6 Haziran Cuma günü Hayat Televizyonu’nda yayınlanan Avrupa Penceresi’nin çekimlerini yapmak üzere Köln’den Recklinghausen’deki Maden Eğitim İşletmesi’ne vardığımızda, Ruhr Bölgesi’ndeki madenleri işleten RAG firmasının güvenlik işlerinden sorumlu Georg Bresser, Metin Aycıl ve Werner Tübissinger kahveyi hazırlamış bizi bekliyorlardı.
Faaliyette olan bir maden ocağına bırakın kamerayla girmenin, kol saati bile takmanın yasak olduğuna dikkat çeken yetkililer, bu nedenle normal bir maden ocağından hiç bir farkı olmayan ve eğitim amacıyla kullanılan iletmeye gireceğimizi söylediler.
İş güvenliği ve kurtarma konusunda eğitim verilen ve tatbikatlar yapılan ve ilk olarak 1869’da maden çıkarılan bu işletme, bir taraftan da adeta özel bir maden müzesi işlevi görüyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında maden işçileri ve bölge halkı için sığınak olarak kullanılmış. 1975’ten beri de madene inecek işçilerin eğitimi için kullanılıyor. 1200 metre uzunluğundaki bu eski ocak, eğitim amacıyla kullanıldığı ve güvenli bir yer olduğu bilindiği halde kasksız dolaşmak kesinlikle yasak.
Metin Aycıl, 31 yıldır maden alanında çalışan ikinci kuşak Türkiye kökenli göçmen işçilerden. Asıl görevi madenlerde çıkacak yangınlara ilk müdahalede bulunmak. Ayrıca, işçileri madene inmeden önce eğitimden geçiriyor. Aycıl, Almanca aksanlı Türkçe’siyle dili döndükçe kameramıza bir madende güvenlik önlemlerinin nasıl alınması gerektiğini tek tek anlattı.
Soma’da maden ocağından sağ ya da yaralı çıkan işçiler, bir kısmının hiç eğitimden geçmediği, bir kısmın ise en fazla bir-iki günlük eğitimden sonra madenlere indiğini anlatıyorlardı.
Aycıl’ın anlattığına göre, Almanya’da madene inmeden önce işçiler iki-üç yıl eğitimden geçiriliyor. Ve bu eğitim süresi boyunca güvelik önlemleri yüzde 40’ı oluşturuyor.
Yani Almanya’nın geçmiş kazalardan çıkardığı en büyük derslerden biri, madene inecek işçilerin tehlike sırasında kendini ve arkadaşlarını nasıl koruyacağını ve kurtaracağını öğrenmesi olmuş… Soma ile kıyaslandığında dağlar kadar farkın olduğu daha “güvenlik eğitimi” daha işin başında yapılıyor.
Aycıl ve Bresser bizi eğitim amacıyla maden ocağında dolaştırırken, ikide bir “yasaklardan” söz ediyorlar. Örneğin Almanya’da madene inen işçilere yangına karşı dayanıklı elbiseler giymeden, baret takmadan inemeyeceğini anlatıyorlar. Hiç kimse ocağa ateşleyici özelliği olan bir şeyi yanda götüremiyor. İşlerine sadece işveren tarafından verilen iş elbiseleriyle inilebiliyor.
Yanı sıra, yangın çıkması durumunda otomatik olarak devreden çıkacak ya da devreye girecek uygulamaları tek tek anlattılar. Bunlar arasında en dikkat çekici olanlardan biri de “su duvarı”ydı. Yangınla birlikte kasalar içerisindeki su torbaları kendiliğinden patlıyor ve tavandan asagı dogru bir perde oluşturarak yangının ilerlemesini önlüyor. Bu tekniği geliştirmek 1,5 milyon Euro’ya malolmuş.
GÜVENLİK ODASI MI DEDİNİZ?
Soma katliamından sonra en çok konuşulan “güvenlik odası” eksikliğiydi. Almanya’da maden kurtarma alanında önde gelen uzmanlardan biri olan Georg Bresser, bizi merakla görmek istediğimiz “güvenlik odası”na götürüyor. Sıradan dört duvar, banklar, bir telefon, bir el feneri ve en önemlisi de odaya basınçlı hava veren bir boru… Acil durumlarda işçilerin temiz hava ihtiyacını karşılamak üzere kurulan bu oda Bresser’e göre çok önemli değil. Zira önemli olan güvenlik odasına ihtiyaç duyulmadan işçilerin yanlarında taşıdıkları gaz maskesi, ya da temiz hava filtresi sayesinde 90 dakika içinde güvenli bir yere ulaşmaları şeklinde ocağın düzenlenmesi. Bu nedenle tek başına güvenlik odasının bulunması bile işçilerin can güvenliği için yeterli değil.
ORTAK BİRİKİM VE TECRÜBE
Hem Bresser hem de Aycıl’ın anlattıkları Almanya’nın yüzyıllardır madenlerde yaşanan ölümleri azaltmak için epey mesafe kat ettiğini gösteriyor. Günümüz teknolojik olanaklarının gaz sıkışmalarının, yangınların, çökmelerin önceden tespit etmeyi olanaklı hale getirdiğini gösteriyor. En önemlisi bu olanakların sadece Almanya için değil bu sektörde çalışan her ülke için bir kazanım olduğunu söylüyor. Madenlerde ilk ölümleri verenler aynı zamanda bunları nasıl azaltacağı özerinde de düşünmeye başlamış. Ve bu gelinen aşamada büyük bir tecrübeye dönüşmüş.
Röportaj sırasında ve sohbetlerde anlatılanlardan sonra, Almanya’da neden daha az kaza olacağını insan somut olarak görüyor. Olası kazalara karşı birçok tedbir düşünülmüş ve en önemlisi de bunlar göstermelik değil; yıllar süren tecrübelerin sonucu titizlikle uyulan kurallara dönüşmüş. Yani bu işin “fıtratına”, “kadere” teslim olmadıkları anlaşılıyor. Elbette bu Almanya’da kaza olmadığı, olmayacağı anlamına gelmiyor. Ancak güçlü ekonomik yapısı ve sermaye gücü, uzun vadeli planlamalar yapılmasına olanak tanımakta; kısa vadeli kazançlar yerine daha köklü çıkarları esas aldıkları için de iş güvenliği için harcanacak parayı kayıp değil ihtiyaç olarak görebilmekteler.
Tabii bu durum, üretimin kara, pazara, rekabete dayalı olduğu her yerde olduğu gibi, Almanya’da da, asıl yük ve riskin işçinin omuzlarında olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Diğer taraftan Almanya’daki madenlerin, Türkiye gibi ülkelere oranla daha güvenlikli oluşundaki bir diğer önemli etken de, işçilerin bu uğurda verdikleri mücadele.
Bu nedenle halen büyük kazaların adeta ‘geliyorum’ diye yaşandığı Türkiye, Çin, Güney Afrika.. gibi ülkelerde de iş güvenliği, işçi sınıfının insanca çalışma ve yaşam koşulları için verecekleri mücadeleyle mümkün görünüyor.
YÜCEL ÖZDEMİR
Almanya madenleri: Bin yıllık yolculuk
Almanya’da maden ocakları ya da taş kömürü deyince akla bugün Kuzey Ren Vestfalya eyaleti sınırları içerisinde yer alan Ruhr Havzası geliyor. Bu bölgede kömür çıkarmanın tarihi neredeyse 1000 yıl öncesine kadar uzanıyor. Yüzyıllardır enerji kaynağı olması, haliyle Ruhr Havzası’nı Alman ekonomisinin kalbi haline getirdi. Çıkarılan kömürle yakılan büyük kazanlar aracılığıyla ağır sanayinin vazgeçilmezleri olan demir ve çelik işletildi, elektrik santralleri çalıştırıldı.
Yüzyıllar boyunca Alman ekonomisi için “can damarı” olan kömür ocaklarında yüzbinlerce işçi, ağır ve riskli koşullarda çalıştırıldı. Ancak bugün maden ocaklarında çalışan işçi sayısı sadece 22 bin. Halen açık olan maden ocakları da 2018’de kapatılacak. Bu demektir ki, dünyanın en kaliteli kömürüne sahip Almanya, ihtiyaç duyduğu kömürün tamamını yurtdışından temin edecek. Zira, yurtdışından getirmek daha ucuz. Maliyeti asıl yükselten faktörlerin başında yüksek güvenlik önlemlerinin pahalıya mal olması gösteriliyor.
Almanya’daki madenlerde alınan güvenlik önlemleri öyle sıradan değil. Dahası, bu alanda sağlanan ilerlemede dünya birincisi… Şili’de San Jose bölgesinde, bundan dört yıl önce 33 maden işçisi 69 gün boyunca yerin 700 metre altında mahsur kaldığında, Almanya’dan giden bir ekip tarafından kurtarılmışlardı.
Bu nedenle madenlerde güvenlik önlemleri konusunda teknolojinin hangi aşamaya geldiğini öğrenmenin en iyi yeri Almanya olarak gösteriliyor… Ve güvenlik önlemleri teknolojisi konusunda sağlanan ilerleme sayesinde üretilen ürünler başka ülkelere satılıyor.
Almanya’da en son büyük maden kazası 1 Haziran 1988’de Hessen eyaleti sınırları içerisinde yer alan Borkener’de meydana gelmiş ve 51 işçi hayatını kaybetti. Ondan sonra da maden kazaları yaşandı, ancak kayıplar bu kadar yüksek olmadı.