Written by 12:28 KÜLTÜR

Lena ve Leyla’da kendimizi görmek

Semra Çelik

“Lena Leyla ve Ötekiler“ oyunu Köln ve Essen’de sahnelenecek. Ayla Algan’ın yönettiği, Cihan Bıkmaz Eresen’in oynadığı oyun üzerine yazarı Zehra İpşiroğlu ile görüştük.

Oyununuzu kısaca tanıtabilir misiniz?

– Bu oyun kadın ve göç konusunu ele alıyor. Ukrayna’dan Türkiye’ye göç eden ve Lena iken din değiştirerek Leyla olan bir kadının kimlik arayışını anlatıyor.

Toplumsal cinsiyet farkındalığı yaratma bilinciyle yazılan tiyatro eserlerinin diğer kadın oyunlarından farkı ne?

– Toplumsal cinsiyet alanında bir farkındalık yaratmak isteyen yapıtlar kadın sorununu sosyal ve kültürel koşullanmaları içinde gösteriyorlar. ‘Erkek egemen bir dünyada kadının toplumdaki yeri nedir, sosyalleşme sürecinde nasıl bir role yönlendiriliyor, bu rolü ne kadar içselleştiriyor ya da bu rolün dışına çıkmak istediği zaman ne tür sorunlar yaşıyor, kendini ataerkil sistemin kıskaçlarından kurtarmayı başarıyor mu yoksa bu sistemin yeniden yapılanmasına katkıda mı bulunuyor?’, bu tür sorunların gündeme getirilmesi bir farkındalık yaratıyor. Bir çok tiyatro oyununda ya da dizide kadın sorunları, örneğin kadının şiddet görmesi, kocası tarafından aldatılması vb. sorunlar gündeme geliyor ama bunun ardındaki zihniyet gösterilmiyor. Sözgelimi milliyetçilik, militarizm ve dincilik ataerkilliği besleyen temel güçler, bunların üzerinde çoğu kez durulmuyor bile. Oysa sorunların kökenlerine inilse bu alandaki farkındalık da gelişecek.

Öte yandan kimi kez sorunları kadının bakışından, sunarak bu alanda bir duyarlılık oluşturmaya çalışıldığını da görüyoruz. Erkek egemen dilin sınırlarını kıran bir dil bulmaya çalışma, kendini özgün bir biçimde ifade edebilme vb. arayışlar gündeme geliyor, bu da biçimsel açıdan da farklı söylemlere yol açıyor.

– Kadının kimlik arayışını anlattım

Bu farklılık “Lena Leyla ve Ötekiler“e nasıl yansıyor?

– “Lena Leyla ve Ötekiler”de göç yoluyla farklı bir ortama giren bir kadının nasıl bir kimlik bunalımına girdiğine tanık oluyoruz. Bu gerçek bir öyküye dayanıyor. Yıllardır kadınlarla röportajlar yapıyor belgeler topluyoruz. Bu alandaki son yıllardaki çalışmalarımda, sözgelimi yeni yayınlanan belgesel kara mizah oyunum “Memleketimden Kadın Manzaraları”nda ya da geçen yıl Duygu Asena ödülü alan belgesel romanım “Haneye Tecavüz”de hep gerçek öyküleri malzeme olarak kullandım, bu oyun da öyle.

Bu oyun için Lena’yla röportaj yapmak üzere buluştuğumda türbanlı bir kadınla karşılaştım. Kendisiyle Lena mı yoksa Leyla mı olarak konuşmak istediğimi sorunca şaşırdım. Konuşmayı Lena olarak yapmaya karar verince başörtüsünü çıkarıp iyice bir rahatladı. Ama konuşma sırasında şunu fark ettim ki sürekli olarak suçladığı Leyla’yı yaratan da Lena’ydı. Yani özgür ve modern bir dünyadan gelip de dinciliğin ağır bastığı varoş bir dünyanın içine düşen Lena, ataerkil zihniyeti içselleştirdiği için bu duruma düşmüştü. Oyunda Lena ile Leyla’nın yaşadığı iç çatışma ve kimlik arayışı aynı zamanda modern dünya ile geleneksel dünya arasındaki çatışmaya da gönderme yapıyor. Bu çatışmayı bizler de yaşamıyor muyuz? İşte bu oyunda bir kadının kimlik arayışından yola çıkarak bunu göstermek istedim.

Oyunun kadınlarda bıraktığı ya da bırakmasını istediğiniz izler neler?

– Bu soruyu yanıtlarken izleyici tepkilerinden yola çıkabilirim belki. İzleyicilerle birkaç kez oyun sonrası söyleşiler yaptık. Herkes kendi yaşamından benzer bir şeyler anlatmak istiyordu. İnanılmaz bir heyecan vardı. Beni en sevindiren de özellikle türbanlı kadınların çok etkilenmeleri oyunda gösterilenlerle kendi yaşamları arasında benzerlik bulmalarıydı. Yurt dışında da benzer tepkilerle karşılaştım. Örneğin Oyun Uluslararası Kiev Tiyatro Festivali’nde gösterildiğinde de oyun sonrasında “Ben Lena’yım, siz beni anlatmışsınız” diyen birkaç kadınla da karşılaştım. Kısaca oyun bizde olsun yurt dışında olsun bir şekilde kadınlara dokunuyor, benim de amacım buydu zaten.


‚Lena Leyla ve Ötekiler‘

Oyun 1989 sonrası dünyada pek çok farklı alanda önemli bir sorgulama alanına dönüşen ‚göç ve kimlik‘ meselesine kadın penceresinden bakıyor. Sovyet Rusya döneminde çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını yaşamış bir kadının yaşadığı aşkın peşinden Türkiye’ye gelişi ve kendini burada var etmeye çalışması dünya tarihinin yakın dönemine de ayna tutuyor.

Zehra İpşiroğlu yazdığı oyun ile buraya ait kültürel, sosyal, siyasi ve ekonomik sorunları yabancı göçün penceresinden tartışabileceğimiz yeni bir imkan sunuyor. İçinde kaybolduğumuz meselelere mesafeli bakabilmemizi sağlayan aslında bir yabancı olan Lena’nın gözü. Lena, Leyla’ya dönüşmeye çalışırken biz de kendi sorunlarımıza hem içeriden hem de dışarıdan bakabileceğimiz güçlü bir bakış açısı kazanmış oluyoruz.


Gösterim yerleri:

Köln, 9 Mart Cuma saat 20.00, Kulturbunker (Berliner Strasse 20)

Essen, 11 Mart’ta saat 17.00, Katakomben-Theater (Girardet Strasse 2-38)

Close