Written by 11:51 Allgemein

Mücadele sonuç veriyor

6 Mayıs’ta Fransa ve Yunanistan’da yapılan seçimler Avrupa açısından adeta bir dönüm noktası oldu. Bir süredir AB’nin dayattığı politikalara karşı verilen mücadele her iki ülkedeki seçim sonuçlarında etkili oldu. Emekçi halklara acı reçeteler dayatanlar ve AB-IMF-AMB troikası ağır yenilgi aldı. Emekten yana halkçı partiler seçimlerden güçlenerek çıktı.

 

YÜCEL ÖZDEMİR

 

6 Mayıs günü Fransa ve Yunanistan’da yapılan seçimlerden, yıllardır halka acı reçeteler dayatan, uluslararası sermayenin ve onun kurumlarının hazırladığı programları olduğu gibi kabul eden, yabancı düşmanı ve militarist politikaları savunanlar ağır bir yenilgiyle çıktı. Bu durum, her iki ülkede de krizin faturasının halka kesilmesine karşı çıkan partilerin güçlenmesine yol açarken, geleneksel partilerin ve akımlar önemli ölçüde güç kaybetti. Bu tablonun önümüzdeki dönemde diğer Avrupa ülkelerinde de ortaya çıkması kuvvetle muhtemel görünüyor.

Hem Yunanistan hem de Fransa’daki seçimlerin sonuçlarında hiç kuşku yok ki son iki yıldır AB tarafından borç krizi içinde olan ülkelere dayatılan programlar ve bunların yol açtığı sorunlar büyük rol oynadı. Bu, özellikle borç krizinin en tahripkar şekilde yaşandığı Yunanistan’da kendisini gösterdi. Almanya-Fransa merkezli olarak ülkeye dayatılan “tasarruf paketleri”nin onbinlerce insanı işinden ettiği, yoksulluğun ve sefaletin pençesine ittiği, kamu mallarının kelepir fiyatına satışa çıkarıldığı Yunanistan’da bu politikalara karşı çıkan üç sol partinin (Siriza, KKE ve Demokratik Sol) almış olduğu oy oranı (yüzde 31.4) oldukça önemli. 11 milyonluk ülkede her üç seçmenden birisinin AB, IMF dayatmalarını reddeden partilere destek vermesi dikkat çekiyor.

 

İŞBİRLİKÇİLERİN HEZİMETİ

Denilebilir ki, Yunanistan’da ilk kez emekten yana partiler, bir genel seçimden bu denli güçlü çıkıyor; emekçileri yedeklemeye çalışan, işbirlikçi sosyal demokrat ‚Panhelen Sosyalist Hareketi‘ (PASOK) ise ilk kez bu denli zayıflıyor. PASOK’un durumu aynı zamanda Avrupa genelinde bir süredir gerileme süreci içerisinde bulunan sosyal demokrat partilerin en dip halini yansıtıyor. 2009’da seçimlerden yüzde 43.9 ile birinci çıkan PASOK, son seçimlerde yüzde 13.2 oy aldı ve sadece 41 milletvekili çıkarabildi. Bu da AB-IMF-AMB troikasını dayattığı politikaları itirazsız hayata geçiren ve bunları savunan sözde sol bir partiye Yunanistan’da artık ihtiyaç olmadığını gösteriyor.

Sosyal demokrat partilerin oy kaybettiği, çöktüğü yerlerde genellikle halkçı, ilerici partiler güçleniyor, öne çıkıyor. Yunanistan örneğinde olanlar bunu bir kez daha gösteriyor.

En önemlisi de uluslararası kurumlar ve tekeller tarafından işbaşına getirilen teknokrat hükümetin yerine konacak istikrarlı bir hükümet ve çoğunluk da artık bulunmuyor. Bu nedenle seçimden hemen sonra erken seçim senaryoları ortaya atılmaya başlandı ve hükümet kurulma şansı pek az olan ülkede ufukta yeni bir seçim görünüyor.

 

SOKAKTAKİ MÜCADELE PARLAMENTOYA TAŞINDI

AB, IMF ve Avrupa Merkez Bankası’nın dayattığı politikaların Yunan halkını borç krizinden çıkarma yerine daha fazla borçlandırdığını, bu nedenle aralarında AB ve Euro Bölgesi’nden çıkmanın da olduğu değişik politikaları savunan sol güçler uzunca bir süredir sokakta verdikleri mücadeleyi, 6 Mayıs’ta parlamentoda edindikleri mevzilerle perçinleşmiş ve bir adım daha ileriye taşımışlardır.

Dolayısıyla, Yunanistan’da AB’nin dayattığı politikalara karşı mücadele üzerinden gelişen toplumsal muhalefetin seçim sonrasında daha etkili hale gelme imkanları çoğalmış görünüyor.

 

FRANSA’DA SOL CEPHE’NİN YÜKSELİŞİ

Benzer bir durumu Fransa açısından da söylemek mümkündür. Emekten yana güçlerin ‚Sol Cephe‘ adı altında bir araya gelerek sürdürmüş olduğu mücadele 22 Nisan’da yapılan cumhurbaşkanlığının birinci turunda kendisini yüzde 11.9’luk bir oyla somutladı. Neoliberal politikalara, yabancı düşmanlığına, işgallere ve AB tarafından başta Yunanistan gibi borç krizi içinde olan ülkelere ve emekçilere dayatılan politikalara karşı sürdürülen mücadele Fransız halkı içinde önemli bir yankı buldu.

Denilebilir ki, Sol Cephe, bu taleplerle ortaya çıkıp önemli bir çıkış yapmamış olsaydı, 6 Mayıs’ta cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Sosyalist Parti adayı François Hollende de bazı talepleri bu denli net bir şekilde ortaya koymaz, arkasında durmazdı. Bu nedenle, Sarkozy’nin devrilmesi, 17 yıllık Guallist geleneğin kaybetmesinin arkasında da sol güçlerin vermiş olduğu mücadelenin önemli bir rolü bulunuyor.

Bu nedenle, Hollande’nin siyasi ömrü asıl olarak seçim meydanlarında söylediklerini yerine getirip getirmemekle yakından ilgili görünüyor. AB’nin geleceği açısından önem arz eden Mali Disiplin Paktı başta olmak üzere Fransız emekçilerine verdiği sözleri yenine getirmezse, beş yıl sonraki seçimlerde partisinin sonunun PASOK gibi olması kaçınılmazdır.

 

SONUÇLAR AB’Yİ NASIL ETKİLEYECEK

Her iki ülkedeki seçim sonuçları ve diğer ülkelerde sürmekte olan mücadeleler, AB genelinde Brüksel’den dayatılan politikalara tepkilerin kıta genelinde genişlediğini ortaya koyuyor. Bu nedenle, AB’nin egemen güçleri bundan sonra nasıl bir politika izleyecekleri açısından önem arz ediyor.

Seçimlerden sonra değişik ülkelerin liderleri tarafından yapılan açıklamalara bakılırsa, halkın ve küçük ülkelerin tepkisini bu denli çeken bir AB yerine, aynı uygulamaları daha yumuşak geçişlerle hayata geçirileceği bir AB modeli önerilmektedir. Bu da, bugüne kadar Merkel ve Sarkozy tarafından izlene politikanın iflas ettiği anlamına geliyor. Bu açıdan bakıldığında seçimlerden çıkan sonuçlar, halkların, emekçilerin dikkate alınmadan yapılmak istenen dizaynın önemli bir darbe aldığı son seçimlerle görülmüştür.

 

 

YENİ BİR EMEKÇİ HAREKETİ GELİYOR

Fransa ve Yunanistan’daki cumhurbaşkanlığı ve erken genel seçimler, İngiltere’deki yerel seçimler ve İspanya, İtalya, Portekiz’deki grev ve direnişler, Romanya’dan Hollanda’ya peşpeşe yaşanan hükümet krizleri vb. Avrupa kıtasında bir süreden beridir geniş kitleler içerisinde biriken öfke ve hoşnutsuzluğun siyasal alandaki yansımaları olarak kendini gösteriyor. Bir süre öncesine kadar milliyetçi ve İslam karşıtı popülist siyasi hareketlerin ivme kazandığı Avrupa’da rüzgar şimdi soldan, emekçilerin ve halkın taleplerini savuunan siyasi hareketlerden yana esmekte.

İçinde bulunduğumuz süreç, geniş kitleler arasında yerleşik partilere ve onların ayakta tutmaya çalıştığı düzene karşı güvensizlik, hoşnutsuzluk ve öfke dönem olarak dikkat çekiyor.

Burada önemli olan bu tepkilerin hangi kanala akacağı; şu ya da bu burjuva partisine mi yedekleneceği, yoksa emek ve halk hareketine mi hizmet edeceğidir. (YH)

 

 

KUTU

 

 

KUTU

ALMANYA İLE İLİŞKİLER NASIL OLACAK?

 

François Hollande’nin Fransa cumhurbaşkanlığına seçilmesi sadece Sarkozy ve onu destekleyen güçlere değil aynı zamanda seçimlerden önce açık bir şekilde Sarkozy’e destek veren Almanya Başbakanı Angela Merkel’e bir yanıt oldu. Bu nedenle, Fransa’daki seçim sonuçlarının Almanya-Fransa ilişkilerini nasıl etkileyeceği Alman basınında üzerinde en çok durulan nokta oluşturuyor. Seçim akşamında Hollande’yi Berlin’e davet eden Merkel, daha önce Sarkozy ile birlikte AB için alınan kararların olduğu gibi devam etmesi yönünde teklifte bulunması bekleniyor. Ancak, seçim meydanlarında açık bir şekilde Merkel-Sarkozy ikilisi tarafından alınan kararlara karşı çıkan Hollande’nin AB’deki bütçe açığının giderilmesi için daha çok kurtarma fonlarına ayrılan paraları işyeri yaratmak için yatırıma dönüştürülmesinde ısrar etmesi bekleniyor.

Hollande döneminde Alman-Fransız ilişkileri ve ittifakında ciddi bir değişimin olması beklenmiyor. Ancak sonuçlar, önümüzdeki yıl Almanya’da yapılacak genel seçimler için de bir mesaj niteliğinde. (YH)

 

Close