Written by 08:34 uncategorized

Irkçı cinayetlerin gölgesinde 21 Mart

Almanya, bu yıl 21 Mart Uluslararası Irkçılıkla Mücadele Günü’ne Neonazi cinayetlerin gölgesinde giriyor. Resmi düzeyde ırkçılıkla mücadele konusunda güzel sözler söylense de gerçekte ırkçılıkla mücadelede somut adımlar atılmıyor.

 

21 Mart Ortadoğu, Anadolu ve Orta Asya halkları için baharın başlangıcı anlamına geliyor. Bu nedenle, bütün bu coğrafyada baharın gelişi farklı biçimlerde kutlanıyor. Ortadoğu’nun kadim halklarından biri olan Kürtler için ise 21 Mart Newroz Bayramı farklı bir anlam içeriyor. Baharın gelişiyle birlikte eşit haklara sahip olma, kimliğini ve kültürünü tanıtma, yaşatma açısından bir mücadele, başkaldırı günüdür Newroz.

21 Mart Ortadoğu, Anadolu ve Orta Asya’da beş bin yıldır bayram havasında kutlamalara ya da hak alma mücadelelerine sahne olurken, dünyanın diğer kıtalarında ise on yıllardır ırkçılığa, yabancı düşmanlığına karşı, farklı ırklardan, uluslardan ve inançlardan bir arada kardeşçe yaşam için mücadele günüdür. Bu nedenle Newroz/Nevruz bayramıyla Uluslararası Irkçılığa Karşı Mücadele gününün aynı güne denk gelmesi tesadüf de olsa, anlamlı.

Milyonlarca insanın Newroz dolayısıyla meydanlarda dile getirilecek olan talepleri ile Irkçılığa Karşı Mücadele Günü’nde dile getirilecek talepler arasında paralellikler bulunuyor.

Bu yönüyle 21 Mart, Apartheid rejimine karşı çıkan siyahların ve özgür bir gelecek isteyen Kürtlerin ortak “kader günü”dür.

 

BEYAZ POLİSİN SİYAH KATLİAMI

52 yıl önce, 21 Mart 1960’ta, Güney Afrika’nın Saharpville kentinde ırk ayrımcılığını öngören yasaların kaldırılması için barışçıl şekilde gösteriler yapan halkın üzerine ateş açarak 69 kişiyi katletmişti. Bu olay Güney Afrika’daki siyahların Apartheit rejimine karşı mücadelede dönüm noktalarından biri oldu. Katledilen 69 kişi sonraki yıllarda engelleme ve yasaklamalara rağmen törenlerle anılmaya devam edildi.

Daha sonra Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, bu katliam dolayısıyla 1966’da 21 Mart’ı “Uluslararası Irkçılıkla Mücadele Günü” ilan ederek uluslararası camiayı her türden ırk ayrımcılığının ortadan kaldırılması için çabalarını arttırmaya çağırdı.

Ve yıllarca verilen mücadele sonucunda Güney Afrika’daki Apartheid rejimi son buldu. Birçok ülkede ırkçı yasa ve uygulamalar ortadan kaldırıldı ve Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Uluslararası Antlaşması kapsamında uluslararası bir çerçeve oluşturuldu. Antlaşma neredeyse bütün ülkeler tarafından onaylanmış olsa da, dünyanın birçok yerinde insanlar hala, ırkçı politikalar nedneiyle ayrımcılığa uğruyor, hayatını kaybediyor.

Çünkü kökleri daha derindeki toplumsal çelişkilerde yatan ırkçılığın, sembolik bir günle ortadan kalkması mümkün değildir.

 

CİNAYETLERİN GÖLGESİNDE 21 MART

Bu durum özellikle de yaşadığımız Almanya için geçerli. 12 yıl boyunca faşist Hitler’in yönettiği Almanya’da ırkçılıkla mücadelenin önemi pek çok ülkeden çok daha büyük bir önem taşıyor. Çünkü tarihteki kara günler ve yaşanan acılardan ders çıkarmak en çok da bu ülkeye düşüyor.

Ancak yaşananlar, Almanya’nın, BM tarafından ilan edilen ırkçılıkla mücadele çerçevesine dahi uymadığını ortaya koyuyor. Faşist terör örgütü NSU’nun göçmen esnaflara yönelik 2000-2006 yılları arasında işlediği seri cinayetler ve güvenlik birimlerinin rolü ve bunlara karşı takındığı tavır, ırkçılıkla mücadele konusunda Almanya’nın devlet olarak daha işin başında olduğunu gösteriyor. Bunca delile rağmen ırkçıların yargılanmasına hala başlanmazken, kimi suç ortaklarının zamanaşımı nedeniyle yargı karşısına dahi çıkarılmayacağından söz ediliyor. Keza, göçmenlere ve Alman yoksullarına karşı yapılan bunca cinayete rağmen, faşist NPD’nin yasaklanmasına da pek sıcak bakılmıyor.

En önemlisi de son bir kaç yıldır yaşanan olaylar vesilesiyle ırkçılığın artık bir “kenar sorun” değil, ‘toplumun ortasına’ kadar yayılan bir sorun olduğu kabul görüyor. En azında politikacılar ve basın tarafından göçmenlerin açık hedef haline getirildiği günümüz Almanya’sında, egemen güçlerin 21 Mart’tan bir ders çıkarması mümkün görünmüyor.

Bu nedenle ırkçı ve yabancı düşmanı propagandanın yasaklanması, faşist örgütlerin kapatılması için bu temelde birleşik bir mücadelenin örülmesi büyük bir önem kazanmış durumda. Bu da ancak Alman halkı ve göçmenlerin ırkçılığa, ayrımcılığa karşı ortak mücadelesi ile mümkündür. (YH)

 

Irkçılar 12 yılda 182 can aldı

 

Almanya’da ırkçı saldırılar, gösteri ve yürüyüşler adeta günlük yaşamın bir parçası haline gelmiş durumda. Neredeyse her gün bir ırkçı saldırının yaşandığı Almanya’da 1990-2009 yılları arasında toplam 182 kişi Neonaziler tarafından katledildi. Bunlar arasında en büyük grubu Almanlar oluştururken, bu süre zarfında 20 Türkiye kökenli katledildi.

Federal Hükümetin resmi açıklamalarına dayandırılan istatistiklerde ise, 1990-2009 yılları arasında ırkçı saldırılarda öldürülenlerin sayısı 47 olarak açıklanıyor. Amadeu-Antonio Vakfı’nnı araştırmasına göre öldürülen 182 kişiden 20’si Türkiye kökenli, 35’i Pakistan, Srilanka, Vietnam, Afrika, Asya, AB üyesi ülkelerden gelen göçmenler. Buna göre katledilenlerin toplam 55’ini Almanya dışından gelen göçmenler 127’sini ise Alman asıllı antifaşist, evsiz, emekli, engelli, eşcinseller oluşturuyor. (YH)

 

Oteller ırkçılara kapılarını kapatabilecek

Faşist Nasyonal Demokrat Parti (NPD) eski Genel Başkanı Udo Voigt’un dört yıldızlı bir otele ırkçı olduğu belirtilerek iptal edilen bir rezervasyonu için açtığı dava karara bağlandı.

Federal Yargıtay geçtiğimiz günlerde, otel sahiplerinin, tesisinde konaklamak isteyen aşırı sağcıları kabul etmeyebileceğine karar verdi.

Kararda daha önce onayı verilmiş bir rezervasyon söz konusu olduğunda otel işletmecisinin müşteriyi geri çeviremeyeceği de belirtildi.

Voigt, daha önce rezervasyon onayı aldığı için kısmi bir başarı elde ederken, kararda asıl olarak otel sahiplerinin ırkçılara kapılarını kapatabileceği vurgusu yapılıyor.

Voigt, 2009 yılında Brandenburg Eyaleti’ndeki otelde rezervasyon yaptırmıştı. Otel işletmecisi ise, sağlık hizmetleri de sundukları tesislerinde müşterilerine “mükemmel bir rahatlama vaadinde bulunduklarını bunun Voigt’in siyasi görüşüyle bağdaşmadığını gerekçe göstererek otele girişini engellemişti. Dışlandığını savunarak otel hakkında dava açan Voigt’in şikayetini değerlendiren Yargıtay, onaylanmış rezervasyonlar dışında aşırı sağcı müşterilerin otele kabul edilmesi konusunda işletmecilerin özgür olduğu sonucuna vardı.

Kararda, siyasi görüşleri nedeniyle hiç kimsenin haksızlığa uğratılamayacağı yönünde anayasada yer alan temel ilkenin, özel kişiler ve şirketler arasında doğrudan geçerli olmadığı da vurgulandı. (YH)

 

 

Irkçı katiller zaman aşımından yararlanacak

 

2000-2006 yılları arasında 8 Türkiye kökenli, 1 Yunanistanlı ve bir Alman polisi katleden “Nasyonalsosyalist Yeraltı” (NSU) adlı aşırı sağcı terör hücresini desteklemiş olan bazı aşırı sağcıların zaman aşımından yararlanacağı ileri sürüldü.

Karlsruhe’de bulunan Federal Başsavcılığın bir sözcüsü, NSU’yu 10 yıldan daha önce desteklemiş olan bazı kişilerin zaman aşımı nedeniyle yargılanamayacağını, ancak bunun şu an cinayetlerle ilgili olarak tutuklu bulunan 5 kişi için geçerli olmadığını söyledi.

Sözcü, bir terör örgütünü destekleyenlerin 10 yıldan sonra yargı önüne çıkartılamayacağını ifade ederek, bu nedenle aşırı sağcı katillere, NSU’nun 1998 yılı başında izini kaybettirmesinde yardımcı olan bazı aşırı sağcıların yargılanamayacağını kaydetti.

Öte yandan Focus dergisi, intihar eden aşırı sağcı katil Uwe Mundlos’un, izini kaybettirmeden çok daha önce de yabancıları öldürme konusunda somut planları olmuş olduğunu yazdı. (YH)

Close