Written by 07:17 Allgemein

‘Kayıp’ değil değişim isteyen kuşak

Dünya yeni bir krizin eşiğinde dururken bir önceki kriz milyonlarca gencin işsiz ve perspektifsiz kalmasına neden oldu. BM’e bağlı ILO tarafından hazırlanan bir rapora göre dünya çapında 75 milyon genç işsiz durumda. Özellikle sanayisi gelişmiş ülkelerde gençlerin durumunun kötüleştiği bildirilen raporda, “2016 sonuna kadar kayda değer bir iyileşme beklemiyoruz” deniliyor. “Kayıp kuşak” tehdidine dikkat çekilen raporda, ‘acil önlem’ alınması talep ediliyor. Gençlerin içinde bulunduğu durumun giderek sistemi tehdit eder boyutlara geldiği ifade edilerek, “sosyal patlama” uyarısı yapılıyor.

 

UMUT YAŞAR

 

Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından hazırlanan “Gençler için Küresel İstihdam Eğilimleri 2012” (Global Employment Trends for Youth 2012) başlıklı raporda dünya genelinde 75 milyon gencin (15-24 yaş grubu) işsiz olduğu ifade belirtiliyor. Özellikle gelişmiş endüstri ülkelerinde gençler arasında işsizliğin büyük bir hızla arttığına dikkat çekilen raporda, “Ekonomik kriz nedeniyle Avrupa ülkelerinde artan işsizlik endişe verici boyutlara ulaştı” deniliyor.

Rapora göre AB ve diğer gelişmiş endüstri ülkelerinde 2008-2011 aralığında 15 ila 24 yaşlarındaki gençler arasında işsizlik oranı yüzde 26,5 oranında arttı. Raporda, 2012 yılında da artışın devam etmesinin beklendiği vurgulanıyor ve “Özel acil önlemler alınmazsa gençlerin içinde bulunduğu durumun 2016 yılında da olumlu yönde değişmesini beklemiyoruz” (tabloya bkz.) deniliyor.

Kuzey Afrika ve Arap ülkelerindeki ayaklanmalara atıfta bulunularak, “gençler arasında umutsuzluk, çaresizlik, gelecek korkusu denildiğinde son dönem Afrika kıtasındaki ülkelerini terk eden gençler akıllara geliyordu. Ama şimdi bu tanımlamalar AB ve OECD ülkelerindeki durumu ifade ediyor” diyerek gelişmiş ülke gençlerinin içerisine girdiği duruma dikkat çekiliyor. “Kayıp bir kuşağın ortaya çıkma tehdidi giderek büyüyor” denilen raporda  hükümetlerin aktif istihdam politikaları geliştirmeleri gerektiğine vurgu yapılıyor. “Okul ve meslek eğitimlerini tamamlayamadan okuldan ayrılan, işten atılan; iş arama girişimleri başarısızlıkla sonuçlanan; mesleki kalifiyeye sahip birçok gencin yarı zamanlı ve vasıfsız işlerde çalışmak zorunda kalması gençler arasında sosyal dışlanmışlık ve bir işe yaramama hissini geliştiriyor. Bu durum uzun vadede toplumsal ve ekonomik olarak ağır sonuçlara yol açabilir” deniliyor.

 

SUNULABİLECEK OLANAKLAR AZALIYOR

Milyonlarca gencin hayal kırıklığı içinde iş aramayı bıraktığı, kariyer yapma umutlarını yitirdiği belirtilen raporda, hükümetlere istihdam sorununu çözme konusuna öncelikli yönelmeye çağrı yapılırken, “Özel eğitim programları oluşturulmalı ve gençlere iş veren özel kurumların vergi yükü indirilmeli” deniliyor.

Bu yılın başında genel işsizlikle ilgili yayınlanan raporda da benzeri açıklamalarda bulunan ILO yetkilileri, “Tasarruf paketleri, kamu harcamalarının sınırlanması özellikle gelişmiş ülkelerde istihdam olanaklarının yaratılmasını engelliyor” görüşünü savunmuşlardı. “Bu aynı zamanda toplumsal mücadelelerin, isyanların, hastalıkların artması gibi sosyal sonuçlar da doğurabilir” uyarısı yapılan raporda, hükümetlerin bu durumu değiştirmek üzere uzun vadeli politikalar yapması öneriliyor.

Toplam 56 sayfadan oluşan raporda yapılan uyarılar göz önüne alındığında ILO’nun önerdiği “uzun vadeli politikalar”ın da gerçekte ne anlama geldiği anlaşılacaktır. Emperyalist bir kurum olan ILO’nun derdi gençlerin ve diğer emekçi kesimlerin içinde bulundukları durumu değiştirmek değil olası toplumsal mücadelelerin önüne geçerek varolan kurulu düzenin tehlikeye girmesinin engellemektir. ILO’nun talep ettiği pastadan kırıntıları artırmaktan başka bir şey değildir.

Ne var ki bunların yapılabilmesi için dünya ekonomisinin yeniden canlanması gerekiyor. Sermaye, değil geniş emekçi kitlelerine daha fazla pay verme bugün emekçilere verilen kırıntıları bile çok görüyor, bunların hesabını yapıyor. Ve dünya genelindeki ekonomik durağanlık giderek daralmaya dönüşüyor ve daha fazla ülkeyi etkisi altına alıyor. Euro bölgesinde ekonomi daralmayla durgunluk arasında gidip gelirken Avrupa Birliği (AB) genelinde yüzde 0,1 ile çok cüzi bir “büyüme” kaydetti.

Uluslararası kurumlar, AB’nin içinde bulunduğu ekonomik durumun daha kötü görünmemesinin tek nedeni olarak Almanya’daki yüzde 1,2 büyümeyi gösteriyorlar. Bir süre öncesine kadar ekonomik olarak “Almanya’nın kopyası” olarak değerlendirilen Hollanda ekonomisi iki çeyrek üst üste daralarak resmen “resesyona girdi.

Bir bütün olarak ILO’nun bütün uyarılarına karşın egemen sınıfın başta gençlik olmak üzere geniş emekçi kitlelerine sunabileceği olanaklarının azaldığını söylemek mümkün.

KIRINTIYI DEĞİL, PASTAYI  DA DEĞİL; FIRINI İSTİYORUZ!

ILO’nun yayınladığı raporlarda bu tür uyarıları yapması da boşuna değil. Her ülkenin somut koşullarına göre farklılıklar arz etse de dünya genelinde başta gençler olmak üzere işçi ve emekçi kitleleri arasında mücadele eğilimi yükseliyor. Latin ve Kuzey Amerika, Afrika, Asya ve Avrupa’da gençler artık temelli bir değişim istiyorlar.

Geçen hafta sonu Frankfurt’ta yapılan gösteride konuşan bir genç, “Biz pastanın kırıntılarını istemiyoruz, pastayı da istemiyoruz! Biz fırını istiyoruz. Ancak fırın bizim olduğunda karnımız doyacağını biliyoruz” diye konuşması tam da bu değişim arzusunu ifade ediyor.

Gelişen bu kuşak, kayıp değil, temelli bir değişim isteyen kuşaktır; kısacık ömürlerinde bizzat yaşadıkları ve edindikleri tecrübe sistemde yapılacak ufak tefek bir takım değişikliklerle sorunun çözülmeyeceğini görmeye yetiyor. Sistemin bütün çivilerinin gevşediği, söküldüğünü görmekteler ve yeni bir yapının inşa edilmesinin en doğru olacağı kanısındalar gençler. İşsizlik, yoksulluk, açlık, enerji ve çevre sorunu, emperyalist işgaller ve saldırı savaşları bütün bunlar ILO’nun iddia ettiği gibi geniş gençlik kitlelerini genel bir umutsuzluğa ve çaresizliğe sürüklemiyor. Bu sistemin yaşanan sorunları çözebileceği konusunda gençler umutlarını yitiriyorlar ve yeni arayışlara yöneliyorlar. Yani gençlerin sistemden kopuşu hızlanıyor. Şüphesiz ayağa kalkan ve harekete geçen tek tek örgütlere, inisiyatiflere ve bazı ülkelerdeki hareketlere bakıldığında birçok yönden eleştirmek mümkün. Ancak bugün gelişen yan mücadele eğilimidir. Ve asıl yapılması gereken de bu gelişen yönelimleri küçümseyerek eleştirmek değil onlarla birlikte mücadele içinde bütün bir hareketin gelişip ilerlemesine güçlenmesine destek sunmaktır.

Close