Written by 15:38 uncategorized

İslam Konferansı neye hizmet ediyor?

Dönemin CDU/CSU-SPD “büyük koalisyon” hükümeti tarafından büyük umutlarla ilki 2006 yılında yapılan „İslam Zirvesi”nden bu yana 6 yıl geçti. Kamuoyunda pozitif bir imaj verilmeye çalışılsa da, zirve, dinsel farklılıkları öne çıkararak uyuma sürecine zarardan çok zarar veren özellikleriyle dikkat çekiyor.

Göçmenlerin, “uyum” konusunda yaşadığı sorunların neredeyse tümünün “sahip oldukları inançtan” kaynaklandığı savından hareket eden hükümet, bir tarafta „Almanya standartlarına uydurulan“ bir İslam anlayışının oluşturulması, diğer taraftan ise zirveye davet ettiği İslami örgütleri denetim altında tutmayı amaçlamıştı.

Gelinen aşamada, Almanya’da okullarda İslam din dersi, “ehil” kabul edilen İslami örgütler tarafından verilmesi ve imamların Almanya’da yetiştirilmesi konusunda kimi adımlar atılmakla birlikte somut adımlar atılabilmiş değil.

Tam tersine, her İslam Zirvesi/Konferansı öncesinde hükümet ve basın tarafından Müslüman ülkelerden gelen göçmenler hakkında bugüne kadar defalarca tekrarlanın klişeler yeniden gündeme getirilerek, önyargıların körüklenmesine vesile ediliyor.

Uyum ve çokkültürlülük karşıtı açıklamalarıyla dikkat çeken Federal İçişleri Bakanı Hans Peter Friedrich tarafından 19 Nisan günü 7. kez toplanan İslam Konferansı öncesinde ve sırasında da aynı klişeler bir kez daha tekrarlandı.

6 Müslüman çatı örgütü ile 17 hükümet ve eyalet temsilcisinin katıldığı İslam Konferansı yılda bir kez yapılıyor. Daha önce İslam Konferansı’na davet edilen Milli Görüş, daha sonra yöneticileri hakkında açılan para aklama davaları nedeniyle zirveden çıkarılmıştı. Almanya Müslümanları Merkez Konseyi de (ZMD) bu kararı protesto etmek amacıyla katılımcı olmaktan vazgeçmişti. Halen DİTİB, İslam Kültür Merkezleri, AABF ve Bosna Müslümanları Birliği gibi örgütler konferansta temsil ediliyor.

 

25 MİLYON BEDAVA KURAN-I KERİM AKSİYONU

Zirve öncesinde Selefiler tarikatının Almanya’da 25 milyon adet Kuran’ın ücretsiz olarak dağıtılacağını ilan etmesi, geniş tartışmalara neden oldu. Bugüne kadar Almanya’daki varlığı pek dikkat çekmeyen Selefiler tarikatının bu eylemi İslam Konferansı’nın önemli gündem maddelerinden biri oldu. Konferans bileşenleri ise her yurttaşın istediği şekilde Kuran’ın Almanya, Arapça ya da diğer dillerdeki çevirilerini satın alabileceğini, bu nedenle böyle bir eyleme gerek olmadığını ifade ettiler.

Zirvede ayrıca kadınlara yönelik şiddet ve zorunlu evlilik gibi konular da ele alındı ve bunlara karşı etkili önlemlerin yürütülmesi çağrısı yapıldı.

 

İSLAM’IN ALMANYA’YA AİT OLUP OLMADIĞINA KARAR VERİLEMİYOR!

Zirve öncesinde tartışma yaratan başka bir konu ise CDU/CSU Federal Parlamento Grup Başkanı Volker Kauder’in yaptığı “İslam Almanya’ya ait değildir” açıklaması oldu.  Passauer Neuer Presse adlı gazeteye konuşan Kauder, “İslam Almanya’ya ait değildir. Ama Müslümanlar elbette yurttaşlar olarak bu ülkeye aittir” dedi.

Bir süre önce istifa etmek zorunda kalan eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un “İslam Almanya’ya aittir” açıklamasına cevap niteliğinde olan Kauder’in bu açıklamasını bakan Friedrich sessiz kalarak destekledi. Friedrich’in kendisi de göreve geldikten kısa bir süre sonra benzer bir açıklama yapmış ve tepki toplamıştı.

Başından beri zirveye ‚laik kesimi temsilen‘ katılan Almanya Türk Toplumu (ATT) Genel Başkanı Kenan Kolat bile gelinen aşamayı “şu anda konferansın devleştirildiği bir dönemde bulunuyoruz” diyerek özetledi.

Başında ‚devlet ile Müslümanların eşit koşullarda bir araya gelerek diyalog süreci başlatmaları‘ şeklinde sunulan İslam Konferansı’nın bundan sonra da daha çok, göçmenlerle yerli halk arasındaki ilişkileri olumsuz yönde etkileyecek tartışmalara vesile olması bekleniyor. Iddia edildiği gibi uyum sürecine pozitif bir destek sunması bir yana, buna zarar verdiği için de gereksizleşen bir girişim olarak nitelendirilmesi yanlış olmayacaktır.  „Muhatap görüldüğü için“ mutlu olan ve hayata halkın ihtiyaç ve çıkarları penceresinden değil kendi örgüt ve kurumunun menfaatleriyle bakan kimi din istismarcıları bundan rahatsız olmasa da gerçek budur. (YH)

 

2 bin 350 cami ve cemevi var

 

Federal Göç ve Uyum Dairesi ile Türkiye Araştırmalar ve Uyum Merkezi (TAM) tarafından yapılan bir araştırmaya göre Almanya genelinde toplam 2 bin 350 cami ve cemevi bulunuyor. Bu cami ve cemevlerinde toplam 1700-2500 arasında din görevlisinin olduğu, bunların 60’nin cemevlerinde görevli dedeler olduğu belirtildi.  Din görevlilerinin yüzde 80’ini Türkiyeliler oluşturuyor. Araştırmaya göre cemevlerinde görev yapanların tümü fahri hizmet olarak bu işi yaparken, Milli Görüş camilerindeki imamların yüzde 50’si, DİTİB ve İslam Kültür Merkezleri camilerindeki imamların ise yüzde 100’ü meslek olarak bu işi yapıyor ve bağlı bulunduğu kurumdan maaş alıyor.

Çok farklı sosyal hizmetlerin de verildiği cami ve cemevlerinde ağırlıklı olarak kullanılan dilin Türkçe olduğu araştırmada tespit edilirken, cami ve cemevlerini yüzde 39’nin kendisine ait bir yer için imar planı yaptığı da saptandı.

Araştırmanın sonuçlarını değerlendiren Federal İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich, “Veriler Müslüman kuruluşların ve din görevlilerinin uyum süreci için önemli bir rol oynadığını gösteriyor” dedi.

 

Close