Written by 11:59 POLITIKA

Merkel devri kapanıyor mu?

CDU Genel Başkanı ve Başbakan Angela Merkel’in memleketi Mecklenburg-Vorpommern’de yapılan seçimlerde, aşırı sağ AfD’nin sandıktan ikinci parti olarak çıkması üzerine “Merkel devrinin kapandığı”na dair yorumlar yapıldı. Ancak, şu anda kimin Merkel’e alternatif olabileceği ise dillendirilmiyor.

1982-1998 yılları arasında aralıksız olarak tam 16 yıl boyunca başbakanlık koltuğuna oturan Helmut Kohl’ün rekorunu kırmaya niyetli olan Başbakan Angela Merkel hem parti içinde hem de kamuoyu önünde zor günler yaşıyor. 2005’ten bu yana başbakanlık koltuğuna oturan bir kaç kez “dünyanın en güçlü kadını” seçilen Merkel’i zayıf düşüren ise partisinin sağında, yeni bir siyasi hareketin oluşması.

13 Mart’ta Baden-Württemberg, Rheinland-Pfalz eyaletlerinde yapılan seçimlerde yüzde 10’dan fazla Saksonya-Anhalt’ta da yüzde 24 oy alarak parlamentolara girmeyi başaran Almanya İçin Alternatif (AfD) partisi, 4 Eylül’de Merkel’in memleketi Mecklenburg-Vorpommern Eyaleti’nde ise yüzde 20,8 oy aldı.

Böylece, AfD ilk kez bir eyalette CDU’dan fazla oy almış oldu. Hem de Merkel’in memleketinde elde edilen bu sonuç üzerinden yapılan tartışmaların çoğunda sorumlu olarak sığınmacılar konusunda izlenen politikalar gösterildi.

ÇÖZÜM DİREKSİYONU SAĞA KIRMAKTA MI?

AfD’nin yükselişini durdurmanın yolunun bu partinin söylemlerini üslenmekten geçtiğini savunan Bavyera Başbakanı ve kardeş parti CSU Genel Başkanı Horst Seehofer, özellikle Merkel’in sığınmacılar konusunda izlediği “Başarabiliriz” (Wir schaffen das) politikasının değişmesini istiyor. Sığınmacılar için bir üst sınırın belirlenmesini, gelenlerin Hıristiyan-Batı değerlerine saygı göstermesini savunan Seehofer, “Almanya Almanya kalacak” sloganını ileriye sürüyor.

Almanya Almanlarındır” şeklindeki ırkçı yaklaşımın yumuşatılmış hali olan “Almanya Almanya kalacak!‘ yaklaşımı, özünde kapıların sığınmacılara kapatılmasını içeriyor.

Keza sığınmacılar üzerinden ırkçı AfD’nin yaptığı propagandanın etkili olması, SPD içerisinde de Merkel’e yönelik benzer tartışmaları gündeme getirmiş bulunuyor.

Merkel ise sınırların sığınmacılara açılması konusundaki politikasının doğru olduğunu ileri sürüyor ve bu konuda açıktan geri adım atmaya niyetli görünmüyor. Dahası, sığınmacılar konusunda AfD ile bir yarışa girilmesi durumunda herşeyin kontrolden çıkabileceğine dikkat çekiyor.

AfD NASIL DURDURULABİLİR?

Şubat 2013’te kurulan AfD bu aşamada Almanya’nın dokuz eyaletinde ve Avrupa Parlamentosu’nda temsil edilir duruma geldi. Öyle anlaşılıyor ki, önümüzdeki yıl yapılacak genel seçimlerde de yüzde 10’un üzerinde oy alacak. Bu aynı zamanda, sığınmacıların kitlesel halde Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşmaya başladığı 2015 yazından bu yana AfD’nin yükselişinin durdurulamadığı anlamına geliyor.

AfD’nin Doğu Almanya’daki eyaletlerde, hem de Sol Parti’den fazla oy alır hale gelmesi ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken başka önemli bir nokta. Ancak, seçim sonuçlarından sonra Sol Parti yöneticileri tarafından yapılan açıklamalarda, AfD’ye neden oy kaptırıldığına tam olarak açıklık getirilmiyor.

Açıktır ki; AfD’nin yükselişi ancak onun büyümesine neden olan konularda toplumu aydınlatma, ırkçılar tarafından sığınmacıların suistimal edilmemesi için güçlü bir mücadele yürütülmesi gerekiyor.

Bunu yapma potansiyelini taşıyan Sol Parti, daha atak bir şekilde AfD ve diğer sistem partilerine karşı mücadele yerine, SPD ile koalisyon ortaklığı kurmanın derdine düşmüş görünüyor. Halkın sorunlarına yoğunlaşma yerine matematiksel hesaplarla hükümet ortağı olmanın planları yapılıyor.

Bütün bunlardan ötürü, bugün sistem partileri ve basını tarafından sürdürülen yaklaşımla AfD’yi kısa sürede zayıflatma, giden oyları geri çevirme pek mümkün görünmüyor. Mücadele yerine AfD’nin söylemlerinin üstlenilmesi, onunla sığınmacılar ve göçmenlere karşı söylemde yarış öne çıkıyor. Bu da AfD’yi zayıflatma yerine güçlendirmeye devam edecektir.

AfD’nin güçlü şekilde Bundestag’a girmesi, Merkel’in koltuğunu gerçekten sallayacağı ortada. Yapılan kamuoyu araştırmaları CDU/CSU’nun önümüzdeki genel seçimlere oy kaybına uğrayacağı, buna rağmen seçimlerden birinci çıkacağı, SPD ile yeniden zorunlu olarak “Büyük Koalisyon” kuracağı anlamına geliyor. Bu da sistemin iki ana partisi CDU/CSU ve SPD’nin bir dönem daha iktidarda kalacağı demektir. Merkel’in siyasal ömrünün de en fazla 2021’e kadar süreceği görülüyor. Yani sistemin iki büyük partisi yıpranmaya, diğer partilerin ise güç toplamaya devam edecek.

Bütün bunlar emek, barış ve temel sosyal haklar konusunda diğer partilerden farklı bir söyleme sahip olan Sol Parti açısından büyük bir önem taşıyor. Yani sistem partilerinden kopan kitleler için buluşma noktası mı, yoksa tam anlamıyla bir sistem partisi mi olacak. Önümüzdeki dönem Almanya’da ibrenin aşırı sağdan (AfD) mı yoksa emekten mi yana olacağı asıl olarak toplum içinde artan korku ve endişeye kimin doğru ve inandırıcı yanıtlar vermesi belirleyecek. (YH)

Close