Written by 13:11 uncategorized

Parlamento dışı hareketle bağ kurulmadığında hayatla da bağ kesiliyor

SPD’den ayrılarak Emek ve Sosyal Adalet için Seçim Alternatifi’ni (WASG) kuran sendikacılar arasında yer alan ve 2010 yılından 2 Haziran’a kadar Sol Parti Eşbaşkanlığı yapan Klaus Ernst, kongre sırasında gazetemizin sorularını yanıtladı.

 

Kongrede parlamenter mücadeleden çok parlamento dışı mücadeleye dikkat çektiniz. Ancak partinin son bir kaç yıl içerisinde daha çok parlamenter mücadeleye odaklandığı görülüyordu. Bu kongreden sonra parlamento dışı hareket ile Sol Parti arasındaki ilişki nasıl bir değişim arz edecek?

Bugüne kadar da sürekli parlamento dışındaki hareketi güçlendirmeye çalıştık. Sendikalarla, barış hareketiyle yakın ilişkiye özel önem verdik. Bu konuda fazla bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Sorun, bizim kendimizdeydi. Kendi içimizdeki tartışmalar nedeniyle, dışarıdan ciddiye alınabilecek şekilde kendimizi ifade edemedik. Yeni dönemde bu sorunun aşılabileceğini sanıyorum.

Ama dediğinizde bir haklılık da var. Bir sol partinin, özellikle işçi örgütleriyle, barış hareketiyle ve Occupy hareketiyle daha yakın bir bağ içerisinde olması gerekiyordu. Bu yapılmadığı takdirde parlamento içinde verilen mücadele hayattan kopmuş oluyor. Buna çok dikkat etmek gerekiyor.

 

Bu kongrenizde en çok tartışılan konuların başında SPD ile ilişki geldi. Sol Parti ile SPD arasındaki ilişkinin nasıl olacağı pek çok tartışmanın konusu oldu. Özellikle SPD muhalefete düştüğünde Sol Parti’nin söyledikleri sınırlanmış gibi oluyor?

SPD, muhalefete düştüğünde hep sol söylemi kullanıyor. Bu yeni bir durum değil. Böyle olunca da Sol Parti’nin SPD’nin hükümette olduğu dönem söylediklerinin pek çoğu eskisi gibi etkili olamıyor. Burada önemli olan bizim savunduğumuz konuları nasıl ifade ettiğimizdir. SPD ile işbirliği, ortaklık yapmak yerel düzeyde kolay olabiliyor. Çünkü, yerel düzeyde savunulan konuların birlikte hayata geçirilmesinde aynı şeyler savunulabilir. Ama iş ülke genelinde izlenen politikalarda bu mümkün görünmüyor. Çünkü, temel konularda çok farklı düşünüyoruz. Örneğin vergi politikasında, sosyal politikada, barış politikasında tamamen farklı düşünüyoruz.

Bu nedenle federal düzeyde kendi gücümüze güvenmeli, ona göre hareket etmeliyiz. Ancak bu olduğunda, SPD de savunduğu politikaları gözden geçirebilir ya da buna zorlanabilir.

 

Başka SPD ve Yeşiller olmak üzere değişik partiler yönetim düzeyinde de göçmenlere yer vermeye özen gösteriyorlar. Ama sizde pek çok göçmen kökenli politikacı olmasına rağmen bu yönetime yansımadı. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?

Sol Parti her zaman göçmenlere ve göçmen adaylara açık bir parti. Sorun yönetim için adayların ortaya çıkmamasında, Biz yönetim olarak bunu engelleme yerine tam tersine desteklemeyi hedefliyoruz. Buna rağmen dediğiniz gibi aday olanların sayısı çok az. Ama hem federal parlamentoda hem de eyalet parlamentolarında çok sayıda göçmen kökenli yoldaşımız var. Yeni eşbaşkan Bernd Riexinger’in eyalet yönetimindeki eşbaşkanı da bir göçmen.

Bütün bunlara rağmen neden çok az sayıda göçmen kökenlinin parti yönetimi için başvuruda bulunduğunu ben de merak ediyorum. Umarım bu durum önümüzdeki yıllarda değişir. (YH)

 

Close