Written by 15:05 uncategorized

‚IŞİD zihniyeti‘ her yerde

Ausschreitungen zwischen Kurden und Muslimen

 Terör örgütü IŞİD’in Kobane’ye saldırmasına karşı Almanya’da yapılan protestolara Selefi gruplarının saldırması geniş tartışmalara neden oldu. Saldırılar, terör örgütünü zihniyetinin Almanya’da da zemin bulduğunu gösteriyor. Bunda devletin izlemiş olduğu politikanın büyük bir payı bulunuyor.

 

Terör örgütü IŞİD’in Kobane’ye saldırmasına karşı Almanya’da yapılan protestolara Selefi gruplarının saldırması geniş tartışmalara neden oldu. Saldırılar, terör örgütünü zihniyetinin Almanya’da da zemin bulduğunu gösteriyor. Bunda devletin izlemiş olduğu politikanın büyük bir payı bulunuyor.

Ortadoğu’da batılı güçlerin desteğiyle büyüyen terör örgütü IŞİD’in başta Kobane olmak üzere Kürtlerin yaşadığı kentlere ve kasabalara saldırmasından sonra başlayan siyasi gelişmeler, Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenler arasında da etkisini gösteriyor.
Kobane’ye yönelik saldırılara karşı Almanya genelinde yapılan dayanışma eylemlerinin ikisine dinci-milliyetçi çevreler tarafından gruplar halinde saldırılar düzenlendi. Hamburg ve Celle’de yapılan saldırıların ardından bu kez istihbarat örgütleri yöneticileri ve eyalet ve federal içişleri bakanları tarafından Kürt ve Selefi gruplar arasında ülke genelinde çatışmaların çıkabileceğini dile getiren açıklamalar yapıldı ve bunun önlenmesi için gerekli yasal düzenlemelerin başlatılması çağrılarında bulundular.
Hiç şüphe yok ki, kendilerini terör örgütü IŞİD’de de yakın gören, onun dünya görüşüyle aynı temelde hareket eden Selefi grupları, Almanya’da son bir kaç yıldır özellikle Müslüman ülkelerden gelen göçmen gençler arasında hızla taban kazandılar. Grubun etkiledikleri arasında çok sayıda Türkiye kökenli genç de var. Hatta, Hamburg’daki 400 kişilik saldırgan grup arasında azımsanmayacak sayıda Türkiye kökenli gencinde de bulunduğu olay sırasında bölgede olanlar tarafından tespit edildi. Keza, başta Hamburg olmak üzere, bir çok kentten Türkiye kökenli gencin Türkiye üzerinden IŞİD’e katıldığı da biliniyor. Güvenlik birimleri Irak ve Suriye’de Almanya’dan 400’e yakın kişinin katıldığını ve bunların bir bölümünün daha sonra geri döndüğünü ifade ediyor. Ancak, gerçek sayının belirtilen rakamın üzerinde olduğunu ileri süren uzmanlar da var.

 

TÜRKİYE KÖKENLİ GENÇLER NEDEN SELEFİLERE KATILIYOR?
Müslüman ülkelerden gelen gençler arasında okullarda, semtlerde ve değişik alanlarda örgütleme çalışması yapan ve örgütleri gençleri gidip geldikler camilere götüren Selefi grupları, burada gençleri kendi dünya görüşüyle etkiledikten sonra, İslam adına savaşa gönderiyorlar.
Kökeni Mısır olan bu akım, son yıllarda Avrupa’da devletlerin “İslami terörle mücadele” adı altında Müslüman ülkelerden gelen göçmeleri “potansiyel tehlike” haline getiren politika ve uygulamalarını politik malzeme olarak kullanıyor. “Müslümanların mağdur edildiği, hedefe konduğu” vb. propagandaya ağırlık veriliyor. Yaşadıkları ülke tarafından oldukları gibi kabul edilmeyen, etnik ve dini kökenleri nedeniyle ayrımcılığa-dışlanmaya maruz kaldıklarını düşünen kesimler açısından Selefi örgütlerin bu propagandaları etkili olabiliyor.
Okulda ve işlerlerinde yaşadıkları sorunlar, yüksek düzeydeki işsizlik ve meslek eğitimi vb. alanında artan sorunlar, gençlerin bu örgütler tarafından kazanılmasını kolaylaştıran bir zemin oluşturuyor. Keza gençlere kentlerde, semtlerde gidebilecekleri sosyal alanlara ayrılan bütçelerin kısıtlanması, gençlik merkezlerinin kapatılması doğal olarak cami ve cemaatleri Müslüman gençler için en kolay buluşma yerleri haline getiriyor.
Yani, son yıllarda, Müslüman kökenli göçmen gençleri radikal İslamcı gruplara yaklaştıran bu tablonun ekonomik, siyasi, sosyal boyutları bulunuyor. Ancak Almanya vd Avrupalı hükümetler, resmi makamlar, olayı “bir güvenlik meselesi” olarak gündeme taşımakta; böylece toplumda, yerli-göçmen ilişkilerini daha sorunlu hale getirme, dini-etnik farklara dayalı önyargı ve kutuplaşmayı büyütmeye neden olmaktadırlar.
Almanya’da son haftalarda, Kobane eylemleriyle gündeme gelen “Kürt-Selefi çatışması” da bu politika ve anlayışın dışında değil kuşkusuz.
Her şeyden önce belirtmek gerekiyor ki, hem Hamburg’da hem de Celle’de ilk saldıran Kürtler olmamıştır. Her iki kentte de radikal dincilerin Kürtlerin derneklerinin kapısına kadar dayanması, açıktan büyük bir provokasyon olmuştur. Güvenlik birimlerinin bu saldırılar karşısındaki yaklaşımı, önce birbiriyle çatışan iki grup varmış gibi gösterilmesi; ardından da Kürtler’in potansiyel tehlike ve suçlu oldukları propagandası olmuştur.
Nitekim Kuzey Ren Vestfalya İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan bir belgede, açıkça Kürtlerin saldıran taraf olabileceğinden söz ediliyor. Böylece Kürt örgütleri ve Kobane ile dayanışmak isteyen güçler, IŞİD veya Selefiler’le eşdeğer sayılıyor.
KORKU POLİTİKASI SÜRÜYOR
Güvenlikten sorumlu politikacılar ve örgütlerin yöneticileri tarafından yapılan açıklamalara bakılırsa, Almanya’da Kürt-Selefi savaşına “ramak kalmış”. Bu durum elbette Alman kamuoyunu ve göçmenleri tedirgin etmekte ve bunun en kısa zamanda önlenmesi yönünde görüşler belirtilmektedir.
Ancak, bu “çatışmanın”, her şeyi izleyen-denetleyen Alman güvenlik makamları açısından sürpriz olduğunu sanmak saflık olacaktır. Radikal İslamcı grupların Kürtlere ve Ezidilere yönelik tehditleri başından beri biliniyor olmasına rağmen, buna izleyici kalınması dikkat çekicidir ve hem radikal İslam hem de Kürtlere yönelik izlenen politikaların bir sonucudur.
Kürt örgütlerinin kamuoyunda tehlike olarak algılanması ve dolayısıyla PKK yasağının gerekli olduğu imajını yaratmak da bu politikanın bir parçasıdır. Kürtlerle Selefiler arasındaki çatışma, bu yüzden elverişli bir malzeme olarak görülmektedir.
Diğer taraftan, bu politika, Kobane halkıyla dayanışma, Alman hükümetinin Ortadoğu ve Rojova’ya yönelik politikalarını eleştirme gibi amaçlarla yapılacak eylem ve etkinlikleri kriminalleştirme; Alman ve Türkiyeli kamuoyunda Kürt halkına verilecek desteği sınırlama hedefini de içermektedir. (YH)

Radikal dinci elektronik prangaya rağmen yurtdışına çıktı

Almanya’da hükümet bir taraftan radikal dincilere karşı etkili önlemler almayı tartışırken diğer taraftan ayağında elektronik pranga olan bir dincinin yurtdışına çıktığı ortaya çıktı. Hessen Eyaleti İçişleri Bakanı Peter Beuth (CDU), konuyla ilgili basında yer alan haberlerin doğru olduğunu söyledi.
Haberlere göre, daha önce suç işlediği içi hapse atılan radikal dinci, daha sonra cezasını dışarıda çekmesi için ayağına elektronik pranga takılarak serbest bırakıldı. Ancak bu kişi 5 Mayıs günü Türkiye’ye gitti. Eyalet parlamentosundaki muhalefet partileri, prangalı radikal dincinin Türkiye’ye gitmesini skandal olarak değerlendirdi. Söz konusu 24 yaşındaki radikal dinci için Avrupa genelinde arama kararı çıkarıldı. (YH)

IŞİD’e katılmak için Türkiye’ye gidip gelen militan sınırdışı edildi

 

Terör örgütü IŞİD’e katılmak üzere Türkiye’ye giden sonra da Almanya’ya geldikten sonra Mühldorf Cezaevine konulan Erhan A. adındaki kişi Ankara’ya götürülerek Türk yetkililere teslim edildi. Erhan A.’nın avukatı Michael Murat Sertsöz, sınırdışına karşı Augsburg İdare Mahkemesi’nde dava açacaklarını söyledi. Yeşiller Partisi’nin Münih Teşkilatı Başkanı Katharina Schulze ise, „Bu sınır dışı kararı BM Güvenlik  Konseyi kararlarına aykırıdır“ dedi.
Erhan A. iki hafta önce Kempten Yerel Mahkemesi tarafından sınır dışı edilmek üzere tutuklanmıştı. Sınır dışı kararının çıkması için Mühldorf Cezaevi’nde tutulan Erhan A.’nın yaklaşık bir buçuk yıldır polis takibinde olduğu bildirilmişti. Daha önce Türk pasaportuna el konulan ve Almanya dışına çıkması yasaklanan Erhan A. yaşadığı Kempten kentinde haftada iki gün karakola giderek imza veriyordu.

IŞİD’E KATILMAKTAN VAZGEÇMİŞTİ
Bavyera Eyaleti İçişleri Bakanı Joachim Hermann „Onu anavatanına göndermekten başka yol yok. IŞİD’in mezalimlerini onaylayan, gazetecilerin kafasının kesilmesini haklı bulan biri burada ne arıyor?“ demişti. (YH)

Close