Written by 09:05 AVRUPA

Hollanda’da ‘ırkçı zafer’in gösterdikleri

Nuri KARABULUT / Amsterdam

Hollanda’da 22 Kasım’da yapılan erken genel seçimler dünya gündemi olmaya devam ediyor. Aradan geçen sürede seçim sonuçları kesinleşti. Seçimlerden genel olarak sağ, özel olarak ise başını Geert Wilders’in çektiği aşırı sağcı/ırkçı PVV (Özgürlük Partisi) zaferle çıktı. Geert Wilders, oy kullanan neredeyse her dört kişiden birinin oyunu alarak 150 kişilik Hollanda Parlamentosunda 37 sandalye elde etti.

MECLİSİN ÜÇTE İKİSİ SAĞCILARDA

Sağın ve aşırı sağın yükselişi sadece Wilders’in yükselişiyle sınırlı değil. Hristiyan Demokratlardan ayrılarak NSC (Yeni Sosyal Anlaşma) adı altında parti kuran Pieter Omzigt 20 sandalye, BBB partisi (Çiftçi-Vatandaş Hareketi) ise 7 sandalye ile seçimin diğer galipleri arasında geliyorlar.

Sağ blok bu partilerle sınırlı değil. Seçimden mağlubiyetle çıksalar da Dilan Yeşilgöz liderliğindeki VVD (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi) 24, en az PVV kadar ırkçı olan FVD partisi (Demokrasi için Forum) 3, PVV ile VVD arasında bir yerde konum alan JA21 partisi ise 1 sandalye ile Hollanda Parlamentosunda temsil edilecekler. Buna Hristiyan Demokrat CDA’ın aldığı 5 sandalyeyi de eklersek, Hollanda Parlamentosunun yaklaşık üçte ikilik bölümünün sağ ve aşırı sağ diye nitelendirilen partiler tarafından temsil edildiğini söyleyebiliriz.

SÜRPRİZ DEĞİL 20 YILDIR GÜÇLENİYORLAR

Geert Wilders aldığı oy ve kazandığı sandalye sayısı ile beklenmeyen bir çıkış yaptı ise de, aşırı sağın bu yükselişi elbette ki yeni değil. Geçtiğimiz mart ayında yapılan senato seçimlerinde BBB büyük bir çıkış yaparak 75 sandalyelik Hollanda Birinci Meclisinde (senato) 16 sandalye kazanmıştı. Dahası bu durum sadece Hollanda’ya özgü de değil. Avrupa çapında yedi üniversitenin yaptığı ortak bir araştırma, aşırı sağcı/popülist partilerin 20 yıl içerisinde güçlerini üçe katladıklarını gösteriyor. 2003 yılında 30 Avrupa ülkesinde oyların yüzde 7’den azı bu partilere giderken, gelinen yerde bu oran yüzde 18’in üzerine çıkmış durumda.

TEK VAADİ GÖÇ DEĞİLDİ

Wilders’in liderliğinde PVV 2.4 milyon seçmenin oyunu aldı. Araştırmalar seçmenin bu partiye yönelmesindeki en önemli nedenin göç ve sığınmacılar konusu olduğunu ortaya koyuyor. Yanı sıra gelir, konut, sağlık bakımı ve sosyal güvenlik gibi konular, insanların önem verdiği belli başlı diğer konular. Hollanda’da hükümet olan partiler bu alanlarda sürekli kısıtlamalara gittiler, ya da bu alanları özelleştirdiler. Bu durum halkta bir tepkiyi ve güvensizliği beraberinde getirdi. Wilders sadece anti-göçmen söylemiyle öne çıkmadı, aynı zamanda iktidar olduğunda diğer hükümetlerin sürekli kısıtlama yaptığı bu alanlarda iyileştirmeler yapacağı vaadinde de bulundu. Kendisini “sistem dışı” olarak gösteren Wilders, “Artık Hollanda’yı ve Hollandalıları birinci sıraya koyma zamanı gelmiştir” derken bu beklentiye cevap verme niyetiyle hareket etmektedir.

MEDYANIN ETKİSİ

Wilders seçim sürecinde hükümette sorumluluk almak istediğini ve bunun için daha “yumuşak” söylemlerden yana olduğunu söyledi. Bu “yumuşama” konusu medyada çok işlendi ve bu konuda gerçek olmayan bir kanı oluştu.  Yanı sıra Dilan Yeşilgöz ve partisi VVD de “Hiçbir seçmeni dıştalamamak” adı altında Wilders ile hükümet kurabileceğinin mesajını seçim kampanyası başlamadan çok önce verdi. Ne de olsa VVD ve Lideri Yeşilgöz göç ve iltica konusunda koalisyon hükümetinin fişini çekmiş ve böylece bu konularda Wilders’ten daha az sert olmadıklarını göstermiş olarak, seçmenin kendilerine yöneleceğinin hesabını yapmışlardı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Seçmen “kopyası” yerine “orjinali”ni tercih etti.  Wilders ve partisi PVV’nin hükümet olma ihtimalinin yükseldiği kanısına varan seçmen sandıkta Wilders’ten yana tercihte bulundu.

PVV Lideri Wilders, seçimlerin hemen ardından yaptığı açıklamada, diğer sağ partiler VVD, NSC ve BBB ile birlikte hükümet kurmak için çağrı yaptı. Wilders seçim programında yer alan Kur’an’ın yasaklanması, İslam okullarının kapatılması ve sınır dışı edilmeler gibi istemlerini şimdilik “buzdolabına koyduklarını” belirterek bu partileri hükümet kurmak için görüşme ve konuşmaya davet etti.

YEŞİLGÖZ NE YAPACAK?

Seçimler öncesinde Wilders ile hükümet kurmaya yeşil ışık yakan VVD ve Lideri Yeşilgöz, seçimin son virajında PVV’nin kamuoyu yoklamalarında yükseldiğini görünce Wilders’in başbakanlığında bir hükümette yer almayacağını söyledi. Seçimlerden sonra oluşan tablo karşısında Yeşilgöz, kendilerinin önceki seçimlere göre 10 milletvekili kaybettiklerini, dolayısıyla bir hükümette yer almalarının doğru olmadığını söyledi. Yeşilgöz, ayrıca bir sağ hükümetin kurulması için ellerinden geleni yapacaklarını söyleyerek, kurulacak sağ hükümeti dışardan destekleyebileceklerini belirtti.

NSC (Yeni Sosyal Anlaşma) Lideri Omzigt ise PVV ile hükümet için görüşmeyi “şimdilik” doğru bulmadığını belirtti. Gerekçe olarak Wilders ve partisinin Hollanda anayasası ve hukuk devleti ile çelişen tutumlarını öne sürdü. Omzigt, Wilders’in “Kur’an’ın yasaklanması” gibi vaatlerinin seçim programında yer aldığını seçimlerden sonra bunu “buzdolabına koydum” demenin sorunlu olduğunu belirterek, bu tutum netleşmeden Wilders ile hükümet kurma görüşmesi yapılmasını gerçekçi bulmadığını savundu. Omzigt, Hollanda’nın temel sorunları konusunda bütün partilerle görüşme yapılması gerektiğini ve bir teknokratlar hükümetinin de kurulabileceğini de ima etti.

Hollanda koalisyon hükümetleriyle yönetilen bir ülke ve koalisyon görüşmeleri genellikle çabuk sonuçlanmıyor. Partilerin yaptıkları açıklamalar, bu koalisyon görüşmelerinin de uzun süreceğini gösteriyor.

OLUŞAN TABLO

Bir kez daha gördük ki, sınıfsal sorunlar değil, etnik kimlikler üzerinden yürütülen politikalar aşırı sağ ve ırkçı partilerin güçlenmesini beraberinde getiriyor. Bunu yapan sadace sağ partiler değil, “solda” duran partiler de bu konuda iyi bir sınav vermedi. Hollanda ve diğer gelişmiş kapitalist ülkelerde uzun yıllardan bu yana izlenen politikalar emekçiler arasında gelecek kaygısını büyütüyor. Sorunun kaynağının sistemde değil göçmen ve mültecilerde olduğunu ileri süren PVV gibi ırkçı partiler güç haline gelebiliyor. Soruna sınıfsal bakan parti ve örgütlerin zayıflığı da bunu kolaylaştırıyor.

Hollanda’da seçim sonuçlarından sonra oluşan tablodan çok sayıda insan ise elbette ki kaygı duyuyor. Bundan dolayı çeşitli kentlerde binlerce insan sokağa çıkarak bu duruma tepki gösterdi. Önümüzdeki dönemde de gelişmelere bağlı olarak ırkçılığa karşı duyarlı kesimlerin inisiyatifinde eylem ve etkinlikler devam edecek görünüyor.

Yazıyı bir sendikanın açıklamasıyla noktalayalım. Hollanda’nın en büyük sendika konfederasyonu olan FNV yaptığı açıklamada “Herkesin yanında durmaya devam edeceğiz” dedi. FNV devamında şunları söyledi: “Bir sendika olarak, Hollanda’daki herkesin endişelerini ciddiye alıyoruz ve bu nedenle her gün güvenli bir yaşam için mücadele ediyoruz, ancak bu seçim sonucu artan bölünmelere ve grupları birbirine düşürmeye yol açamaz ve açmamalıdır. Herkesin eşit muamele gördüğü, dayanışmaya dayalı bir toplumu savunuyoruz. Bir sendikadan alışık olduğunuz gibi tüm insanların yanında durmaya devam edeceğiz: İnsanları birleştireceğiz ve omuz omuza duracağız.”

Close