1 Kasım’da Türkiye’de yapılan erken genel seçimlerin sonuçları Almanya ve AB tarafından memnuniyetle karşılandı. Seçimlerden önce Türkiye ile AB arasında sığınmacıların engellenmesi yönünde varılan anlaşmanın hayata geçirilmesi AB açısından demokratik hak ve özgürlüklerden önce geliyor.
1 Kasım’dan sonra Avrupa’dan yapılan açıklamalara bakılırsa liderler tek başına hükümeti sanki kendileri kuracakmış gibi sevindiler. Pek de haksız sayılmazlar.
Zira, başta AB Komisyonu’nun ilgili üyeleri ve Almanya olmak üzere, pek çok AB üyesi ülke, 7 Haziran sonrasına benzer bir tablonun oluşmaması için tek seçeneğin AKP’nin salt çoğunlukla hükümet kurmasından yana oldukları mesajını vermişlerdi. Buna rağmen salt çoğunluğun çok üzerinde vekil çıkarılmasına doğrusunu sorarsanız bu mesajı verenler de şaşırdı. Bu kadar açık ara onlara da sürpriz oldu…
NASIL KARŞILANDI
1 Kasım’dan bu yana Alman basınında yazılanları, hükümet ve diğer partiler tarafından yapılan açıklamaları, gösterilen tepkileri iki grupta toplamak mümkün.
Birinci grupta, AB’nin ve Almanya’nın çıkarları gereğince istikrarlı bir hükümetin kurulmasında duyulan memnunluk göze çarpıyor. İktidar ortağı Hıristiyan Demokratlar ve Sosyal Demokratlardan yapılan açıklamaların özeti “sandıktan güven ve istikrar çıktı”dan ibaret. Erdoğan ve partisine yönelik eleştiriler neredeyse hiç dillendirilmedi.
İkinci grupta ise seçim sonuçlarını “Türkiye için kara bir gün” olarak değerlendirenler yer alıyor. Muhalefet partileri Yeşiller ve Sol Parti başta olmak üzere pek çok kesim ve çevre, sonuçların Erdoğan’ın otoriter sistem kurmasında önemli bir basamak olacağına dikkat çekerek, Merkel’e bu plana destek vermemesi çağrıları yapıldı. Hatta, Türkiye ile ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesini isteyenler de oldu.
KORKUNUN MEYVELERİ TOPLANDI
Belirtmek gerekiyor ki; Alman basınında AKP’nin tek başına açık arayla hükümet kurmasının “Türkiye demokrasisi için tehlike” olduğuna dair haber ve analizler daha yoğundu. Özellikle gazete ve televizyonların Türkiye’deki temsilcileri, Erdoğan’ın ülkeyi otoriter sisteme doğru götürmeye çalıştığını net olarak ifade ettiler. Türkiye’de yaşayan ve gelişmelere objektif bakabilenler doğal olarak bu sonuca kolay bir şekilde varabiliyor.
Örneğin Süddeutsche Zeitung’dan Mike Szymanski, dün yazdığı yorum yazısına “Erdoğan korkunun meyvelerini topladı” başlığını koyduktan sonra şu değerlendirmede bulunuyor: “Aslında ülkeyi kendi özel mülkiyeti gören Erdoğan yeniden egemenliğini kurdu. Nasıl bir politikadır ki, eleştirenlerin savcılar ve sokakta öfkeli kalabalıklar tarafından takip edildiği bir ortamda çoğunluğu sağlayabiliyor?” diye sorarak şaşkınlığını gizlemiyor.
Tek başına yeniden hükümet olmayı başaran Erdoğan’ın kendisine karşı çıkan bütün toplumsal kesimleri baskı altına alarak, daha otoriter, baskıcı bir sistem kurmaya çalışacağı artık sır değil. Bütün bunlar sözde demokrasi ve insan haklarından yana görünen AB ve Avrupa ülkeleri, bugün aldıkları tavırla, belirledikleri politikayla açıktan Erdoğan’ın tek başına istediği sistemi kurmasına destek verdikleri anlamına geliyor. Hem de tehlikenin farkında oldukları halde… Peki AB bunu neden yapıyor?
Elbette kısa, orta ve uzun vadeli çıkarlarının ancak Erdoğan ve partisinin iktidarda olmasıyla hayat bulacağını bildikleri için… Bunların başında son ayların en önemli konusu “sığınmacı krizi” yer alıyor. Sığınmacıların Avrupa’ya ulaşmasını istemeyen bütün kesimler AKP’nin tek başına iktidar olmasından memnun. Zira, daha önce varılan anlaşmanın ancak bu parti tarafından hayata geçirilebileceği açıkça ifade ediliyor. Yani varsa yoksa hangi hükümetin Türkiye’yi sığınmacılar için “tampon bölge” yapacağı…
Keza, Türkiye’de iş yapan Alman ve diğer Avrupalı tekeller de “istikrarlı bir hükümetten” yana. Bu nedenle öncelik demokrasi, insan hakları, basın özgürlüğünde değil, tekellerin kasasına girecek parada…
Bugünkü koşullarda AKP’nin bunları hakkıyla yapacağından şüphe edilmiyor.
SEÇİM SONUÇLARI ERDOĞAN’IN ELİNİ GÜÇLENDİRDİ
Ne var ki, seçimlerden güçlü çıkan Erdoğan’ın bundan sonra AB karşısında daha sıkı pazarlıklar yapacağı, kendi hedeflerine varmak için seçim sonuçlarını da bir baskı unsuru olarak kullanmaya başlayacağı bugünden görülüyor. “Sığınmacı krizi” konusunda tek seçenekleri Türkiye’yle iyi geçinmek olduğundan hareket eden AB ve üye ülkeleri bazı konularda önemli tavizler vermek zorunda kalacak gibi görünüyor. Özetle, gerileme döneminde Erdoğan’a eleştiri oklarını yönelten AB ve üye ülkeler, seçimlerle birlikte AKP ile iyi geçinmek ve Türkiye’deki ekonomik ve siyasi çıkarlarını bu parti üzerinden hayata geçirmek için yeniden pozisyon almış ve önümüzdeki dönemi böyle götürecekler gibi görünüyor.
Ancak Avrupa halkları ve Avrupa’da yaşayan emek ve demokrasiden yana Türkiye kökenli göçmenler ise, Türkiye’deki emek, barış ve demokrasi güçleriyle dayanışmayı büyüterek sürdürmeye devam edecektir.
Çünkü Avrupa’da sadece Erdoğan’ın otoriter düzen kurma çabalarına destek veren gericiler yok, buna karşı çıkanlar da çok… (YH)
Erdoğan kaos çizgisine devam ediyor
Jürgen GOTTSCHLICH
Taz
AKP’nin korku yayarak sürdürdüğü seçim kampanyası başarılı oldu. Yeni hükümetin barışa geri dönmesi için hiçbir neden yok. Recep Tayyip Erdoğan geri geldi, muhalefet dağıtıldı. AKP’nin seçim zaferi sonrası başkanın taraftarları kutlamalar yaparken karşıtları şokta. Tüm anketler AKP’nin Mecliste çoğunluğu elde etmekten çok uzak olduğunu söylerken böyle bir şey nasıl olabildi?
Bu sorunun cevabını vermek uzun süre alacak. İlkin anketçi kurumların kendilerine neden bu kadar yanlış tahminlerde bulunduklarını sormaları gerekiyor. Gerçek olan ise AKP’nin korku yayarak sürdürdüğü seçim kampanyasının başarılı olduğu.
AKP’nin kışkırttığı kaos, paradoksal olarak, çoğunluğun kaosa son vermesi için onu görevlendirmesiyle sonuçlandı. Ortamı zehirleyen AKP, şimdi artık sükuneti sağlayacak. İki yıl içinde art arda yapılan seçimlerin stresinden olsa gerek halk Erdoğan’a ne istiyorsa verip kurtulmayı tercih etti. Bu zafer, tarihi bir zafer. Bu nedenle de Erdoğan’ın “Yeni Türkiye’si” durdurulabilecek gibi değil. Başkanlık sistemi de er ya da geç gelecek.
AKP için başarılı bu sonuçta, en çok muhalefetin bir alternatif sunamaması rol oynadı. En azından, AKP’siz bir hükümetin kurulamayacak olduğu bilinmekteydi. Sosyal Demokrat CHP, Kürt-Sol partisi HDP ve aşırı milliyetçi MHP’nin bir araya gelip hükümet kurması imkansızdı. MHP, Kürtlerle ve PKK’yle savaş istediğinden HDP ile bir araya gelemezdi, CHP ve HDP ise ancak Almanya’da SPD-Yeşiller‘in gücüne sahipti. AKP, CDU’nun rolünü oynamaktaydı, yani AKP’siz bir hükümet kurulamıyordu.
Bu seçimlerde de AKP çoğunluğu elde edemeseydi tek alternatif CHP ile bir koalisyon yapılmasıydı. Bunu da AKP’nin gerçek şefi olan Erdoğan istemediğinden gerçekleşmesi imkansızdı. Bu da halk için yeniden stres, yeniden kaos ve yeniden terör anlamına gelmekteydi. İşte halk bu korkuyla AKP’yi seçti.
AKP’nin başarısıyla şimdilik, Kürt bölgeleri dışında, ülkeye mezarlık sessizliği çökecek. Kürt illerindeki savaş ise devam edecek. Erdoğan seçimlerden önce tek terörist kalmayıncaya kadar terörle mücadele edileceğini açıkladı ve seçmen bu açıklamayı ödüllendirdi. Bu nedenle Erdoğan ve yeni hükümetin barışa geri dönmesine hiçbir neden yok.
(Çeviren: Semra Çelik)