YÜCEL ÖZDEMİR
Açıktır ki; bugün Türkiye ile Suriye arasında savaş eşiğine gelen gerilimin nedeni bu iki ülke arasındaki çıkar çatışmasından çok uluslararası güçler arasındaki çıkar çatışmalarının bir sonucudur. Bu nedenle, Türkiye’nin sürüklendiği durum Türkiye yönetenlerinin bilinçli ve tercih ettikleri bir durumdan çok, bağlı oldukları uluslararası ilişkilerde kendilerine verilen rolü oynamanın çabası içerisindedirler.
Bu nedenle, şunu açıkça söylemek olanaklı: Bu savaş Türkiye’nin savaşı değildir.
Bu savaş, ABD ile Rusya arasındaki hegemonya savaşıdır.
Her iki ülke arasında uzunca denilebilecek bir süredir alttan alta yaşanan gerilim ve üstün gelme çabası, gelip Şam’da düğümlenmiştir.
Daha doğrusu bundan sonra Rusya’nın yakın ilişki içerisinde olduğu ülkeleri bir hamleyle ele geçiren ABD ve onun diğer batılı müttefikleri, aynı durumun Suriye’de de cereyan edebileceği düşüncesiyle, Libya işgalinden sonra düğmeye bastılar, ancak gelişmeler umdukları gibi olmadı.
Suriye, Irak ve Libya’dan farlı olarak çok daha “çetin bir ceviz” çıktı, onlara göre. Ama bu Suriye’deki Esad rejiminin direngenliğinden çok Rusya’nın (ve Çin’in) tavrıyla ilgili bir direniştir.
Daha önce Batılı ülkelerin planlarına kısa bir itirazdan sonra geçit veren Rusya ve Çin ittifakı, süreç gelip Suriye’ye dayandığında artık geri atacak durumda olmadıklarını, bugüne kadar izledikleri politikaları sürdürmenin her açıdan kendi aleyhlerine olacağını fark ederek, diplomatik ve siyasi açıdan sonuna kadar direnme kararı aldılar.
Bu nedenle, Şam’ın kilidi gerçekten Şam’da değil, Moskova’dadır.
ŞAM’IN KİLİDİ MOSKOVA’DA
Ama; ekonomik ve siyasi gelişmeler, Moskova’daki Şam kilidinin öyle kolay alınıp, kapının açılmayacağını gösteriyor. Bunun belli başlı nedenleri bulunuyor.
Birincisi; teslim alınmak, işgal edilmek istenen Suriye, stratejik konumu, Rusya ile özel ilişkileri (üsler) ve Arap dünyası içinde tuttuğu yer açısından sıradan bir ülke değildir.
İkincisi; Rusya artık eskisi gibi kaybeden değil, kazanan ve güçlenen bir ülke konumundadır. Doğu Bloku’nun dağılması, SSCB’nin yıkılmasından sonra özellikle ekonomik ve siyasi açıdan diğer uluslararası güçlere karşı zayıflayan Rusya, Putin-Medvedev-Putin döneminde yeniden güçlü bir ülke ve aktör olduğunu açık olarak dünyaya hissettirmiştir.
Bu siyasetin sonucudur ki; “Turuncu” devrimiyle batı tarafından kazanılan Ukrayna’da dengeler yeniden Rusya lehine döndü. Yine Batı’nın desteğiyle “Gül devrimi”nin yapıldığı Gürcistan’da da ibre şimdi Rusya’dan yana. En son 1 Ekim’de yapılan parlamento seçimlerini Rusya’nın desteklediği klik kazandı ve muhtemel odur ki benzer bir sonuç başkanlık seçimlerinde de elde edilecek.
Özetle; kaybeden değil kazanan bir Rusya’nın Suriye’yi sessiz sedasız ya da büyük tavizler koparmadan Batı’yı teslim etmesi bugünkü koşullarda oldukça zor görünüyor.
Bununla birlikte, iç dengeler itibariyle ibrenin daha fazla kendi aleyhine dönmemesi için planlı ve kontrollü bir şekilde Esad rejimini değiştirme, revize etme politikasını da sürdürecektir.
Dün, Ria Nowosti haber ajansı, Rusya’nın Suriyeli bütün muhalifleri Moskova’ya beklediğini duyurdu. Dışişleri Bakan Yardımcısı Michail Bogdanow tarafından bütün gruplara yapılan çağrıda, daha önce Cenevre’de karar altına alınan planın uygulanabileceği söylendi. BM Güvenlik Konseyi ve Suriye’nin komşularının hazır bulunduğu 30 Haziran’daki toplantıda bir geçiş hükümeti konusunda görüş birliğine varılmıştı. Ancak, toplantıya katılan ülkelerin bir bölümü bunu yeterli bulmayarak tek başına Suriye’yi dizayn etmek istediklerini söyleyince, plan da suya düşmüştü.
Başka bir değişle, Moskova’nın onay vermediği bir değişiklik de yakın dönemde zor görünüyor.
SURİYE’NİN BÜTÜN SINIRLARDA GERİLİM VAR
Ama; Rusya-Çin ittifakının Suriye’den tamamen silinmesini kafasına koyan ve ona göre planlar yapan Batılı güçler ve onların bölgedeki başlıca aktörleri, buna karşı bölgeyi ateş çemberine çevirerek, istediklerini alabileceklerinin hesabını yapıyorlar. Türkiye-Suriye geriliminin tırmandırılması, savaş haline kadar vardırılmaya çalışılması da bu planın bir parçası olarak görmek gerekiyor.
Kaldı ki; Suriye sadece Türkiye ile değil diğer komşularıyla da gerilim içerisine itilmiş durumda. Son haftalarda Türkiye-Suriye sınırında olduğu gibi Suriye-Lübnan sınırında da benzer çatışmalar meydana gelmiş ve çok sayıda insan hayatını kaybetmiş. Lübnan’dan gelen Özgür Suriye Ordusu mensuplarını durdurma gerekçesiyle atılan raketler Lübnan’da da evlere isabet etti. Keza, Türkiye’dekine benzer şekilde Lübnan’da da çok sayıda Suriyeli sığınmacı bulunuyor. Lübnan’daki Suriye yanlısı gruplarla Suriye’den gelen gruplar arasında çatışmalar, adam kaçırmalar söz konusu. En önemli de Lübnan’da Suriye’nin en büyük destekçisi olan Hizbullah örgütü ile ülkedeki batı yanlıları arasındaki gerilim giderek şiddetleniyor ve yeniden büyük çatışmaların olması ihtimal dahilindedir.
Yine, Suriye-İsrail sınırında olan yıllardır her iki ülke arasında tartışma konusu olan Golan tepelerinde de geçtiğimiz haftalarda Türkiye sınırındakine benzer çatışmalar yaşandı. Essad yanlıları ile karşıtları arasındaki çatışmalar İsrail sınırına dayanmış durumda. En son İsrail, bölgedeki turistleri tahliye etti. Yakında, Suriye tarafından atılan bir topun İsrail topraklarına düşmesi, ardından Türkiye ile benzer bir gerilimi yaşaması kimseyi şaşırtmamalıdır. Çünkü, her an İsrail’in de gelişmelere müdahil olması söz konusudur.
Keza, Ürdün-Suriye sınırında, Ürdün askerleri ile Suriye askerleri bundan önce bir kaç kez çatışmaya girdi. Ürdün de, Suriye’nin kendi topraklarına top attığı gerekçesiyle teyakkuz halinde. Suriye ordusunun sıkıştırdığı muhalif güçlerin bir bölümü Ürdün’e sığınarak kendisini kurtarıyor.
Ayrıca, Irak da, sınırını Suriye’den gelen erkeklere kapatmış durumda. Gerekçe olarak da radikal dincilerin sızıp eylemler gerçekleştirmesi.
SURİYE ATEŞ ÇEMBERİNDE
Bütün bunlar Suriye’nin bir ateş çemberi içerisine itildiğini ve her an komşularından biriyle ya da bir kaçıyla savaşa girebileceğini gösteriyor. Ancak, bilinçli bir politikanın sonucu olarak yaratılan bu ateş çemberinin ne zaman devreye gireceği asıl olarak uluslararası güçler arasındaki pazarlıklar belirleyecektir. Objektif koşullar, bölgede bir savaşın çıkarılarak, bunun üzerinden Suriye’nin taşeron durumundaki komşularından biri ya da bir kaçı tarafından işgal edilmesi için uygundur. Çünkü, mevcut durumdaki tabloya düz bir şekilde bakıldığında, Suriye komşularına top atışı yapan, sınır ihlali gerçekleştiren suçlu ülke konumundadır.
Suriye’nin bu ateş çemberinden kurtulması kısa bir sürede zor görünüyor ve sürecin uzun bir süre daha söyle devam edeceği sanılıyor.
Mart 2011’de başlayan çatışmalı durumun bu şekilde devam etmesi ise her gün yeni çatışma ve ölüm anlamına geliyor. Birleşmiş Milletler’in verilerine göre bugüne kadar 20 bin insan savaşın kurbanı oldu. Daha fazla insanın hayatını kaybetmemesi ise ancak dış güçlerin Suriye’den elini çekmesi ve Suriye halkının kendi kaderini belirlemesiyle mümkündür.