Hildesheim Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Gazi Çağlar ve IG Metall Sendikası Genel Merkez İşletmeler Sorumlusu Hüseyin Aydın seçim sandıklarının Almanya’ya getirilmesinin göçmenler üzerinde yaratacağı etkiler konusunda gazetemizin sorularını yanıtladı.
Sayın Çağlar, Türkiye’den parti yöneticileri son zamanlarda Almanya’daki seçim kampanyalarını sıklaştırdılar. Bu kampanyalar Türkiye kökenli göçmenler üzerinde nasıl etkiler yaratabilir? Türkiye kökenli göçmenler uzun süredir Avrupa toplumundan dışlansalar da, doğrudan bir parçası haline gelmişlerdir. İçinde yaşadığımız ülkelerde göçmenlere yönelik olumsuz politikalar izlense de, değişimler söz konusudur. Özellikle Almanya’da göçmenlere karşı var olan kurumsal ırkçılık, örneğin seçme ve seçilme hakkından mahrum edilmiş olmaları, büyük bir utanç kaynağıdır. Türkiye’de seçim yasasının değiştirilerek seçim sandıklarının buraya taşınması, buradaki gelişmeleri olumsuz yönde etkileyecektir.
Bu durum göç sürecinde bir değişim ya da kırılma anlamına gelebilir mi? Kısa vadede önemli bir değişim olabileceğini, Türkiye kökenli göçmenlerin Türkiye siyasetine kilitlenebileceğini, Türkiye’deki seçim tartışmalarından olumsuz anlamda etkileneceklerini sanıyorum. Ancak en geç iki dönem sonra buradaki göçmenlerin kendi somut toplumsal sorunlarının ön plana çıkacağını ve Türkiye siyasetinin buraya yönelik etkisini yitireceğini düşünüyorum.
Başka ülkelerden buna benzer tecrübeler var mı? Örneğin Almanya’daki İtalyanların da sandık başına giderek oy kullandığını biliyoruz…
İtalya ve Yunanistan örneklerinde benzer bir süreci yaşamıştık. Seçme ve seçilme hakkı olduğu için ilk dönemlerde önemli ölçüde bir hareketlenmeye yol açmasına rağmen bir kaç seçimden sonra durum normalleşti. Şimdi Almanya’da yaşayan İtalyanların sadece yüzde 12’si sandık başına gidiyor. Benzer bir durumu Türkiye kökenliler için de söylemek mümkün. Elbette, bunun ön koşullarından birisi Almanya’da göçmenlerin kendi asıl sorunlarına sahip çıkmasıdır. Bir demokrasi ayıbı olan seçme ve seçilme hakkı başta olmak üzere eşit haklara sahip olmasıdır.
Almanya’da yetkili makamlar, yerel ve genel seçimlerde seçme seçilme hakkına karşı çıktığı gibi bu hakka sahip olmanın en önemli yolu olan Alman vatandaşlığını da kolaylaştırmıyor. Almanya’nın bu politikası Türkiye’deki partilerin burada daha etkili olmasına neden olmuyor mu? Elbette. Doğrudan bu politika göçmenleri Türkiye’deki partilere itiyor. Erdoğan ve partisine doğru itiyor. Seçimlerin bu tarzda Almanya’ya yansıtılması, sanıyorum ileride Alman siyasetinde yeniden bir düşünmeyi beraberinde getirecek. Derler ya, “Kötülükler bazen iyiliklerin ortaya çıkmasını sağlar”. Bu tarihsel deney belki Almanya’nın politikasının değişmesinin önünü açabilir. Bu nedenle Almanya, seçimleri yakından izleyecek ve çıkacak sonuçları kendisi açısından değerlendirecektir.
Siz uzun süreden beri, Türkiye devletinin Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenler üzerinde hangi politikalar yürüttüğünü yakından izliyorsunuz. Geniş perspektiften bakıldığında sandıkların getirilmesi sadece seçimlerle mi ilgili yoksa genel olarak Türkiye kökenlileri etki alanında tutmaya dair bir politika mı?
Türkiye devleti, buradaki göçmenlere yönelik uzun dönemden beri oldukça faydacı, çıkarcı ve lobici bir tutum içerisinde. Genel politikasını bu şekilde tanımlayabiliriz. Bu olaya biraz daha geniş perspektiften baktığımızda ulus devlet siyasetinin giderek çözümsüzleştiğini de görebiliyoruz. Ortaya “transnasyonal” diyebileceğimiz ilişkiler ve insan tipleri ortaya çıkmış durumda ve bunlara ulus devletler müdahale etmeye, farklı alanlarda kullanmaya çalışıyor. Ama toplumsal yaşamın kendisinin ulaştığı boyutla bu türden siyasal müdahaleler çakışmıyor. Disipline etme, lobi oluşturma vb. faaliyetlerin sonuçta vardığı nokta örgütlenmeye dayanmaktır. Şu anda bu Türkiye tarafından Yurtdışı Türkleri Dairesi Başkanlığı tarafından yapılıyor.
Son bir kaç yıl içindeki Türkiye kökenli göçmenler arasında Türkiye siyasetine ilginin arttığı yönünde değerlendirmeler var. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sosyolojik olarak baktığımızda Almanya’nın kurumsal düzeyde yaptığı ırkçılık, özellikle 1990’yı yıllarda göçmenlerin ekonomik olarak kaybetmesiyle birlikte, ikinci-üçüncü kuşaklarda bir çeşit hayali ülke yaratma ve bu ülkenin gücünden hareketle kendi kimliğini güçlendirme tutumu yaratıyor. Ama bunun çok fazla toplumsal bir temeli olmadığı için gündelik ilişkilerde içinde yaşadıkları toplumdan etkilendikleri için, bu planın uzun vadede tutmayacağını düşünüyorum.
Son toplantılara baktığımızda Türkiye’deki siyasi gelişmelere müdahil olmak isteyen önemli bir kesimin olduğu da görülüyor. Herkesin kendi dünya görüşüne göre Türkiye’deki hareketleri desteklemesi söz konu. Sandık başına da bu etkilerle gidilecek. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
AKP Türkiye’de, özellikle Gezi’den bu yana kendi taraftarlarını kemikleştirici, disipline edici bir söylem kullandı. Diğer taraftan uluslararası ilişkilerde büyük ölçüde yıprandı. Türkiye içinde kendi taraftarlarından başka hiç kimseyi ikna edemez duruma geldi. Oluşturmak istediği polisiye ve zulüm devleti, sadece Almanya’daki göçmenlerin değil bütün insanlığın bir sorunu. Bu nedenle buna karşı tepkiler illaki seçimlere katılmakla ifade edilemez. Bunun değişik yöntemleri var. Sokakta sivil protestolardan tutun, uluslararası kuruluşlarla birlikte açıklamalar yapmaya kadar değişik yöntemler var. Toplumun ve devletin demokratikleşmesine bu şekilde de destek verilebilir.
Katedilen mesafede bir gerileme yol açacak
IG Metall Sendikası Genel Merkez İşletmeler Sorumlusu Hüseyin Aydın, seçim kampanyalarının Almanya’ya taşınması ve bunun işçiler arasında yaratacağı sorunlar konusunda gazetemizin sorularını yanıtladı.
Türkiye’deki seçim sandıklarının Almanya’ya getirilişi sendikalar içinde bir tartışmaya yol açtı mı? Genel olarak bu yeni tartışma işyerlerinde nasıl konuşuluyor? Sendikalar henüz bu konuyu gündemlerine alıp bir değerlendirmede bulunabilmiş değiller. 1960’lardan başlayarak sendikalar Türkiye kökenli göçmen işçileri hem toplu sözleşme hem işyeri düzeyinde hem de sosyal politikalar çerçevesinde çalışmalara dahil ettiler. Böylece sendikalar, 1980’li yılların sonuna kadar eşit işe eşit ücret, 35 saatlik iş haftası gibi konularda verdikleri mücadelede göçmen işçileri en önde görmüşlerdir. Böylece büyük başarılar elde edildi. Türkiye’deki seçimlerin Almanya’ya taşınmasının buradaki insanlar için bir yarar sağlayacağını düşünmüyorum. Zira Türkiye’deki partilerin burada yaşayan insanlara verecekleri bir vaat bile yok. Çünkü bütün yaşamın burada şekillenmesi buradaki partileri ve iktidarları ilgilendiriyor. Asıl olması gereken bu insanların Almanya’da seçme-seçilme hakkına sahip olması, siyasete katılması ve buradaki toplumun gidişatına katkıda bulunup kendi yaşamlarını şekillendirme imkanları elde etmesidir. Bu yokken, Türkiye’den sandıkların buraya getirilmesi sanki büyük bir kazanımmış gibi gösteriliyor. Ama, bunun götürüsü çok olacaktır.
Daha çok hangi yönlerden götürüsü çok olacak sizce?
Her şeyden önce Türkiye’deki Türk-Kürt, Alevi-Sünni, iktidar-muhalefet kutuplaşmaları olduğu gibi buraya taşınacak. Bu da toplumun içinde büyük yaraların oluşturacaktır. Bu doğal olarak fabrikalara da etkide bulunacak. Ve bugüne kadar aynı sorunlar temelinde iç içe, dayanışma içinde olan işçilerin, birlikte çalışma koşullarını düzeltme, yarınlar için daha iyi çözümler üretme çabalarını zedeleyebilecek. Bu da hem işyerlerinde hem de genel olarak toplumsal açıdan bir çözülmeye yol açacak. Bütün bunlar, göç ve uyum sürecinde bugüne kadar sağlanan mesafede bir gerilemeye yol açacak.