakkını kötüye kullanma”, “orantısız güç kullanma”, “politik grev yapma” gibi saçmalıkları haykırmaya başladılar. Saçmalık diyoruz çünkü bunların hiçbiri gerçeği yansıtmıyordu. Hatta, “keşke dediğiniz gibi olsaydı” diyen on binlerce işçiyi duyar gibiyiz… Alman Makinistler Sendikası GDL, Aralık 2023’te taleplerini kamuoyuna açıkladığında, “neden olmasın”, “enflasyon zaten yüksekti” gibi açıklamalarla başlayan ve “hiçbir TİS dönemi bir tarafın ileri sürdüğü taleplerin yüzde 100 elde edilmesiyle sonuçlanmaz, orta bir yerde uzlaşma sağlanır” diye biten “ılımlı” yorumlar gündeme geldi. Fakat güçlerinin farkında olan makinistler, elde edebileceklerinin en azamisini elde etmekte kararlı olduklarını kısa süre içinde gösterdiler. GDL yönetiminin uyarı grevi çağrısına tüm GDL üyesi (DB’deki makinistlerin yüzde 80’ini) makinistler yüzde 100 katıldılar. Uyarı grevlerine karşın DB yönetiminin pozisyonunda bir milim bili kımıldamaması üzerine süresiz greve oylaması kararı alan GDL yönetimine bu kez gazete köşelerinden ve parlamento kürsülerinden, “daha görüşmelerin bu aşamasında süresiz grev oylaması kararı alınır mı” diye akıl verilmeye başlandı. Bütün bu karalama ve makinistleri bölme çabaları, grev oylamasının sonucuyla boşa çıkarıldı: yüzde 97 greve EVET demişti!
NE ZAMAN HALKI DÜŞÜNDÜNÜZ Kİ?
Ve GDL zaman geçirmeden ilk grevini 35 saat olarak belirledi ve uyguladı. GDL Başkanı Claus Weselsky, “Greve çıkacağımızı son kez 48 saat öncesinden duyuruyoruz. Bu grevden sonra ne zaman tekrar greve çıkacağımızı çok kısa süre içinde ilan edeceğiz” diyerek “baskıyı tırmandırma” (“Steigerung der Eskalationsstufe”) stratejisine başvurdu. TİS Komisyonu üyesi olan okurlarımız bu stratejiyi iyi bilirler: bütün gücünü hemen ortaya koymak yerine baskıyı adım adım artırmak ve grev cephesinin sağlam kalmasını sağlamak! Sermaye kesimi de karşı baskıyı artırma stratejisine başvurdu ve kez daha “ağır toplarını” devreye soktu: Sol Parti ve BSW vekilleri hariç parlamentodaki bütün partilerin sözcüleri, “tamam ama bu kadar da olmaz ki” ile başlayan ve “toplumsal yaşam için önemli alanlarda grev hakkını gözden geçirmekte fayda var” ile biten açıklamalara başladılar. Sermaye basını ise bu süreçte daha alçaldı ve işçi düşmanlığı konusundaki seviyesizliğini gözler önüne serdi. Bütün gazetelerden birer örnek vermek yerine hepsini temsilen Handelsblatt gazetesinde 9 Mart günü Web sayfasında “Thomas Sigmund” adı altında yayınlanan yorumdan birkaç örnek vermek istiyoruz: “GDL şefi Claus Weselsky her türlü terbiyeden yoksun” başlığıyla yayınlanan sözde yorum, “Bir sendika cücesi, haftalık demiryolu grevleriyle vatandaşları taciz ediyor. Claus Weselsky’nin egosu da sorumsuzluğu kadar büyük.” Ve “O, demiryolu yönetimine diz çöktürmek istiyor ve bunun için milyonlarca demiryolu müşteriye işkence ediyor” diyor. Bay Sigmund’a Weselksy ile seviyesizliği bir yana bırakarak sormak gerekir: “Siz ne zamandır halkı bu kadar düşünür oldunuz! En son kez trene, tramvaya veya otobüse ne zaman bindiniz? Hayatınızda hiç, bir makinist veya bir şoförle konuştunuz mu?” Hızını alamayan Bay Sigmund, diğer sendikacıları kışkırtmaya çalışıyor: “Eğer sendikacılar anayasal güvence altındaki grev haklarının her türlü ahlaktan yoksun bir adam tarafından daha fazla ihlal edilmesine izin verirlerse, o zaman siyasetçiler müdahale etmelidir.” Yani “siz bu adamın işini bitirmezseniz biz bitireceğiz” diyor!
SÖKE, SÖKE HAK ALMAK…
Bu yaşananlar sınıf mücadelesinin bir yanıdır. Her ne kadar geniş işçi ve emekçi kitleleri içinde de birçok kişi hala “sosyal partnerliğin” önemli olduğunu düşünse de iş bir dereceye vardığında düne kadar “sosyal” görünenin çirkef yüzü ortaya çıkıveriyor. Bir adım geri çekilip baktığımızda şunu görüyoruz: bazı işkollarına nispeten daha avantajlı olan işçi ve emekçiler bu pozisyonlarını değerlendirerek en azından son yıllardaki reel ücret kayıplarını telafi etmek, en iyi ihtimalle maaşlarının reel olarak biraz daha yükselmesi ve en az bunun kadar önemli olan çalışma koşullarını iyileştirmek için mücadele ediyorlar. Ve onları bu mücadelede yarı yolda bırakmayan bir sendikal örgütlenmeleri de var. Ve bu işçi kardeşlerimiz haklarını söke söke almak istiyorlar – bundan dolayı da tüm desteğimizi ve dayanışmamızı hak ediyorlar. Ayrıca unutulmamalı ki sermaye ve temsilcilerinin derdi sadece şu veya bu işkolundaki mücadeleler değil, onların amacı bütün işçi ve emekçileri korumasız, örgütsüz bırakmak. Ve bu yolda önemli adımlar attılar – TİS’lere bağlı işçi sayısı bunu ortaya koyuyor. Bugün makinistler ve şoförler bütün işçi sınıfı için mücadele ediyorlar, grev hakkını greve çıkarak koruyorlar.