Written by 12:27 KÜLTÜR

Nazi propagandasında savaş ve işçiler: Öngörülmüş felaket

 

Ercüment AKDENİZ
Münih

Sizler fakat, geldiğinde vakit
İnsan insanın yardımcısı olduğu
Zaman.
Hatırlayın
Hoşgörüyle bizi.

Bizden Sonra Doğanlara” şiirinde böyle sesleniyordu Bertolt Brecht. Onun yaşadığı çağ gerçekten karanlık bir çağdı ve onun şiirleri, sadece kendi çağını değil, geleceğin çocuklarını da faşizme karşı uyarıyordu.

Brecht’in yaptığını Alman Ressam Georg Sholz başka bir açıdan yaptı ve tablolarında sadece olan biteni değil gelmekte olanı da anlattı. Bu yazıda Sholz’un faşizmi öngören çarpıcı bir tablosundan yola çıkarak Dachau Toplama Kampında sonlanacak ilginç bir tarih yolculuğuna çıkacağız. Afişler, resimler ve fotoğraflar ise ziyaret duraklarımız olacak.

SAVAŞÇILAR DERNEĞİ

Nazizmin köklerinin nerelere uzandığını anlamak için, Georg Sholz’ün o eşsiz tablosuyla muhakkak tanışmak gerek. Usta ressamın “Savaşçılar Derneği” adını taşıyan tablosu, “1920’lerde Karlsruhe” başlıklı sergide yer aldı.

Scholz, tabloyu 1922 yılında tamamladı. O vakit, Hitler henüz iktidarda değildi. Fakat Almanya’yı yükselişe, Silezya’yı kurtuluşa çağıran burjuvaların yakasında Hitler’den önce de gamalı haç vardı! Tabloya dikkatli bakan okur bunu rahatlıkla görecektir. Geri kalmış ve eski kafalı imparatorluk, fabrikalarına savaş bayrağı asmış burjuvalar tarafından ittifaka çağrılıyordu. Bu tabloda anlatılan; yaklaşmakta olan bir bela, bir felaketti! Tabloya imzasını atan ressamın görevi sadece o gün olanı biteni yansıtmak değil, esas olarak yaklaşmakta olan belayı resmetmekti! Çünkü milliyetçi zehirle filizlenen gamalı haç, hem Almanya’ya hem de Alman işçilerine büyük bir felaket yaşatacaktı.

ALMAN ORDULARINA HANÇERİ KİM SAPLADI?

Alman Milliyetçi Halk Partisi, 7 Aralık 1924’te gerçekleşecek seçimler için ilginç bir afiş hazırlamıştı. Afiş, “Dünya Savaşı’nda Alman ordularına hançeri kim sapladı?” diye soruyor ve açıkça sosyal demokratları suçluyordu.

Gerici propaganda, Sosyal Demokrat Partinin Genel Sekreteri Albert Vater’in 1918 devriminde söylediği iddia edilen şu sözlerini kendine hedef seçmişti:

Cepheye giden askerlerimizin firar etmelerini, askerden kaçmalarını sağladık. Askerden kaçanları örgütledik, onlara sahte kimlikler verdik, para ve imzasız bildiriler verdik. Bu insanları dört yana, cephedeki askerleri caydırmaları ve cephenin direncini kırmaları için gönderdik…”

Gerçekten de 2. Enternasyonal partilerinden farklı olarak sosyalistlerin bir bölümü 1. Dünya Savaşı’na -emperyalist ve haksız bir savaş olduğu için- karşı çıkmışlar ve cephedeki askerleri barışa çağıran bildiriler dağıtmışlardı. Fakat bu tutumun, milliyetçilerin iddia ettiği gibi, bir bütün olarak SPD’de vücut bulması imkansızdı. Buna rağmen milliyetçiler yalana başvurdular ve tüm sosyal demokratları/sosyalistleri milli savaşta orduyu arkadan hançerlemekle suçladılar.

Milliyetçiler, Alman halkının 7 Aralık’ta yapılacak seçimlerde ikinci kez hançerleneceğini söylüyordu. Bunun önüne geçilmesinin yegane yolu ise seçimlerde Alman milliyetçi partisini seçmekti!

Oysaki Albert Vater çoktan ölmüştü ve yukarıda yazılanları söylediğine dair kesin bir belge yoktu. Yaygın kanı ise milliyetçi ve sağcılar tarafından tarihin bilinçli olarak çarpıtıldığıydı. Bütün dert, 1. Dünya Savaşı’nda alınan yenilginin faturasını sosyal demokratlara ve komünistlere kesmekti. Sistemli olarak gündemde tutulan bu propaganda, işçiler ve diğer toplum kesimleri üzerinde giderek etkisini arttırdı. Bu söylemler, sonraki yıllarda nasyonal sosyalizmin yükselmesinde de rol oynamıştı.

DEMOKRASİ DÜŞMANLARI

Tarihin ne tuhaf bir cilvesidir ki; Eylül 1930 seçimlerine gelindiğinde, bu kez sosyal demokratların afişi benzer bir atraksiyon yapıyordu. Sosyal demokratlar, Nazi partisiyle yarışmak için sağ kulvara geçmişti!

Demokrasinin düşmanı bunlar!” diye bağıran afiş, faşistlerle komünistleri aynı kefeye koyuyor ve her ikisinin arkasına, miğfer takmış bir kafatası yerleştiriyordu!

Savurun!” diyordu afiş ve komünistlerle faşistleri aynı karede göstererek işçilere ve Alman halkına “Uzaklaştırın, Aşın bunları!” diye çağrı yapıyordu. Nihayet sosyal demokratlar da çözüm için sandığı işaret ediyor ve komünistlerle faşistlere karşı “1. listeyi seçin” diyordu.

SON UMUT HİTLER!

Nisan 1932 seçimlerine gelindiğinde, uzun süredir kapitalist bunalım ve buhranın girdabında çırpınıp durmuş olan Alman proletaryası bu kez çok güçlü bir biçimde faşist NSDAP’nin kollarına itiliyordu. Hitler ve onun propaganda ekibi, okun ucuna sosyal demokratları koymuştu ve her defasında onların icraatını Marksistlerle özdeşleştirerek komünistlere vuruyordu. Örneğin Nasyonal sosyalistler (yani faşistler) yayımladıkları bir afişte, Marksizmi kapitalizmin kurtarıcı bir meleği olarak resmedebiliyor ve göbekli burjuvanın elini tutmuş bu ucube meleğin şapkasına da SPD yazısını kondurabiliyordu. Bir diğer afişte resmedilen mutsuz ve umutsuz işçilere ise nasyonal sosyalistler şöyle sesleniyordu: “Son umudumuz Hitler!”

1921-1932 yılları boyunca Alman İmparatorluğu’nda işsizlik grafiği sürekli yükselmişti. Ve krizden sadece devrimler değil bu kez işçi sınıfını pençesine alan faşist bir hareket yükselmişti.

DACHAU’NUN KÖLELERİ

Hitlerin seçim zaferi, büyük hızla gelişen bir sürek avını da beraberinde getirmişti. Hak arayan işçiler, mücadeleci sendikacılar ve komünistler toplama kamplarına gönderildiğinde buralar henüz sadece birer “cezaevi” statüsündeydi. “Toplanan” sayılar kabardıkça kamplar hem büyüdü hem çoğaldı. Komünistler, değişik ülkelerden getirilen savaş tutsakları, sosyal demokratlar ve nihayet Yahudiler de toplanmaya başlandığında sayı milyonlara ulaşmıştı. Münih yakınlarında bulunan ve bugün artık bir müzeye dönüşmüş olan Dachau Toplama Kampı da bunlardan biriydi.

Bugün hâlâ kampın içinde sergilenmekte olan fotoğraflar, milliyetçi hayallerle savaşa/faşizme sürüklenmiş işçilerin zaman içinde ne hale düşürüldüklerinin de çarpıcı birer belgesi niteliğinde. Fotoğraflarda da görüldüğü üzere Dachau’ya getirilen ve buranın sonrasında nasıl bir vahşet merkezine dönüşeceğinden habersiz olan ilk tutukluların o tekin hali gerçekten incelenmeye değer. Sonrasında kamptan kurtarılan ve bir deri bir kemik kalmış insanların yüzlerindeki dehşet ifadesini görmek de öyle.

Tıpkı diğer kamplarda olduğu gibi Dachau’nun kapısına da “Çalışmak Özgürleştirir” yazısının kondurulması boşuna değil. Çünkü faşizm için de esas olan; yoğun emek sömürüsüyle birlikte kapitalistlerin zenginleşmesiydi. Dachau’da hâlâ sergilenen biblo ve tabaklar ise, porselen fabrikasına götürülüp orada zorla çalıştırılmış olan kamp işçilerinden kalan son kanıtlar.

Nazi kamplarında çalışmak işçileri özgürleştirecektir; çalışmaya ayak direyenler ise tezgahta sopalanarak “ıslah” edilecektir! Çalışmaktan pili bitmiş ya da infaz edilmiş emekçileri ise krematoryumlar beklemektedir. Ama insan yakan o fırınlar sadece Hitler’in birer eseri değildir. Zira kamplara armağan edilen fırınların üzerindeki tabelalarda Almanya’nın en güzide metal ve tuğla şirketlerinin adı yazılıdır. Bununla birlikte Quandt Ailesi, BMW, Audi, Volkswagen, Bertelsmann, Oetker, Krupp, Degussa, Flich& Deutsche Bank, Bayer, BASF ve IG- Farben gibi birçok Alman tekeli de o dönemde, zorla tutsak çalıştıran firmalar arasına adını yazdırmıştır.

Tıpkı Dachau’da olduğu gibi faşizmin bütün toplama kamplarında ve bir bütün olarak bütün Almanya’da, Georg Sholz’un ta 1922’de haber verdiği o büyük felaket yaşanacaktır.

Çeviri desteğinden dolayı Sevinç Sönmez’e teşekkürler…

Close