Written by 10:59 uncategorized

‚Nereye ait olduğumu biliyordum‘

Tiyatro oyuncusu, sendikacı, antifaşist kimliğiyle tanınan Rolf Becker 80 yaşına girdi. Doğum günü …

rolf
Tiyatro oyuncusu, sendikacı, antifaşist Rolf Becker geçen hafta 80 yaşına girdi. Doğum günü vesilesiyle Junge Welt gazetesinde Stefan Huth tarafından yapılan söyleşiyi okurlarımıza sunuyor ve Rolf Becker’e ‚iyi ki doğdun!‘ diyoruz…
Leipzig’te doğdunuz, Schleswig Holstein’deki bir köyde büyüdünüz ve Bremen’de liseye gittiniz. Bu kadar kısa süre içinde oradan oraya gitmenizin nedeni neydi?
Babam askerdi. Birinci Dünya Savaşı’ndan subay olarak döndü, memur olarak çalıştı, dünya ekonomik krizine bağlı olarak işsiz kaldı. NSDAP’nin 1933’te iktidara gelmesi sonrası kısa süre parti üyesi oldu. Sonra da Hitler ordusuna alındı. O garnizondan o garnizona göndrilmesi nedeniyle Leipzig, Halle, Stettin’e taşındılar. Schleswig Holstein’ı ise babama göre çok ileri görüşlü olan dedeme borçluyuz. Dedem, USPD’liydi ve daha 20’li yıllarda ‚Almanya’nın göbeğinden kaçalım, burası kriz bölgesi olacak!‘ uyarısında bulunmuştu. Schleswig Holstein’de küçük bir çiftlik aldı ve savaş başlar başlamaz annemlere ‚çocukları buraya gönderin‘ dedi. Böylece 1939’dan itibaren Osterstedt’teki küçük bir köyde yaşadım, orada okula başladım ve savaşın bitişini de orada gördüm. 1946’da Bremen’de yabancı bir ailenin yanına ‚pansiyona‘ verildim ve Humanist Altes Gymnasium’da okumaya başladım. Babamın böyle bir miras hakkı vardı. 1943 yılında general olmak üzereyken bir Rus el bombasıyla ölen babamın 20 Temmuz suikastını yapanlarla ilişkisi vardı ve ve bu benim Humanist Altes Gymnasium’da okumamı sağlamıştı.
Ama daha önce de belirttiğiniz gibi ailenizde başka bir politik çizgi de mevcuttu.
Evet annemin babası sol düşünceye sahipti. Bremen Konseyler Cumhuriyeti’nin savunmasına katılmıştı, karşı tarafta ise babam Gerstenberg Tugayı içinde ‚isyancıları‘ bastırmaya çalışıyordu.

BAZI ŞEYLERİN FARKINDAYDIM

Kelimenin tam anlamıyla barikatın iki tarafında birbirlerine karşı savaşmışlar.
Bremen Huchting’de hala var olan ‚Storchennest‘ lokalindeydi. Semtin köprüsü üzerinde Bremen Konseyler Cumhuriyeti’nin barikatları vardı. Gerstenbegliler saldırmak için batıdan geldiler. Babam bu sırada sırtından bir el bombasıyla yaralandı. dedem onunla alay ediyordu: ‚Nerenden yaralandın? Sırtından, çünkü kaçıyordun!‘ 1943’te büyük bir kavga olmuştu. Babamın son tatiliydi ve ben henüz 8 yaşındaydım…
Politik tavrınızı belirlemenizde oldukça önemli olduğunu düşünerek hatırladığınız bir olay var mı?
Tabi ki 8-10 yaşında bir çocuk olarak dönemin koşullarını fark edemiyordum. Ama çelişkileri yakalıyordum. Büyük babam, gizli gizli BBC ve Moskova Radyosu dinliyordu. Sonra bize Nazilerin yaydıkları zafer haberleriyle İngiltere ve Moskova’dan yayılan haberler arasındaki çelişkileri anlatıyordu. Ancak düşman radyoları dinlemek ölüm cezası anlamına geldiğinden herşey gizli kalmak zorundaydı, okulda arkadaşlarıma bile anlatamıyordum. Kendi kendime hangisinin haklı olduğunu araştırıyor, hangisinin doğru haber verdiğini bekleyerek anlayacağımı düşünüyordum. Çok dikkatli olmamız gerektiğini, haksızlıklara ses çıkarmamızın tehlikeli olduğunu öğrenmiştik. Örneğin annem, köydeki Rus tutsaklara kötü muamele edilmesine karşı çıkmış ve anında Gestapo tarafından gözaltına alınmıştı. Babam yüksek dereceli subay olduğu için annemi bir iki gün sonra serbest bırakıldı. Babam; ‚Eğer biz burada onlara kötü muamele edersek orada da bize kötü muamale ederler!‘ gerekçesiyle annemin serbest bırakılmasını sağlamıştı.
Savaşın bitişine dair ne hatırlıyorsunuz?
Evet, İngiliz tankları 1,5 kilometre öteden görünmeye başlamıştı. Dışarıdaydık, Volkssturm tarafından harekete geçirilmiş şekilde bekliyorduk. Silahlar, el bombaları hazırdı. Köyde 60-100 kişilik bir tümen vardı. Komutan silahlarınızı sokağa bırakın emri verdiğinde köy tümeni komutanı karşı çıktı. Bölge komutanı ona yaklaştı, suratına birkaç tokat attı ve adamın ağlayarak uzaklaştığını gördük. Sonra bölge komutanı teslim bayrağıyla tanklara doğru yürüdü. . İngiliz askerleri onu kontrol ettiler, Alman askerleri kamyonla Lütjenburg’a götürüldüler. Tek kurşun sıkılmadı. Köy sağ salim kurtarıldı.
DAHA GÜZEL BİR DÜNYA İÇİN SANAT

Liseyi bitirdikten sonra Bremen’de iki sömester edebiyat okudunuz sonra oyunculuk eğitimi almak için Münih’teki Otto-Falckenberg Okulu’na gittiniz. Bu değişikliğin nedeni ne?

– Bunun iki nedeni var. Birincisi, lisedeki üst tabaka çocukları ve güya Nazilikten ‚kurtarılmış‘ öğretmenlerle sorunlar yaşadım. Oyunlarına gide gide Bremen Tiyatrosu görevlileri ve sergi salonu ve müzisyenlerle bağlantı kurdum, bu benim kurtuluşum oldu. Liseyi bitirdiğim yıl olan 1955’ten birkaç yıl önce tiyatro ile ilgileneceğimi fark ettim. Bir de sanat sayesinde yaşananların bir daha tekrarlanmayacağı daha güzel bir dünya kurulmasına katkı sunabileceğime inanıyordum.  Orada tiyatro müdürü olan Heinz Hilbert’e yakın olabilmek için Göttingen’de göstermelik bir öğrenime başladım. Onun sayesinde ve yardımıyla 1956’da Otto-Falckenberg-Schule’ye başvurdum. Ailem karşı çıktı, öğrenimimi kendim finanse ettim. Orada Brecht’in oyunlarında rol aldım. Ernst Seitgen sayesinde Brecht’in tüm oyunlarının provalarını izleme olanağım oldu. 60’lı yılların ikinci yarısında Almanya’da öğrenci hareketi başladı ve bu sanata da politik bir içerik kazandırdı. Çok sayıda politik oyun sergilendi, büyük tepkiler ve destek aldık. Pop müzik politik içerikli oldu. Beatles, Rolling Stones çıktı. Normalde politik gelişmeler kültürü belirler ama bazen de tersi olabiliyor. Heine’nin dediği gibi; ‚Aynı önce şimşek çakıp sonra gök gürültüsü duyulduğu gibi önce düşünce sonra oluşup eylem ortaya çıkabiliyor. 68’lerde tiyatro da öyleydi. Sahnede her soruna el atmıştık; kadın erkek eşitliğinden, eşcinselliğe ve İrlanda Kurtuluş Hareketi’ne kadar…

Sendika üyeliğiniz ise daha eskilere dayanıyor…

– Evet, tiyatroda ilk görevlendirildiğim 1958 yılında sendika üyesi oldum. Ben ve arkadaşlarım politik ve toplumsal düzeyde olan biteni ilgiyle izliyorduk ancak öğrenci hareketinin güçlü olmasına bağlı olarak bazı entelektüellerde var olan işçi hareketinin öğrenci hareketine tabi olması fikrine çekinceli yaklaşıyorduk. Sendikacılar olarak bunu az biraz kendini beğenmişlik olarak değerlendiriyorduk. Buna bir örnek vermek isterim: 1969’da Bremen’de çok güçlü bir öğrenci hareketi vardı. Otobüs- tramvay biletlerine zam yapılmasına karşı bir eylem başladı. Şehir merkezi işgal edildi, trafik durdu. Sendikacılar olarak Klöckner- şimdiki Stahlwerke ile iyi bir ilişkimiz vardı. İşçilerden yardım istedik. 6 bin işçinin çalıştığı Klöckner’den yaklaşık 2 bin işçi öğrencilere destek için yürüyüşe geçti. Daha işgal bölgesine 4 kilometre uzaktalarken polis arabasından zammın geri alındığı duyuruldu. Yani egemen sınıflar işçi ve öğrenci hareketinin birleştiğini fark edince hemen geri adım atıverdiler…

İŞTEN ATILMAM KURTULUŞUM OLDU

Bremen’de politik protestoları sahneye taşıdınız…

– 1968’de ‚Dilenci Öğrenci’yi oynadık. ‚Sadece bir dileğim var: Beni sev‘ şarkısı söylenirken düeti kestik ve 100 tiyatrocu sahneye çıkarak sıkı yönetim yasalarına karşı bir açıklamayı okuduk. Kapılar çarpıldı, salon ayağa kalktı. Bu bir skandaldı. Daha sonra tiyatro Juso’ların önderliğinde birkaç kez işgal edildi ve konuşmalar, tartışmalar yapıldı, pankartlar asıldı. Münih’te Peter Weiss’ın Vietnamdiskurs oyununu sergileyen Peter Stein’le bağlantı kurarak Vietkong için para topladık. Sınırı aşmıştık ve eyaletler bizimle mücadele için önlemler almaya başladı. Bremen’deki işimden 1969’da ‚karşılıklı anlaşma‘ ile ayrıldım. Anlaşmasaydım hemen işten atılacaktım.

Şimdilerde bir gerileme içindeyiz sanatta da… Bunu nasıl açıklıyorsunuz? Aslında koşullar politikleşmeye uygunken neden tabandan karşı bir kültür oluşturma çabaları yankı bulmuyor?

– Bu durum epey önceden başladı. Bir yandan meslek yasaklarıyla sanatçılar arasında korku yayıldı. Fark ettik ki, bugün başkalarının başına gelen yarın bizim de başımıza gelebilir. Daha sonra 1973’te petrol krizi yüksek işsizlik rakamları ve politik durumun sertleştirilmesiyle geldi.  1974’ten itibaren birkaç göstermelik eser dışında ilerici televizyon oyunları yayınlanmadı. Şimdiye kadar da bu devam ediyor. 80’li yıllarda özelleştirme furyası ile kamu televizyonları ile özel televizyonlar arasında rekabet başladı ve kamu televizyonları da seyirci kapmak adına dümdüz edildiler… Özelleştirme sayesinde rekabetin artacağı bunun da kaliteye olumlu yansıyacağını düşünenler vardı, tam tersi oldu. Eskilerdeki gibi kaliteli ve geniş kadrolu filmler çekilmeyince belli zamanlarda küçük bir sanatçı grubu öne çıkarıldı, onlarla iş yapıldı. Diğer sanatçılarda bir zamanlar abartılı olan özgüven hiç mi hiç kalmadı. Sanatçılar işlerini kaybetmemek için politik tavır almamayı yeğlediler. Hala politik duruşu net olan bir azınlık var ama biz biliyoruz ki doğruları görüp açıklama yapmayanların sayısının çok olduğunu düşünüyorum. Dünya çapında tanınmış Almanca konuşan sanatçı neredeyse hiç yok, Till Schweiger gibi yetenekli olmaktan çok uzak olan birkaç örnek ise abartılıyor. Bunun en belirgin örneği bazı sanatçıların kendini pazarlaması, burada herkesten söz etmiyorum, biliyorum ki çoğu bundan rahatsız. kapitalist sanatın temelini oluşturan pazarlama özel yaşama kadar genişliyor.

KAPİTALİZMİN PROPAGANDASINA ALET OLMAYACAĞIM

Bu durum sanatçı Rolf Becker için de geçerli değil mi? Şimdilerde hiç de politik olmayan bir dizide oynuyorsunuz. 

– Yaşayabilme sorunu hepimizi ilgilendiriyor. Kapitalizmde sosyalist ekmek hatta solda bir çalışma alanı yok. Kapitalizmde yaşıyoruz ve kapitalist iş ilişkilerine bağımlıyız. Seçim yapmak zorundasınız ya gericiliğin propagandası olan eserlerde oynayacaksınız ya da küçük rollerle yetineceksiniz. Ben Hitler’in Çöküşü, Dresden’in Çöküşü veya Gustlhoff’un Çöküşü gibi halkın yönlendirildiği ideolojik filmlerde oynamaktansa ‚In aller Freundschaft‘ dizisinde oynamayı tercih ederim.

Politik duruşunuz mesleki yaşantınızı ne ölçüde etkiledi?

– 2004 yılında ‘artık herşey bitti’ diye düşündüm. NDR’de beni Yugoslavya savaşında taraf tutmakla suçlayan bir kampanya başlatıldı. Peter Handke, Harold Pinter ve birçok sanatçının desteklediği yazar Robert Dickson tarafından başlatılan Yugoslavya savaşında Nato’nun pozisyonunu eleştiren bir açıklamayı imzalamıştım. Birden bire aylık gelirim üçte iki azaldı ve hala eski düzeyine erişemedi. Bu nedenle arkadaşlarımın tavırlarından şikayetçi olamıyorum. tamam bazıları oportünistlik yaparak kariyer sahibi oldular. Çoğunluk ise birşeyler yapmaya yatkınlar. Hamburg Tiyatrosu’nda yapılan bir tartışma toplantısında sanatçılardan biri yöneticilere sordu: ‚Neden günlük sorunlarla uğraş mıyoruz?‘ Cevap: ‚ Hangi sorunlardan söz ediyorsun?‘  ‚Sokaktaki sorunlardan, kapımızın önündeki sorunlardan. Dışarda binamızın kalorifer borularının geçtiği yerde evsizler oturuyor, dileniyor. Neden bu problemleri oyunlarımızda ele almıyoruz?‘  Yönetimin cevabı çok açıktı: ‚Onlar binamızın önünde zaten varlar, içeride olmalarına gerek yok!‘

Arkadaşlarımı anlayabiliyorum, yaşamak için para kazanmak zorundalar. Her iki yılda bir tiyatro yönetimi değişiyor, tiyatrolar kapanıyor, sokağa atılıyorlar. Maaşları artmıyor azalıyor. Ne yapabilirler ki? Bu koşullarda yeni bir Bertolt Brecht Çalışma Grubu kurup para kazanmadan ve de kimliklerini açıklayarak uğraşmalarını bekleyemem. Onlarla konuştuğumda anlayışla karşılıyorlar, anlattıklarımı kabul ediyorlar ama ‘birşeyler yapalım’ dediğimde, eylem çağrısı yaptığımda ya da bir imza istediğimde korkuyorlar. ‘Focus, Spiegel ne yazacak, ya işimizden olursak’ diye düşünüyorlar.

 Tekrar Yugoslavya savaşına dönelim. O dönem pratik dayanışma organize etmiştiniz. Sendikanız içinde 1999’da Alman uçakları tarafından fabrikaları bombalanan Kragujevac işçileri için yardım topladınız. Böylesi çok sayıda dayanışma örneğiniz var. Elle tutulur, gözle görünür dayanışma yani…

– Bir gerçek ancak birisi bunu söyleyip onu yapmak için harekete geçtiğinde gerçek olur. Bu nedenle pratikte dayanışma çok önemli. Talan edilmiş, yakılmış yıkılmış bir ülkeye açıklamalarla, imza kampanyalarıyla destek olamazsınız. Yugoslavya’da biz onu yaptık. 1,7 milyon Euro’luk yardım topladık ve gönderdik. Yardım gönderdiğimiz yere de yardım topladığımız yere de açık mesaj verdik: ‘Avrupa’da savaşın haksız olduğunu bilen ve sizinle dayanışma içinde olan insanlar var’ dedik. Dayanışma pratikte olursa başarılı bir sonuç elde edebilirsin…

Kısaltarak çeviren: Semra Çelik

 

 

Close