Written by 10:00 uncategorized

Irkçılığa karşı mücadele değil, şov peşindeler

Yeşiller Partisi Federal Parlamento Milletvekili Memet Kılıç, ortaya çıkan ırkçı terör örgütü konusunda hükümetin yaptıkları, NPD’nin kapatılması ve Türk hükümetinin ırkçı saldırılara ilişkin tutumu hakkında gazetemizin sorunlarını yanıtladı.

 

YÜCEL ÖZDEMİR

Sayın Kılıç, ırkçı terör örgütünce işlenen cinayetlerin açığa çıkmasının üzerinden iki ayı aşkın bir süre geçti. Bu süre içinde hükümet tarafından ırkçı saldırılara yönelik önlem alma adına atılan adımları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunları yeterli buluyor musunuz?
Kesinlikle yeterli bulmuyorum. Hatta hükümetin mümkün olduğunca bu olayın üzerinin kapatılması, geçiştirilmesi yönünde hareket ettiğini düşünüyorum, hissediyorum. En azından Parlamento İçişleri Komisyonu’nda edindiğim izlenimler bunlar. Güvenlik birimleri, özellikle Anayasayı Koruma Örgütü, Federal Kriminal Dairesi ve Federal İçişleri Bakanı daha çok bu cinayetlerin bir kaç kriminal tarafından işlendiği görüşünden hareket ediyor. Halbuki, Anayasayı Koruma Örgütü, Federal Kriminal Dairesi bu örgütlenme üzerine gitse, sahte pasaportların nasıl elde edildiği, cinayetlerin kimlerin yardımıyla işlendiğinin üzerine gitse daha anlamlı olur.

Basına yansıyanlara bakıldığında bu dediklerinizi kanıtlayan bir çok veri bulunuyor. Sahte pasaportların çıkarılması için devletin 2 bin Mark verdiği artık biliniyor. Yine Hessen’deki “Küçük Adolf” lakaplı istihbarat elemanının cinayetlerin işlendiği sırada olay yerinde olduğu da biliniyor. Bu kadar bilgiye rağmen devlet neden halen istihbarat elemanlarının ırkçı partiden çekilmesine yanaşmıyor?  
Bu tabii ki benim için de bilinmez bir durum. Ama şu da ilginç, ne zamanki basına bir bilgi sızdırılıyor, o zaman devlet mekanizması harekete geçiyor. Örneğin, sözünü ettiğiniz Hessen’deki Anayasayı Koruma Örgütü elemanın adının gençlik yıllarında “Küçük Adolf” olduğu sonradan basın tarafından ortaya çıkarıldı. Halbuki, Anayasayı Koruma Örgütü en azında kendi çalışanları hakkında bilgi sahibi olmalıydı. Bu elemanın evinde 200 adet illegal mermi bulundu, 20 gün ceza verdiler, bunu da sonradan paraya çevirdiler. Daha sonra da sanırım yabancıların bilgilerine daha kolay ulaşsın diye ödül olarak valiliğe verdiler! Yani, Anayasayı Koruma Örgütü’nün, özellikle Thüringen Eyaleti’nde büyük hatalar yaptığı veya kasıtlı olarak ırkçılarla çalıştığı artık ortaya çıktı. Nasıl bir sonuç doğurur bilemem, ama İçişleri Bakanı her zaman olduğu gibi reflekslere güveniyor. Şimdi İslamistlere karşı kurulan merkezi denetleme sisteminin ırkçılara karşı kurulacağını söylüyor. İnternette de bir sorun çıktığında aynı şeyi yapıyor. Yani hep şova yönelik bir çalışma söz konusu ve işin özüne ilişkin bir çalışma yoktur. Örneğin, eğer bir kimse, bir örgüt ırkçılara, sağcılara karşı bir proje sunacaksa parasının yarısını kendisi, yarısını ise devlet karşılıyor. Eğer sola karşı bir proje yürütülüyorsa yüzde 10’nu projeyi hazırlayan getiriyor, geri kalan yüzde 90’ını devlet karşılıyor. Bu anlayış bugüne kadar değişmemiştir. Daha düne kadar, Aile Bakanı sürekli göçmenlerin sırtından politika yapıp ırkçı söylemlerle kendisi ortalıkta geziyordu. Öbür tarafta Thilo Sarrazin ırkçı söylemlerle ortalıkta dolaşıyordu. O yüzden ırkçı söylemler bizi şaşırtmamalı, ve her ne ürkütücü görünse de korkutmamalı.

 

Erdoğan Ludwigshafen yangını hakkında ne biliyor?

 

Öldürenlerin birçoğunun Türkiye’den gelen göçmenler olması, doğal olarak bu ülkede yaşayan Türkiye kökenli göçmenler arasında özel bir hassasiyet yarattı. Siz bir parlamenter olarak oluşan hassasiyeti nasıl değerlendiriyorsunuz, bu konuda neler yapılması gerekiyor?  
Bence, buradaki göçmenlerin hükümete tabandan baskı yapması gerekiyor. Özellikle SPD üzerinde göçmenlerin Ocak sonuna kadar ciddi bir baskı kurmasında yarar var. Sol Parti ve Yeşiller, ırkçı saldırıların ortaya çıkarılması için bir araştırma komisyonunun kurulmasını talep ediyor. SPD ise tam ip cambazlığı yapıyor, ipe un seriyor. Hem lahana turşusu yemeye çalışıyorlar, hem de perhiz yapmaya! Kamuoyunda olayın ortaya çıkarılması yönünde açıklamalar yaparken araştırma komisyonun kurulmasına karşı da bin tane bahane buluyorlar. Ocak ayının sonuna kadar bu konuda nasıl bir tavır takınacaklarına dair kararlarını ertelediler. Tamamen taktik nedenlerle. Şayet ortalık durulur, gündem değişirse bu konunun kapanacağını hesaplıyorlar.

 

Yani özetle sosyal demokratlar bu cinayetleri işleyenlerin arkasında kimlerin olduğunun üstünü daha çok kapatmaya çalışıyor. Ben bunu anlayamadım, neden böyle yapıyorlar?
Eğer araştırma komisyonunu kurmayı başarabilirsek bir şeyler ortaya çıkabilir. Bana göre Türkiye kökenlilerin gösterdikleri tepki yetersiz. Ancak şokta olduklarını da biliyorum. Ne var ki bakıyoruz Fransa’daki Ermeni yasa tasarısı konusunda daha fazla bir duyarlılık var. Halbuki tersi olmalı. Olaylar, bizlerin ve demokrat Alman arkadaşlarımızın can güvenliğinin olmadığını gösteriyor. Göçmenler kesinlikle ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı Alman antifaşist örgütlerle birlikte hareket etmeli, onları yalnız bırakmamalıdır. Bulunduğumuz her yerde hem kurumlar hem de bireyler olarak gösteri ve yürüyüşlere katılmalı, yerimizi almalıyız. Bana göre bir nokta daha çok önemli. Ludwigshafen’de 9 insanımızın canına mal olan yangın olduğunda, ben ısrarla devletin işi açığa çıkarma yerine üstünü örtmeye çalıştığını savunmuştum. Türkiye’den de bir grup polis ekibi başbakan Erdoğan ile birlikte gelmiş, araştırmalara katılıp sonra da geri dönmüştü. Polislerin ne araştırdığını bugüne kadar bizler bilmiyoruz. Bu konuyu ben Parlamento İçişleri Komisyonu toplantısında gündeme getirdim, Kriminal Dairesi’nin başkanı Zircke, “Yangını yeniden inceleyeceğiz ama fazla bir şey çıkmayacak” diyerek, dosyanın kapatılma gerekçelerini sıraladı. Bunlar arasında merdiven aralıklarına yanıcı madde koymanın bu terör örgütünün işi olmadığını da saydı. Onun için Türkiye kökenliler buradaki politikacılardan bir şey istemiyorlarsa, bari Türkiye’ye yönelsinler ve Başbakan Erdoğan’a söylesinler ki, “Gelip araştırdınız, ne buldunuz, ne biliyorsunuz, onu bize açıklayın” desinler. Bakalım ne diyecek.

Ludwigshafen olayının Türkiye’nin onayıyla kapatıldığını mı söylemek istiyorsunuz?
Elbette öyle. En azından bizim çenemiz Türkiye’nin yardımıyla kapatıldı. Yangının ırkçılar tarafından yapılmış olabileceğine dair sorularımız vardı. Sonra Alman yetkililer bize dönüp, “Türkiye’den de yetkililer geldi, araştırmaya katıldı. Her şey yolunda” dedi. Böylece dosya elbirliği ile kapatıldı.

Bu kez de Dışişleri Bakanı Davutoğlu Almanya’ya geldi, temaslarda bulundu ve gerekli adımların atılacağını söyledi. Bunların bir sonuç getireceğine inanıyor musunuz?
Bence çıkmaz. Bence, ırkçı saldırılar bir insan hakları sorunudur, bu yüzden de her memleketten politikacı, devlet adamı gelip müdahalede bulunabilir. Bana kalırsa sayın Davutoğlu hergün gelebilir. Ama eğer bu konularda bize yardımcı olmak istiyorsa, olayların açığa çıkmasını istiyorsa Ludwigshafen olayında hangi belgelerin incelendiğini, hangi delillerin toplandığını açıklasınlar önce. En büyük yardımları bu olur.

 

Close