Written by 09:34 uncategorized

Jugendamt gerçeği!

Studieren mit Kind

AKP Hükümeti, onun Avrupa’daki uzantıları ve aynı çizgideki gazete ve televizyonlar aylardır Almanya Gençlik Dairelerinin Türk çocuklarını ailelerinden zorla ve keyfi olarak alarak Hıristiyan ailelere verdiği propagandası yapıyor. Toplam olarak kaç Türkiye kökenli çocuğun kaç Hıristiyan ailesine verildiğine dair bir rakamın telaffuz edilmediği bu kampanyayla, sorunun nedeninden çok Türkiye kökenli ailelerin Türk çocukları için koruyucu aile olması isteniyor.

 

Son aylarda AKP Hükümeti’nin ve Almanya’da yayın yapan Türkçe gazetelerin en önemli gündemlerinden birisini Almanya’daki gençlik daireleri ve “koruyucu aileler” oluşturuyor. İddialara göre Alman Gençlik Daireleri, Türk çocuklarını zorla ailelerinden alıp Hıristiyanlara ve homoseksüellere veriyor. Böylece Müslüman Türk çocukları Hıristiyanlaştırılıyor! Bunu engellemek için de Türklerin acil olarak koruyucu Türk çocukları için koruyucu aile olması gerekiyor…

Bu propaganda ve yayınlar doğal olarak, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenliler arasında endişe, korku ve en önemlisi de içinde yaşadığı topluma karşı ciddi bir güvensizliğin gelişmesine neden oluyor.

Kabaca bu şekilde yürütülen “koruyucu aile” ve “Jugendamt” (Gençlik Dairesi) tartışmasına kaynaklık eden rakamlara bakıldığında, asıl amacın gençleri kurtarmaktan ziyade bunun üzerinden siyasi ve ekonomik bir rant elde etmek olduğu anlaşılıyor.

İlk olarak Gülen Cemaati’nin yayın organı Zaman Gazetesi tarafından, yazı dizisi halinde gündeme getirilen, sonra da çocukları elinden alınan ailelerle yapılan söyleşiler ve haberlerle desteklenen gençlik daireleri karşıtı kampanya, gelinen aşamada daha geniş bir kesimi, özellikle de Türkiye’de AKP Hükümeti’ni içine alacak şekilde genişlemiş bulunuyor.

Yurtdışı Türkleri ve Akraba Toplulukları Dairesi (YTB),  meseleyi daha yakından incelemek için Ankara’da geçen yıl “Gençlik Daireleri ve Türk Aileleri Çalıştayı” düzenledi. Almanya, Hollanda ve Belçika’dan konuyla ilgili uzmanların ve psikologların katıldığı çalıştayda konuşmacı olarak Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Dışişleri Bakan Yardımcısı Naci Koru hazır bulundu.

YTB Başkanı Kemal Yurtnaç, çalıştayın amacını şu şekilde özetliyordu: “Biz Hasan’ların Hans, Hans’larında Hasan olmasını istemiyoruz, amacımız görev alanımızdaki sorunları ilgili bakanlara ileterek çözüm yolları bulmaktır.” (1)

 

NE KADAR GENÇ AİLESİNDEN ALINDI?

Devasa bir propagandaya neden olan ailelerinden alınan gençlerin sayısının ne kadar olduğu hakkında somut bir veri ise bulunmuyor. Bu konuda son aylarda öne çıkan Umut Yıldızı Derneği’nin topladığı bilgilere göre, 2010 yılında toplam 33 bin 600 çocuk devlet tarafından ailelerinden alınmış. Bunların yüzde 18’inin göçmen kökenli olduğu, bu göçmenler arasındaki Türkiye kökenli çocuk sayısının ise 4 bin civarında olduğu dillendiriliyor.

Samanyolu TV’nin bir programına katılan TAVAK Başkanı Faruk Şen ise Almanya’da 130 bin koruyucu aile olduğunu, bunların yanında 6 bin-6200 Türk çocuğunun kaldığını ileri sürdü.

Ancak, konuyla ilgili Wikipady’de yer alan yazıda ise 2005 yılında Almanya’da 8 bin 725 çocuğun tam gün koruyucu aile yanında kaldığı ifade ediliyor. (2)

Görülebileceği üzere herkesin kafasına göre bir rakam uydurduğu, ama yine de kesin bir rakamın ortaya konulamayacağı, ancak bir tahminin yapılabileceği de vurgulanarak muhtemel bir yanlışlık durumunda değiştirmeye de açık kapı bırakılıyor.

Halbuki, bakanların, milletvekillerinin, resmi dairelerin ve basının bu denli üzerinde durduğu bir konu hakkında önce sağlam verilerin toplanarak yola çıkılması daha isabetli olmaz mıydı?

Çünkü, her şeyin istatistiğinin tutulduğu Almanya’da buna dair verilerin olmaması düşünülemez.

Dahası Federal İstatistik Dairesi’nin İnternet sitesine girip arama motoruna “Pflegefamilie” yazıldığında pek çok veri gösterildiği halde…

 

ALMAN OLMAYAN GENÇ YÜZDE 8.5

İstatistik Dairesi’nin “Çocuk ve Gençlik İstatistikleri-2011” (“Statistiken der Kinder – und Jugendhilfe”) başlığıyla yayınladığı bilgilere göre, 2011’de 33 bin 445 çocuğun velayeti ve bakımından gençlik daireleri sorumlu. Bunların 30 bin 610’u Alman, 2 bin 835’i “Alman olmayan” gençlerden oluşuyor. Yüzdeye vurulduğunda ise “Alman olmayanların” oranı yüzde 8.5. Bu da “Alman olmayanların” toplam nüfus içindeki oranına yakın. İddiaları ortaya atan kesimler, tam olarak göçmen çocukların sayısı rakamlarda yer almadığı için, bu rakamdan yola çıkarak göçmenlerin toplam nüfus içindeki oranı olan yüzde 18’e atıfta bulunarak, koruyucu ailelerde olan göçmen çocukların oranın yüzde 18 olabileceğini söylüyorlar. Yani kesin bir rakam yok, sadece bir varsayımdan yola çıkılarak yapılan tahmin var.

Görüldüğü gibi yansıtılan ile gerçek arasında bir çelişki bulunuyor.

 

YİNE DİNİ VE MİLLİ DUYGULAR!

Ancak buna rağmen Zaman Gazetesi ve Samanyolu TV başta olmak üzere pek çok gazete, TV ve İnternet sitesi son haftalarda dramatik şekilde çocukları ellerinde alınan aileleri öne çıkararak, gençlik dairelerinin ne denli keyfi ve gaddarca hareket ettiği propagandası yapıyor.

Bunun için bir-iki çarpıcı örnek seçilerek, gençlik dairelerinin neden çocukları ailelerden aldığından çok, çocuğun Hıristiyan bir aileye verilmesi büyük bir felaket olarak gösteriliyor ve bu sorunun tek çıkış yolu olarak da, “Türk koruyucu aile sayısını artırma” gösteriliyor.

Sorunun kaynağına inme yerine yüzeysel, dini ve milli hassasiyetleri kaşıyan bir yaklaşım sergileniyor. Bunun için de ailesinden koparılan çocuğun/gencin söylediklerinden çok, bu durumu kabullenmekte zorlanan ailenin duygusal ve milli/dini hassasiyeti öne çıkarılıyor.

Son haftalarda bu konuda üzerinde en çok konuşulan örneklerden biri de 19 yaşındaki Elif Yaman oldu.

Son zamanlarda, Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye kökenlilerin en küçük sorunuyla dahi ilgilendiğini göstermeye çalışan YTB’nin girişimiyle Elif Yaman, 7 yıldır ayrı kaldığı ailesiyle Kocaeli’nde buluşturuldu. Anne-kızın duygusal buluşması, tam anlamıyla devletin duygu sömürüsüne dönüştürüldü. Koruyucu bir Alman ailenin yanında kalan Elif’in Türkçe bilmemesi, “İşte çocuklarımız Hıristiyan koruyucu aileler tarafından bu hale getiriliyor” diye sunuldu. Keza koruyucu ailelerin çocuklara domuz eti yedirdiği, dini ibadetlerini yerine getirmesini engellediği, Türk arkadaşlarıyla buluşmasını istenmediğinden dem vuruldu. Üstelik Elif’in bunların tersine açıklamalarda bulunmasına, koruyucu ailenin kendisine çok iyi sahip çıktığını söylemesine rağmen…

Elif’in neden ailesinden ayrı yaşamak zorunda kaldığı gerçeğine ise hiç değinilmedi. Annenin sınırdışı edilmesine gerekçe olarak da “işsiz kalması” gösterildi.

Bir diğer örnek ise Belçika’da ailelerinden alınan üç Türkiye kökenli çocuğun lezbiyen ailelere verilmesi oldu. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer tarafından dillendirilen ve basın tarafından sıkça kullanılan bu iddia geniş yankı yarattı. Çocuklardan ikisi uzun mahkeme sürecinden sonra eşcinsel ailelerden alınırken, biri için hala yargı süreci devam ediyor.

Özetle “Türk çocuklarının gençlik daireleri tarafından zorla ailelerinden koparılarak Hıristiyan ve eşcinsel ailelere verilmesi” üzerinden yürütülen propaganda doğal olarak, seslenilen “muhafazakar Müslüman” kesim arasında büyük bir duyarlılık oluşturuyor. Ailelerinden koparılan Türk çocuklarının, zorla asimile edildiği propagandasının ikinci ayağını ise, “Koruyucu Türk ailesi” sayısını arttırma çağrısı oluşturuyor.

 

KORUYUCU TÜRK AİLESİ ÇARE Mİ?

Hem AKP Hükümeti’nin temsilcileri, hem hükümet çizgisindeki basın-yayın organları ve devletin Avrupa’daki uzantıları, Türk çocuklarının ailelerinden alınmasına karşı çare olarak acil bir şekilde “koruyucu Türk ailelerin” artması için, Almanya’daki Türkiye kökenli ailelere koruyucu aile olma çağrısı yapıyorlar. Bunun için durmadan koruyucu aile olmanın şartlarını yayınlıyorlar.

Halbuki, eğer bir sorun varsa öncelikli olarak bu sorunun kökenine inme, nedenlerini ortaya çıkarma ve ona göre kalıcı çözümler bulmak gerekmez mi? “Koruyucu Türk ailesi” çocukların ailelerinden alınmasına karşı bir alternatif olabilir mi?

Elbette hayır. Çünkü; bu “çözüm” de, asıl çözüm olan çocukların kendi ailelerin yanında kalmasını içermiyor. Tam tersine alınıp Türk ailelerine verilmesi ve bu yolla siyasi ve ekonomik bir nemalanmaya zemin yaratılıyor.

Evet, sayısı az ya da çok, Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde binlerce Türkiye kökenli çocuk, aile içindeki ekonomik, sosyal, kültürel sorunlar ve çatışmalardan ötürü gençlik daireleri tarafından korunma ve güvence amacıyla ve çoğu zaman da yapılan suç duyuruları üzerinden ailelerinden alınıyor, belli bir süre sonra uygun koşullar varsa koruyucu ailelere veriliyor.

Burada asıl dikkat edilmesi gereken sorun Türkiye kökenli aileler arasında ekonomik, sosyal ve kültürel sorunların giderek çoğalıyor olmasıdır. Bu nedenle öncelikli olarak bu sorunun çözülmesi gerekiyor. Rakamlar Türkiye kökenli göçmenler arasında işsizliğin, yoksulluğun, geçim sıkıntısının alabildiğine arttığını ortaya koyuyor. Buna bir de dini değerlerin baskın geldiği bir yaşam tarzı eklenince, aileler ile gençler arasındaki sorunlar, genellikle polis karakolunda noktalanabiliyor. Bu sonuçların ortaya çıkmasında, “Koruyucu Türk ailesi” propagandası yapan kesimlerin birinci ve ikinci nesil üzerinde yarattığı “mahalle baskısı”nın da büyük bir rol oynadığı ortada…

Yani öz olarak, aile ve çocukların içinde bulunduğu sosyal koşulları göz ardı eden bu çevreler, bununla da kalmayıp, Türkiye kökenli emekçilerin ve onların çocuklarının yaşadığı dramı suistimal edip, malzeme yaparak siyasi ve örgütsel kazanç sağlama telaşındalar.

YÜCEL ÖZDEMİR

 

(1) https://www.ytb.gov.tr/index.php/2012etkinlikleri/561-40720122.html

(2) https://de.wikipedia.org/wiki/Pflegeeltern

 

 

 ALMANYA’DA AİLELER NEDEN PARÇALANIYOR? 

Türk gençlerinin ailelerinden zorla alındığı konusunda yürütülen propagandalarda, çocukların neden ailelerini terk ettiği ya da gençlik dairesi tarafından alındığı gerçeği genellikle gizleniyor ya da yüksek sesle ifade edilmiyor. Almanya’da yaşayan herkes biliyor ki, çocuklar ailelerinden ya ekonomik nedenlerden ötürü bakamadıkları ya da şiddetli geçimsizlik, ölüm, eşlerin velayet konusunda anlaşamaması vb. nedenlerden ötürü, çocuğun huzuru tehdit altında olduğu için mahkeme kararıyla alınıyor.

Ancak, Türkiye kökenli aileler arasında gençlerle ebeveynler arasında yaşam tarzı konusunda yaşanan farklılıklar da gençlik dairesinin devreye girmesine neden oluyor.

Örneğin Samanyolu TV’de yayınlanan “Gündemin İçinden” programına katılan İbrahim Atasoy, kızının gençlik dairesi tarafından alınmasını şu şekilde anlatıyor:

2005 yılında 17 yaşında olan kızımla giyim-kuşam konusunda tartıştık. Ben dini geleneklere bağlı bir insanım. Kızımın da ona göre yaşamasını istedim. Ancak kabul etmedi. Bir baba olarak bunu sindiremedim. Eve geç gelmesinden, giyim ve kuşamından rahatsız oldum. En sonunda her evde olan bir münakaşa oldu. Ama kırık, çıkık, kan, acil bir vaka olmadı. Buna rağmen kızım karşı komşuya gidiyor ve durumu anlatmış. Onlar da alıp polise götürüyorlar. Polis de Judendamt’a yerleştiriyor. Velhasıl biz de bir kaç saat arayıp bulmayınca polise başvurduk. Polis beni gözaltına aldı. 2-3 saat eve girme yasağı koydu. Buna rağmen ben eve gidince kelepçe takıp evden çıkardılar. Diğer çocukları da benden aldılar. Polis hakkında dava açtım. Bugüne kadar bir sonuç alamadım.” (1)

İbrahim Atasoy’un anlattıkları ortada, kızına sahip olduğu yaşam tarzını zorla dayatma, bunu yerine getirmeyince de şiddete başvurmayı çare olarak görmüş.

Elbette, ebeveynlerin çocuklarına şiddet uygulamasının hiçbir haklı savunusu olmaz. Aile hangi etnik kökenden olursa olsun, çocuklar güvenli ve huzurlu bir ortamda yaşama hakkına sahiptirler. Burada sorgulanacak olan, çocuğun korunması adına yapılan yasal girişim değil, çocuğa-gence şiddet uygulanması ve diğer taraftan da aileyi böyle davranmaya iten sosyal koşullar olmalıdır.

 

(1) https://www.umutyildizi.de/news-item/realite-programi-ile-yakinda-samanyolu-tv-avrupadayiz/

 

Türk bakıcı aile çare mi?

 

“Türk çocuklarının Hıristiyan koruyucu ailelere verilmesine” karşı çıkan, buna çare olarak “Türk koruyucu aile” modelini önerenler bir taraftan Alman devletinin bu alanda yapması gereken harcamaları azaltmaya talip olurken, diğer taraftan bu yolla yeni bir gelir kapısını da aralıyorlar. Edindiğimiz bilgelere göre, gençlik dairesi tarafından korumaya alınan bir gencin aylık maliyeti 5 bin Euro civarında. Pek çok alanda olduğu gibi bu alanda da sıkça kesintiler yapılıyor.

Bu nedenle de gençlik daireleri de korumaya alınan çocukların maliyetini düşürmek için “koruyucu aile” modelini geliştirmenin derdinde. Ancak, bunun için yeterli sayıda “koruyucu aile” olmadığından şikayetçi.

Bu nedenle, Türkiye hükümeti ve onun Almanya’daki uzantıları başlattıkları bu kampanyayla Almanya’nın yükünü de hafifletmeyi amaçlıyorlar.

Ancak buna rağmen, “koruyucu aile” olunduktan sonra devletten çocuğun yaşına göre belli miktarda bakıcılık parası alınıyor. Köln Gençlik Dairesi tarafından verilen bilgiye göre, 0-6 yaşları arası çocuklar için 630, 6-13 yaşları arası çocuklar için 693, 14-17 yaşları arasındaki çocuklar için 799 Euro bakım parası veriliyor. 18 yaşından büyük olanlar için de 799 Euro veriliyor. Böylece “koruyucu aile” olanlar hem bu yolla gelir elde ediyorlar hem de aldıkları çocukları kendi dünya görüşlerine uygun yetiştirme fırsatı yakalıyorlar. Özellikle Gülen Cemaati’nin bu konuyu son bir kaç yıldır işlemesi, akıllara, farklı bir yoldan örgütlenme çalışmasını yaygınlaştırmak istediğini getiriyor. (YH)

 

 

Alman Gençlik Dairesi (Jugendamt)

Alman Gençlik Dairesi (Jugendamt) milliyetine ve kökenine bakmaksızın, çocukların menfaatini korumak ve çocuklarının yetiştirilmesinde ve eğitiminde ailelere, boşanma ve ayrılma durumlarında anne ve babaya yardımcı olmak amacıyla kurulmuş bir devlet dairesidir. Gençlik dairesi için önemli olan çocuğun menfaatidir ve anne-babanın velayet hakları arasında bir çatışma söz konusu olduğunda, çocuğun menfaatini ön planda bulundurmak zorundadır. Ayrıca önceden anne ve babaya çocuk eğitimi ve yetiştirilmesi konusunda yardımcı olmakta gençlik dairesinin görevidir. Ancak bundan bir sonuç alınmadığı zaman son çare olarak çocuğun anne ve babadan alınarak başka bir yere yerleştirilmesine de karar verebilir.
Gençlik dairesi bu kararı kendi başına verecek durumda değildir. Bunun hukuki boyutunu da dikkate almak zorundadır. Bu nedenle:
–  Gençlik dairesinin tek başına çocuğu aileden alma hakkı ve yetkisi yoktur. Bu yetki sadece ilgili mahkemeye aittir. Çocuk ancak ve ancak mahkeme kararıyla aileden alınabilir.
–  Gençlik dairesi; çocuğun menfaatinin tehlikede olduğu acil durumlarda istisnai olarak çocuğu aileden alsa bile en kısa zamanda yetkili mahkemeye bildirmek zorundadır.
–  Çocuğun aileden alınmasını gerektiren durumlarda (genelde çocuğun velayetinin anne ve babadan alınmasını gerektiren durumlardır) Jugendamt durumu bir raporla mahkemeye bildirerek, çocuğun menfaatinin tehlikede olduğunu ve gereken önlemlerin alınmasını talep eder.
–  Mahkeme karar vermeden önce anne ve babayı, çocuğu, çocuk için mahkeme tarafından atanan bilirkişiyi dinler ve ona göre karar verir.
– Ancak koşullar değiştiğinde çocuğun velayetinin tekrar anne veya babaya verilmesi için mahkemeye başvurulabilir. Çocuk Almanya’da yaşadığı sürece, çocuğun menfaatini koruma görevi ve yetkisi devletlerarası anlaşmalara yetkili makam Alman mahkemelerindedir.
– Jugendamt’ın çalışma yetkileri ve işleyişi SGB VIII’de (Sosyal Yardım Kanunu) düzenlenmiştir. SGB VIII göre; “çocukların bakımı ve yetiştirilmesinden birinci dereceden aile, anne veya baba sorumludur. Ancak bunun denetlenmesinde ise devlet sorumludur.“ Devlet işte bu denetleme ve gözetleme görevini Jugendamt’a vermiştir.
– Jugendamt; koruması altına aldığı bir çocuk için öncelikle onun ikamet edeceği yeri belirleme hakkına sahiptir. Şayet çocuğun velayetine sahip olan anne ya da baba bu hakkı Jugendamt’a devretmede herhangi engel çıkarmazlar ise, Jugendamt herhangi bir mahkeme kararı olmadan da çocuğu koruması altına alabilir. Ancak çocuğun anne veya babası buna karşı itiraz ederlese, Jugendamt mahkeme kararına sahip olmadığı için çocuğu en kısa zamanda, ki bu bazen 4 hafta da sürebilir, ailesine geri vermek zorundadır. Bunu yapmıyorsa, o zaman görevli bir mahkeme kararı çıkartmak zorundadır.
Belirtildiği gibi Jugendamt‘ın görev alanları ve yetkileri bellidir. Ancak çocuğun gelişimi veya korunması kavramları yer yer keyfi durumların yaşanmasına da sebep olmaktadır. Jugendamt çalışanları görevlerini veya yetkilerini duruma göre abartabiliyorlar. Çünkü bunları denetleyecek yasal herhangi bir üst kurum bulunmamaktadır. Çocuğun velileri Jugendamt’ın verdiği kararlara ilgili mahkemelere itirazda bulundukları zaman denetleme sözkonusu olabilmektedir. Mahkemelere herhangi bir itiraz yapılmadığı zaman Jugendamt kendi kararlarını kendisi alıp ve bunu hayata geçirme yetkisine sahiptir.

Close