Written by 13:00 KÜLTÜR

Mely Kıyak’ın son romanı: Babanın öyküsü

“Herr Kıyak dachte jetzt faengt der schöne Zeit des Lebens an”. Yıllar önce „misafir işçi“ olarak Almanya’ya giden ve 12 saatlik vardiyalarla, ta ki Kıyak’ın yazdığı gibi boya dumanları ona „hediye olarak güzel bir kanser“ verene kadar bakır telleri boyayan Alevi bir Kürt olan Bay Kıyak’ın hikayesi, aynı zamanda babasının yaklaşan ölümüyle açıkça bir sorunu olan sevgi dolu, fedakar ama aynı zamanda asi kızının hikayesidir. Çünkü Mely Kıyak’ın alaycı bir şekilde söylediği gibi, insan „insanlar öldüğünde“ hayatın anlamının ne olduğunu merak eder.

Bay Kıyak, emekli olur, sevdiği biriyle beraber olabilmek için eşinden ayrılır ve hayatının güzel bölümünün başlayacağını sanır. Tam da bu sırada kanser olduğu anlaşılır. Son aşamadadır, kemoterapi de ameliyat da kabul etmemektedir. Mely, elinden geleni yapsa da sonuç olumsuz gibi görünmektedir. Romanın sonunda olumlu bir gelişme var gibi görünmektedir, ancak ne olduğu bilinmemekte. Baba ölecek mi, ölüm ne anlama geliyor?

Bu sorunun cevabını babasının öykülerinden bulabilirdi. Önce babadan. Bay Kıyak’ın ölüme, daha doğrusu kızının ölüm korkusuna cevabı öykülerdir. Bingöl’den, Anadolu’nun dağlarında, gözü pek Xeramen aşiretinin bağrında büyüdüğü bir köyden, korkunç, kana susamış, komik öyküler. Bu öyküler, huysuz İsmo, korkunç büyükbaba ve tavukların ayaklarını bile yıkayacak kadar temizlik takıntısı olan Uriel Teyze hakkında. Ve bu hikayelerin neredeyse hepsinde insanlar ölüyor, bazen olağanüstü bir şekilde, bazen kazara, bazen de dudaklarında bir „elveda“ ile. Tek amacı kızın ölüm korkusunu ortadan kaldırmak.

Gülerken hüzünlendiğiniz, Anadolu’dan Almanya’ya gidip geldiğiniz, göçün kuşaklar arasında yarattığı farklılıkları gözlemlediğiniz güzel bir roman.

Close