Written by 13:42 uncategorized

Sabredecek vaktimiz yok

Almanya’da lise ve üniversite öğrencileri günlerdir eylem ve işgallerle parasız, bilimsel ve eşit b…

Almanya’da iki haftadır lise ve üniversite öğrencileri, daha iyi koşullarda eğitim görmek üzere üniversite amfilerini işgal ederek, kent meydanlarını doldurarak tepki ve isteklerini dile getiriyorlar.
Öğrenci gençlik bir kez daha karşı karşıya kaldığı koşulları protesto etmek için, dinamik ve yaratıcı bir şekilde öfkesini haykırıyor. Bu yılın Haziran ayında gerçekleştirilen ve daha çok liselilerin katıldığı ders boykotu ve sokak gösterilerine ülke genelinde 270 bin öğrenci katılarak, taleplerini ortaya koymuştu.
Ülke genelinde bu kadar öğrencinin alanlara çıkması bir taraftan eğitim politikasıyla ilgili kurum ve kişileri şaşkına çevirirken, diğer taraftan bu taleplerin yerine getirilmesi için bir adım atılmak yerine oyalama taktiklerine başvurulmuş, gençlerden sabırlı olmaları istenmişti.
Ancak gençler haklı taleplerinden vazgeçmediklerini 17 Kasım’da bir kez daha ilan ettiler. Hatta belirlenen takvim daha gelmeden, bir hafta önce, Avusturya’da benzer taleplerle üniversitelerde başlayan eylemlerin etkisiyle, Almanya’nın 20 kadar üniversitesinde amfiler işgal edildi, protesto gösterileri düzenlendi. İşgalci öğrencilerde dayanışma kısa bir süre içinde ülke geneline dalga dalga yayıldı.
17 Kasım’da ise bu kez Haziran ayında yapılandan biraz daha farklı olarak üniversite gençliğinin katılımı yüksek oldu. Liselilerin başlatmış olduğu ders boykotu böylece üniversiteleri de içine alarak genişledi.

REKTÖRLERE  ÖĞRENCİLERDEN DERS
Eğitim siteminden duydukları rahatsızlığı ve gelecekleriyle ilgili endişeleri yaratıcı eylem ve protestolarla yansıtan öğrenciler, tepkilerinin gelip geçici bir protesto olmadığını; sokağa çıkmalarına neden olan sorunların köklü olduğunu, 24 Kasım günü Leipzig’de yapılan ve binlerce öğrencinin katıldığı gösterilerle bir kez daha gösterdiler. Yüksek Okul Rektörleri Konferansı (HKR) toplantısının yapıldığı Leipzig Üniversitesi’nde rektörlere seslenen öğrenciler, sadece çok acil taleplerini dile getirmekle kalmadılar. Avrupa genelinde yükseköğrenim yaşamını işverenlerin çıkarları üzerinden yeniden yapılandırma girişimlerine karşı itirazlarını ve üniversite yönetiminde demokratik söz hakkı gibi isteklerini de ortaya koydular.
Rektörler Kurulu Başkanı Margert Wintermantel ise öğrencilere kulak vermek yerine onları sabırsız, eylemlerini de saçma olmakla suçladı. Bir süre üniversite öğrencilerini eylemleri karşısında sessiz kalmayı yeğleyen başbakan Angela Merkel de ilk kez Rektörler Konferansı’ndan önce bir açıklama yaparak Bologna Süreci’nin önemli bir parçası olan Bachelor/master sistemini savundu ve bundan başka da çarelerinin olmadığını ileri sürdü.
Ama öğrencilere yıllardır olduğu gibi sabretmeyi ve kendi başını kurtarmayı öneren rektör gibi düşünenlerin ve işç ive emekçilere olduğu gibi öğrencilere de “ne yapalım buna mecburuz” dayatmasını getiren politikacıların bu kez işi zor gibi görünüyor.
Çünkü ortaokul öğrencilerinden üniversitelisine kadar öğrenciler “artık yeter, sabretmeye vaktimiz yok” demeye başladılar.

SERMAYE DE ÖĞRENCİLER DE KARARLI
Gençliğin kendi sorunlarına sahip çıkması ve taleplerini haykırması bakımından önemli olan eylemler karşısında sermaye partileri ve politikacıları geri adım atma niyetinde değil. Uygulamanın AB’nin bir emri olduğundan hareket ederek, sermaye lehine olan dayatmaları hayata geçirmeye kararlı görünüyorlar. Ancak üniversiteli ve liseli gençler de geri adım isteklerinde ve eylemlerinde kararlı görünüyor. Haftalardır süren eylemler 10 Aralık’ta Bonn’da doruğa ulaşacak. Onbinlerce öğrenci Eyalet Kültür Bakanları Konferansı’na taleplerini tekrarlayacak. Eğer ‘sağır sultanlar’ yine duymazlıktan gelirlerse, gençlik de yeni eylem planları hazırlayacak.

EYLEMLER VE GÖÇMEN GENÇLER
Öğrenci eylemlerinde ortaya konan talepler Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli gençleri ve aileleri de yakından ilgilendiriyor. Çünkü paralı eğitimden, fırsat eşitliğinin hiçe sayılmasından ve elemeci okul sisteminden en çok etkilenen kesimler arasında göçmen emekçilerin çocukları da bulunuyor. Göçmen gençlerin eğitim alanında yaşadığı olumsuz tablo ortada. Yani  göçmenler bugün eğitim hakkı önündeki engellerin kaldırılmasına en çok ihtiyaç duyan kesimlerden biri. Ama, göçmen gençlerin ve ailelerin bugün gelişen öğrenci hareketin ilgi ve katılımına bakıldığında bu ihtiyaca denk düşecek oranda olduğunu söylemek zor görünüyor. Kimi okullarda eylemlerin organize edilmesinde başı çeken öğrenciler arasında göçmen gençlerin olduğu örnekler de olsa, sesini çıkarmaya daha fazla ihtiyacı olan bir kesim olarak bunun yeterli olmadığı görülüyor.
Ayrıca, Türkiyeli bazı dernek ve kuruluşların, gençlerin eğitimdeki sorunları deyince, olayı ‘Türkçe’ veya ‘Din dersleri’ imkanı sağlanmasından ibaret görmeleri ve göstermeleri, ama öğrenci eylemlerinde dili getirilen ve göçmen gençler için de hayati öneme sahip bu talepler ve eylemler konusunda kör sağır olmalarının çarpıklığı bugün daha iyi görülüyor.

Bologna Süreci?
1999’da İtalya’nın Bologna kentinde 29 ülkenin eğitim bakanın katıldığı bir törenle karar altına alınan Bologna Süreci, asıl olarak eğitimin sermaye lehine yeniden düzenlenmesini içeriyor. Üniversite öğrencileri ve muhalif öğretim üyeleri de asıl olarak bu konuda eleştirilerini yoğunlaştırıyorlar. Süreç kapsamında üç yıldır uygulamada olan iki aşamalı üniversite eğitimini dayatan “Bachelor” (3 yılda üniversiteyi bitirme) ve Master sistemlerinin asıl olarak öğrencileri ailelerinin sınıfsal kökenine göre elediğine vurgu yapılıyor.
2010’da yürürlüğe girmesi planlanan süreci toplam 46 ülke imzaladı.
(YH)

Close