Written by 14:40 uncategorized

Kurban, sevap ve suiistimalciler

Kurban Bayramı öncesinde bin bir türlü “yardım derneği”, vakıf ve cemaat, televizyon reklamları ve…

Sözlükte kurban “Yaklaşmak, Allah’a yakınlık sağlamaya vesile olan şey” olarak tanımlanıyor. Kurbanın dini terim olarak karşılığı ise “İbadet maksadıyla belirli bir vakitte belirli şartları taşıyan hayvanı usulünce kesmek” şeklinde açıklanıyor.
Kurbanın dini tanımı baz alındığında kurbanın ibadet gereği olarak “kestirilmesinden” değil “kesilmesinden” söz ediliyor.
Ancak günümüzde, özellikle de Avrupa’da daha ziyade “kestirme”nin propagandası yapılıyor. Ve sanki çeşitli “yardım örgütleri” ve cemaatler eliyle kurban kestirmek daha fazla sevap getiriyormuş gibi bir hava estiriliyor.
Açlığın, yoksulluğun, sefaletin kol gezdiği dünyamızda, uzağında, tanımadığı bir yoksulu sevindirme, bir an için dahi olsa onun karnının doymasına, sevinmesine vesile olma en güzel insani duygulardan biridir.
İnsanlar arasında sosyal ilişkilerin, karşılıksız yardımlaşmanın azaldığı şu kapitalist dünyada, “Komşun açken tok yatmamak”, aç olanı düşünmek ve kendisini onun yerine koymak insani değerlerden biri olarak bir tarafa yazılmalı…
Ama, gezegenimizde bir milyarın üzerine çıkan açların sayısını azaltmak için sadece yılda bir kez kurban kestirmek ya da bir kaç kez bağışta bulunmak yeter mi?
Keşke, yeryüzündeki açlık ve sefalete çare, her bir insanın kestireceği kurbana, yapacağı bağışa bağlı olsaydı…
Ama nafile…
Çünkü, her yıl belki de yüzbinlerce, milyonlarca insan,  yoksula el uzatmak için, kurban kestirdiği, bağış yolladığı halde açlık ve sefaletin hızı kesilmiyor  tam tersine bütün dünyadaki ekonomik, politik duruma bağlı olarak, doğal kaynakların, suyun, toprakların acımasızca sömürülmesine, savaşlara ve benzeri sorunlara koşut olarak giderek derinleşiyor.

EN BÜYÜK GÜNAH
Günümüzde  ibadet vazifelerini yerine getirmek isteyen  insanların duygularını  ekonomik ve siyasi ranta çevirmek isteyen o kadar çok kurum ve kuruluş var ki…
Avrupa ülkelerinde yaşayan binlerce Türkiye kökenlilerden “yüzyılın iyilik hareketi” adı altında 41 milyon Euro toplayan Deniz Feneri’nin, bu paranın çok az bir bölümünü gerçek amacına uygun, büyük bölümünü ise yöneticilerinin siyasi amaçları için kullandığı ortaya çıkmıştı. Günahların en büyüğü, “sevap” adına işlenmişti.
Ama hiç utanmadan her bayram öncesinde yine “kurban bağışı” çağrılarını yapmaya devam ediyor.
Ne var ki, insanların yardımseverlik duygularını suiistimal eden bir tek Deniz Feneri değil. IHH, WEFA, Islamicrelif, Deniz Feneri, Cansuyu gibi örgütler durmadan kurban kesme ve yardım etme çağrısında bulunuyor.
Bunlara ek olarak Kızılay ve Mehmetçik Vakfı da iki yıldır Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye kökenlilere yönelik özel kampanyalar, çağrılarda bulunuyor.
Bu kurumlardan WEFA ile İHH arasındaki özel ilişkiye de dikkat etmek gerekiyor. İsimler farklı olsa da tek elden yönetiliyorlar. Deniz Feneri’nin başına gelenleri yaşamak istemedikleri izin isim ve logo değişimine gittiler. Ancak bunun yeteri kadar para getirmediğini görünce, en son internet sitelerinde WEFA’nin İHH’nin Avrupa’daki temsilcisi olduğu yazılı olarak beyan edildi.
Bu örgütlerin ne kadar para topladıkları ve ne kadar kurban kestiklerini ise bilebilmenin koşulu yok.  Zira bu örgütlerin yaptığı açıklamaları, verdiği rakamları teyid edebilmek, kontrol edebilmek mümkün değil.

AVRUPA’DA KURBAN YARDIMLARI NEDEN FAZLA
Bu örgütler Ramazan ve Kurban bayramları öncesinde özellikle Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye kökenlilere yönelik özel programlar hazırlıyorlar. Çünkü, Avrupa’da yaşayanların Türkiye’de olduğu gibi hayvan pazarına gidip kurbanı satın alma, sonra da kesip çevresine dağıtması öyle kolay değil. Hal böyle olunca, kurbanı kestirmek en akılcı yol olarak görülüyor ve yıllardan beri de bu yola başvuruluyor. Bütün bunlardan ötürü Avrupa “kurban rantçıları/kesicileri” için iyi ve karlı bir pazar alanı durumuna geliyor.
Tam da bu noktada Deniz Feneri olayını anımsamak,  benzer bir çalışma içinde olan örgütlerin yapısı ve neler yaptığı hakkında fikir vermeye yetip de artacaktır. Bu yüzden Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin gönüllerinden geçen yardımları, bu türden örgütler yoluyla değil, bizzat tanıdıkları yoksullara ulaştırmaları en doğru olanıdır. Aracısız yapılan bağışların, yardımların kontrol edilmesi de elbette çok daha kolaydır.
Ama bundan da önemlisi hiç kimsenin aç yatmadığı bir dünyada yaşamak için, açlık ve sefaletin baş sorumlusu olan düzene karşı harekete geçip, yeni bir dünya kurmak için mücadele etmektir. (YH)

Close