Köln şehir merkezinde, Dom Katedrali’nin yakınlarındaki tarihi Şehir Müzesi’nin çatısı 1991 yılından beri ilginç bir esere ev sahipliği yapmakta. “Uçan Kuş” adını taşıyan ve 6,50’ye 3,5 m büyüklüğündeki eser, altınla kaplanmış kartal kanatlı bir Ford Fiesta otomobildir.
Olanca heybetiyle görenleri şaşırtan ve yıllardır kenti seyreden bu kanatlı Ford-Fiesta, geçtiğimiz günlerde yerinden söküldü ve ‘korumalar’ eşliğinde bir vince yüklenip “yuvasına“, yani Köln Ford Fabrikası’na götürüldü. Habere göre altın kanatlı Fiesta`nın “restorasyona ihtiyacı varmış“.
Yine geçtiğimiz günlerde, Ford tekeli zarar ettiği gerekçesiyle, yeni stratejisini açıklamış, bu kararın arkasından da Avrupa’da üç fabrikasını kapatma kararı almıştı. Ayrıca, Köln-Niehl fabrikasında yeni üretimine başlanan Fiesta modeli daha pazara görücüye çıkmadan, günlük üretim azaltılmış ve çalışanlara bir hafta kısa çalışma uygulanmıştı.
Yani Ford yönetimi, sadece tarihi kartal kanatlı Fiesta için değil, fabrikasındaki üretimi de yeniden yapılandırmayı gündemine almış durumda.
KARTALLAR İKİ KERE DOĞAR
Basında bu altın kanatlı uçan arabanın yerinden indirildiği haberini okuyunca, ister istemez insanın kafasına bazı sorular takılıyor. Ve “Yenilenme, yeniden yapılanma”dan bahsedilince, insanın aklına o meşhur, kartalların hayat sürelerini uzatmak için çektikleri acıları anlatan, “kartalın yeniden doğuşu“ hikayesi geliyor. Hikaye şöyle:
“Kartalların ortalama 70 yıla kadar yaşadığı söylenir. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşlarındayken çok zor bir kararı vermek zorundadır. Yaşamak ya da yok olmak.
Kartalın yaşı 40′a dayandığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası uzunlaşır ve göğsüne doğru kıvrılır. Tüyleri kartlaşır, kalınlaşır ve kanatlarına takılmaya başlar.
Artık kartalın uçması da iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartalın burada bir tercih yapması gerekir. Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Yeniden doğuş yönünde karar verirse; bir dağın tepesine uçar ve bir kaya duvarının arkasında, uçmadan bekler. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal, gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Ve yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra da, bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal, bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. Bir süre sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.”
GÜÇ SEMBOLÜ OLARAK KARTAL
Kartal asırlardır bir güç sembolü olarak kullanılmış; krallar, imparatorluklar ve Hitler bile formalarında sembol olarak kullanmıştır. Amerikalı Ford otomobil şirketinin ilk kurulduğu tarihlerde kullandığı logosunda da, yine kanatlarını açmış bir kartal yer alır. Şirket bu logoyu 1933 yılına kadar kullanmıştır.
Şehir Müzesi’nin çatısına yerleştirilen eseri tasarlayan sanatçı da ne hikmetse kartla kanatlarını ve Ford Fiesta’yı birleştirmeyi uygun görmüş. Ne diyelim! Sanatçı değiliz ki, eleştirmek ne haddimize! Umarız, bir gün de, bu araçları üreten işçileri ve işsiz kalan binlerce insanı konu eden bir eser yapılır…
Dünya tarihine baktığımız zaman kapitalist krizlerin bir çok işletmeyi yok ettiğini, birçok insanı yurdundan, ekmeğinden, işinden ettiğini kısaca sefalete sürüklediğini görürüz.
Bugün de, bir tarafta açlık ve yoksullukla boğuşan ülkeler, bir tarafta savaşlarla alt-üst olan sosyal yaşamlar. Öbür tarafta da gözü kardan başka birşey görmeyen, dünya hakimiyeti için kıyasıya rekabet halindeki tekeller yani sermaye sahipleri. Ve bu cenderenin tam ortasında da biz emekçiler…
Ford tekeli diyor ki; “One Ford, One Team, One Plan, One Gloal“. Türkçe’ye çevirirsek, “Tek Ford, tek ekip, tek plan, tek hedef“. Bu slogan tekelin geleceğe yönelik amaçlarını iyi bir biçimde özetliyor. Yine şirket yönetimi, çalışanlara “biz bir aileyiz“ diyorlar. O zaman aile reisinin evlatlarına eşit davranması gerekmez mi!
KRİZİN FATURASI EMEKÇİLERE ÇIKARILIYOR
Krizin çokça dillendirildiği bugünlerde özellikle de otomobil sektöründe varolan kriz, umarız çalışanları, hangi ülkede olursa olsun fabrika kapatmalar, işten atmalarla karşı karşıya getirmez.
Tekrar hikayeye dönüp kartalın gerçek bir özelliğini daha hatırlatalım: Kartallar avını yakalamak için aşağı doğru dalışa geçtiklerinde hızları saatte yaklaşık 322 km’ye kadar çıkar.
Günümüzün „modern kartalları“ ise, artık azgın pençelerini gizleyerek, keskin gagalarını süsleyerek gülücüklerle avlarına yaklaşıyor.
Nasıl mı? “Esnek çalışma“ deyip, az işçiyle daha çok üretim yaparak katmerli bir sömürüyü gerçekleştiriyorlar. Çalışanları “modern köle“, yani kiralık işçi haline getirip, karın tokluğuna istediği yerde, istediği şekilde çalıştırıyorlar. Yetmedi “benim işyerim“ diyen bir işçi yaratıp, kendi kimliğine işçi kimliğine yabancılaştırılan bir üretim kültürüyle saldırıyorlar. Amaç belli, sendikasızlaştırmak, emekçinin savunma gücünü kırmak „silahını“ işlemez hale getirmek.
Bir örnek: 70’li yıllarda Köln Ford Fabrikası’nda 32 bin insan çalışıyordu, bugünse 17 bin civarında. Çalışan sayısı yarı yarıya azalmasına rağmen üretim kapasitesi 70’li yıların iki katına çıkmış bulunuyor.
Bugün Almanya’da 8 milyon insanın, 7 Euro`nun altında bir saat ücretiyle çalışmak zorunda olduğunu araştırmalar söylüyor. Borçla zor bela geçinen ve giderek yoksullaşan bir toplumla karşı karşıyayız. Sormak gerekir, bu patronlar acaba üretilen arabaları Somali’de açlıkla boğuşan insanlara mı satacaklar?
Sonuç olarak eğer patronlar yeni yapılanmalardan, restorasyonlardan, tasarruf planlarından bahsediyorsa bilinmelidir ki, emekçilere yeni saldırı hazırlığı söz konusudur.
Emek cephesinden olaylara ve gelişmelere baktığımızda da, eğer işçiler arasındaki dayanışma giderek zayıflıyor, “beni sokmayan yılan bin yaşasın“ anlayışı hakim kılınmaya çalışılıyorsa ve sendikal mücadele tek tek işyerlerine hapsedilmeye çalışılıyor ve “gemisini kurtaran kaptan“ anlayışı yaygınlaştırılıyorsa biz emekçilerin, sendikacıların ve sendikal mücadele anlayışının da restorasyonuna ihtiyacı yok mu?
Mehmet Aras