Written by 11:47 uncategorized

Savaş ve nefret kışkırtıcılığına karşı Barış ve kardeşliği güçlendirelim

149 kapakTürkiye’de 7 Haziran seçimlerinin ardından başlayan savaş ve çatışma ortamı Almanya vd. Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye kökenliler tarafından da yakından izleniyor ve etki yaratıyor. Ve Türkiye’de olduğu gibi büyük çoğunluk olan bitenleri acıyla, tepkiyle karşılıyor çatışmaların ve ölümlerin artı son bulmasını diliyor.

Vatandaşlar açısından durum böyle ama vatandaşlara seslenen birçok parti, örgüt, dernek veya siyasi çevre açısından ve özellikle de şu an bir dayatma hükümetle ülkeyi yönetmeye çalışan Erdoğan ve AKP yönetimi açısından ise kan ve gözyaşı arttırmaya dayalı bir savaş ve kutuplaştırma çabası sergileniyor.

Bu çabanın Türkiye’de vardığı yer; her gün yaşanan asker, polis, gerilla ölümleri; yüzbinlerce insanın yaşadığı kentlerde sıkıyönetimden beter uygulama ve yasakların gündeme konması; insanların cenazelerini bile gömemeyecek hale düşürülmesi; sırf Kürt olduğu için evlerinin işyerlerinin yakılıp yıkılması; parti binalarının gazetelerin basılıp dağıtılması; Türk-Kürt kutuplaşmasının ve önyargıların alabildiğine tırmandırılmak istenmesi vb…

Bir yanda vatandaşın barış ve huzur içinde; eşit haklar ve kardeşlik temelinde yaşama arzusu diğer yanda ise savaştan, kin ve nefret siyasetinden, ırkçılıktan medet uman çevrelerin hem Türk hem de özellikle Kürt vatandaşa hayatı zehir etmesi…

Burada şunu görmek gerekiyor ki; Türkiye’deki asıl bölünme de burada; savaş isteyen yönetici ve siyasetçilerle, barış isteyen halklar arasındadır.

Türkiye’de savaş ve barış; ırkçılık ve halkların kardeşliği; dayatmacılık ve demokrasi arasındaki bu ayrım, Almanya ve Avrupa ülkelerinde de kendini gösteriyor.

“Türk sivil toplum örgütleri” adı altında, hükümetin ve resmi devlet politikasının Almanya’daki uzantısı durumundaki UETD ve “Osmanlı Ocakları, Alperen Ocakları, Ülkü Ocakları” gibi birçok faşist organizasyonun girişimiyle, Almanya ve birçok Avrupa ülkesinde savaş ve çatışmaya övgü dizen, Kürt halkına öfke ve nefret kusan mesajlar içeren eylemler, etkinlikler ve dahası bıçaklama, dernek binalarına saldırma, barış gösterisi yapanların üzerine araba sürme vb. fiili saldırılar yapılıyor.

“Vatan elden gidiyor” propagandası eşliğinde savaşı ve Kürt halkına karşı ırkçılığı meşru ve haklı göstermeye çalışanlar, bu kirli siyaseti Avrupa’ya da uzatmak; burada da kan ve nefret siyasetine destek yaratmak istiyorlar. Türk ile Kürt arasına kin ve nefret tohumları saçan bu çabalar Almanya’da ilk defa olmuyor; daha önceki yıllarda da, dinsel veya etnik köken farklılıklarını kullanarak, işçi ve emekçileri birbirine düşman etme gayreti gösterildi. Türk halkı veya Müslümanlar adına Kürt’lere, Ermeni’lere veya Alevi’lere yönelik kışkırtmalar tezgahlandı. Sanki Türkler, Müslümanlar adına karar vermek bunların tekelindeymiş ve sanki Türkleri Müslümanları koruyorlarmış pozlarına bürünerek!

Şurası açıktır ki, aklı ve vicdanını yitirmemiş hiç bir Türk kökenli işçi-emekçi ırkçılığın, ayrımcılığın, başka bir ulusu-dini-mezhebi ezmenin, savaş ve kan siyasetinin kendine fayda sağlayacağını düşünemez. Üstelik etnik ve dini kökeni yüzünden dışlanıp baskı görmenin ne demek olduğunu en yakından bilen kesimlerden biri de Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli insanlardır. Kaldı ki, bu savaş ve çatışma ortamının, ırkçılık ve nefret siyasetinin asıl mağduru Cizre’de, Diyarbakır’da, Antalya’da veya Beypazarı’nda sırf Kürt olduğu için öldürülen, dayak yiyen, aşağılanıp terörist-vatan haini damgası vurulan milyonlarca Kürt vatandaşıdır.

Bu yaşananlara ve yaşanabileceklere baktığımızda, Avrupa’da yaşayan ve hangi inanç veya etnik kökenden olursa olsun Türkiye kökenlilere düşen şey; savaşın ve ırkçılığın tırmandırılması değil tersine barışın, kardeşliğin mesajını vermek olmalıdır. “Vatan-millet” söylemiyle kan akıtılmasına bizden destek vermemizi isteyenlere, “bu vatanın ve halkın savaşa değil barışa, kardeşliğe ve insanca yaşayacak bir ülkeye ihtiyacı var; düşün yakamızdan” diyebilmektir. (YH)

Close