Written by 16:07 Allgemein

Özgürlükler ‚güvenliğe‘ kurban

Almanya’da güvenlik yasaları son 9 yılda 50 defa sertleştirildi. Güvenlik adı altında özgürlükler …

ABD’deki İkiz Kuleler’e saldırının gerçekleştiği 11 Eylül 2001’den bu yana Almanya’da güvenlik yasaları 50 kez sertleştirildi. Her sertleştirilme öncesinde ‚halkın korunması, güven içinde yaşamasının sağlanması için‘ yeni düzenlemelere gerek duyulduğu ileri sürüldü. ‘Güvenlik mi özgürlük mü?’  ikilemi oluşturulup karşı karşıya getirilerek yapılan her değişiklikle, sonuçta halkın demokratik hak ve özgürlüklerine biraz daha sınırlama getirildi.
En son SPD’nin de içinde bulunduğu bir önceki hükümet döneminde, bir dizi güvenlik önlemi planlanmış ve parlamentoya sunulmuştu. Seçimlerin ardında hükümet değişti ancak güvenlik yasalarının sertleştirilmesi gündemde. Muhalefetteyken özgürlüklerin kısıtlanmasına izin vermeyeceğini açıklayan FDP ve özgürlükler konusundaki hassasiyetiyle tanıtılan şimdiki Adalet Bakanı Sabine Leutheusser-Schnarrenberger, bu konuda karşı çıkışları söz konusu olmadığı gibi özgürlükleri kısıtlamaya hükümet ortağı olarak devam edecekler.

HAVAALANLARINDA ÇIPLAK TARAYICILAR
Özellikle son dönemde ABD’de ‚Müslüman teröristler‘, tehdit haberleri ve havaalanlarının güvenliği konuları bir kez daha gündeme getirildi. Almanya’da da daha sıkı güvenlik önlemleri, uçuş öncesi insan vücudunu bütün ayrıntılarıyla göstererek, kıyafetlerin altında ya da vücudun herhangi bir yerinde patlayıcı madde taşınıp taşınmadığını tespit etmeye yarayan elektronik tarayıcıların (X Ray) 2010 yılından itibaren havalimanlarında yürürlüğe sokulması tartışmaları başlatıldı.
Federal Meclis İçişleri Komisyonu Başkanı Wolfgang Bosbach, bu sistemin en kısa zamanda uygulanmasından yana olduğunu açıkladı. Bosbach, Neue Osnabrücker Zeitung’un sorusuna “Tahminlerime göre 6 ay içinde Alman havalimanlarında bu cihazları test etmeye başlayabiliriz” yanıtını verdi.
Bunun yanında hayatın her alanını kapsayacak elektronik kart uygulaması da yer alıyor. Sağlık alanında, çalışma yaşamında ve işsizlerle ilgili olarak çalışma dairelerinde kişilerin attığı her adım, gelir ve giderleri, sağlık sorunları cam gibi ortada olacak. Biyometrik pasaportlar da ‘saklayacak şeyi olanlar korksun’ sloganı altında yaşamımıza girecek.

CEZA YASASI SERTLEŞTİRİLİYOR
Bu tür tartışmalı uygulamalar yanında ceza yasasında da kapsamlı değişiklikler öngörülüyor.
Örneğin; ‘Terör kamplarına katılmanın yasaklanması’ maddesi ile yeni bir bulanık alan yaratılıyor. Sözkonusu olan, bir kişinin valizini hazırlayıp terör kampına doğru yola çıkmak üzereyken yakalanması değil: „Bu konuda hazırlık içine girdiğinin tahmin edilmesi“! Terör saldırılarında kullanılabilecek malzemelerle yakalananlar 10 yıl hapis cezasına çarptırılabilecek. Varsayalım potansiyel suçlu olarak görülenler arasındasınız ve evinizde yapmayı planladığınız tamiratlar için çivi satın aldınız, bu çivileri bomba yapımında kullanacağınız suçlamasıyla içeri atılma olasılığınız oldukça yüksek. Önümüzdeki dönemde ayrıca ‚devleti yıkmayı hedeflemek‘ gibi bir suç ve bunun karşılığında da üç yıl hapis cezası gündemde. Örneğin eğitim kampına gitme konusunda internet veya başka yollarla bilgi toplama ya da başkalarını duyarlı kılmak veya teşvik etmek için bilgi dağıtma bu suç kapsamına giriyor. Terör kampı ile eğitim kampı arasındaki farkı da o dönemdeki politik atmosfer belirleyecek. Mesleği icabı politik gruplar ve çalışmaları hakkında bilgi toplayan bilim insanları ve gazeteciler de çok sıkı bir araştırmadan geçirildikten sonra cezadan muaf tutulacaklar. Her ne kadar şu an yasalar Müslüman ‘teröristler’ bahanesiyle değiştirilse de ileride kapsamlarına ‚iç güvenliği tehdit‘ eden kişilerin de gireceği açık.

BÜYÜK KOALİSYON YOL KAT ETMİŞTİ
Almanya’da bundan önceki hükümet sayesinde „Federal Telekulak Dairesi“ kuruldu. Telekulak sözcüğü tepki çekeceği için TKÜ (Telekomünikasyon kontrolü) Servis Merkezi adı verilen dairenin işlevi telefonların dinlenmesi ve email kontrolüyle elde edilen bilgilerin bir merkezde toplanıp değerlendirilmesi.
Geçen yılın ilkbaharında AB ülkeleri arasında parmak izi, DNA örneği ve otomobil sahipleriyle ilgili kayıtların daha kolay iletilebilmesiyle ilgili düzenleme Alman parlamentosundan geçirildi. Enformasyon tekniğinde güvenlikle ilgili yasa sayesinde de bakanlıkların sayfalarına giren herkesin IP bilgilerinin toplanıp arşivlenmesi sağlandı.
Yaz tatili öncesi ‚itirafçılık yasası‘ yeniden yürürlüğe sokuldu. Başkalarını ifşa eden kişiler bu sayede ödüllendirilmiş olacak. Bu, kendini kurtarmak için iftira atmaya yönlendirilme riskini de önemli ölçüde arttırdı. Mahkemelerde soruşturmanın derinleştirilmesi yerine zanlının ifadesi, itirafları esasına göre karar verilmesi kabul edildi.
Seçim kampanyası sırasında kendini vatandaşlık haklarını savunan bir parti gibi gösteren FDP, hükümet ortağı olarak kısa süre içinde, güvenlik adına özgürlükleri yok eden bir parti olduğunu ortaya koydu. Önceki dönemlerde telekulak, bilgilerin kayıtlara geçirilmesi gibi konularda sürekli hak ve özgürlükleri savunan Leutheusser-Schnarrenberger de Adalet Bakanı olunca gerçek yüzünü gösterdi. Hükümet kurulur kurulmaz –Kasım ayı sonunda- AB’nin ABD’nin Avrupa’da yaşayanların banka hesaplarına göz atabilmesini öngören SWİFT sözleşmesine onay verildi. Aralık ayı başında Avrupa Komisyonu tarafından karar altına alınan Stockholm Programı, AB ülkeleri güvenlik güçleri arasında bilgi alışverişinin en mükemmel hale getirilmesini esas alıyor.

BAŞKA NELER VAR
AB, önümüzdeki dönemde ‘şiddet yanlısı turistlerin’ sicillerinin ülkeden ülkeye aktarılabilmesi yolunda adımlar atacak. Burada sözü edilen turistler; futbol maçları veya değişik eylemlilikler nedeniyle ülke dışına çıkan kişiler. AB üyesi ülkelerden olmayanların Avrupa’ya giriş çıkışları da sistematik olarak kontrol edilecek ve bilgiler bir merkezde toplanacak. AB’ye mülteci girmesini engellemek için oluşturulan ‘sınır koruma acentesi’ Frontex’in yetki alanının ve imkanlarının genişletilmesi arttırılması da önümüzdeki dönemin acil konularından. Avrupa’ya gelmek isteyen mültecilerin iltica işlemlerinin Afrika’da kurulan mülteci kamplarında yapılmasıyla AB güvenliğindeki bir riskin azaltılacağı ileri sürülüyor.
„Terörle mücadele, toplum güvenliğinin sağlanması“ iddialarını haklı göstermek üzere, halkta korku ve endişe yaratmaya dayalı bir politika izleyen hükümetler, ABD uçağına saldırı girişimi olayında olduğu gibi, ‚fırsat fırsattır‘ diyerek hazır beklettikleri anti-demokratik uygulamaları hayata geçirme gayreti içerisindeler. (YH)

Close