Written by 13:01 Allgemein

Sol Parti’de yol ayrımı

2-3 Haziran tarihleri arasında Göttingen’de yapılan Sol Parti (Die Linke) Genel Kongresi, parti içindeki sağ ve sol kanat arasında sert tartışmalara sahne oldu. Partinin bundan sonraki yönelimi açısından önem taşıyan kongreden “sol kanat” güçlenerek çıktı. Eşbaşkanlığa mücadeleci kişiliğiyle tanınan sendikacı Bernd Riexringer ile daha önce Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulunan Katja Kipping seçildi.

 

Sol Parti’de haftalardır eşbaşkanların kimler olacağı yönünde hem sol çevreler hem de basında yoğun şekilde süren tartışmalar, 2-3 Haziran’da Göttingen’de Lokhalle’de yapılan genel kongrede noktalandı.

Daha çok Doğu Almanya’daki eyalet örgütlerinin desteğini alan ve partinin “reformcu kanadı” tarafından desteklenen eski genel sekreter ve Federal Parlamento Meclis Grup Başkan Yardımcısı Dietmar Bartsch’ın geçtiğimiz yılın sonunda eşbaşkanlık için adaylığını açıklaması, parti içinde çeşitli tartışmalara yol açmış ve geri çekilmesi istenmişti. Ancak, Bartsch bütün eleştirilere rağmen adaylıkta ısrar etmişti.

Mart ayında Kuzey Ren Vestfalya ve Schleswieg-Holstein eyaletlerinde yapılan parlamento seçimlerinde alınan ağır yenilgilerden sonra, Batı Almanya’daki eyalet örgütleri Oskar Lafontaine’nin yeniden eşbaşkanlığını gündeme getirmiş ve Lafontaine de bu zor dönemde göreve hazır olduğunu söylemişti.

Yapılan görüşmelerin ardından bir sonuç çıkmaması üzerine Lafontaine adaylığını geri çekerken, parti içindeki “sol kanat” bugüne kadar parlamento dışındaki toplumsal muhalefetin önemli temsilcilerinden Ver.di Sendikası Baden-Württemberg Eyalet Başkanı Bernd Riexinger’i eşbaşkanlığa önerdi. Aynı zamanda partinin eyalet başkanı olan Riexinger, kongrede yaptığı konuşmada, daha çok parlamento dışındaki mücadelenin güçlendirilmesi, sendikaların daha fazla mücadeleye çekilmesi üzerine durdu ve delegelerden büyük bir alkış aldı.

Riexinger’in karşısında aday olan “sağ kanat” temsilcisi Bartsch ise daha çok 2013’teki genel seçimlerden sonra SPD ile federal düzeyde bir koalisyon kurulmasına yeşil ışık yakılmasını istedi.

‘Doğu-Batı’ tartışmasının açık bir şekilde hissedildiği kongrede Riexinger, 555 geçerli oyun kullanıldığı seçimlerde 297 oy alarak eşbaşkan seçildi. Bartsch ise 251 oy aldı. Böylece “sol kanat”ın desteklediği Riexinger açık arayla eşbaşkanlığa seçildi. Riexinger’in seçilmesi büyük bir sevinç yarattı.

Kadın eşbaşkan için yapılan seçimler ise, sol kanadın da destek verdiği Doğu Almanya kökenli Genel Başkan Yardımcısı Katja Kipping ve “reformcu” kanadın destek verdiği Sol Parti Hamburg Senato Grup Başkanı Dora Heyenn arasında geçti. Kipping kullanılan oyların yüzde 67’sini alarak ikinci eşbaşkan seçildi.

Kongrede genel başkan yardımcılığına ise Sahra Wagenknecht, Caren Lay, Jan van Aken, Axel Troost seçildi.

Genel sekreterliği bütün grupların ortak adayı Mattihas Höhn, genel saymanlığı ise sağ kanadın desteklediği Raju Sharma kazandı. Geriye kalan 36 kişilik yönetim kurulu için yapılan seçimlerde daha çok “sol kanat”ın desteklediği adayların kazanması dikkat çekti. Seçilenler arasında savaş karşıtı çalışmalarıyla tanınan Tobias Pflüger, KRV Meclis Grubu eski Başkanı Wolfgang Zimmermann, Diether Dehm, Wolfgang Gehrcke, Prof. Heinz Bierbaum gibi isimler de bulunuyor.

 

SAĞ KANADIN DERDİ SPD İLE ORTAKLIK

Partinin yönetim organlarına kimin seçileceğinin büyük bir önem taşıdığı kongreye buna bağlı olarak partinin bundan sonra nasıl bir pratik politika izlemesi gerektiği damgasını vurdu. Partinin sağ kanadını oluşturan Doğu Almanya’daki eyalet örgütlerinin önemli bir bölümü eyalet ve federal düzeyde SPD ile koalisyon ortaklığı kurulmasını savunuyor. Buna gerekçe olarak da Doğu Almanya’daki eyaletlerde Sol Parti’nin SPD’den çok daha güçlü olmasını gösteriyor. Bugüne kadar Sol Parti’nin değişik eyaletlerde SPD ile koalisyon ortaklığı yaptığını ifade eden sol kanat, bu eyaletlerde Sol Parti’nin onayıyla kamu çalışanlarının işten atıldığını, sosyal kısıtlamaların yapıldığını, bunun da bütün partinin inandırıcılığını yitirmesine neden olduğunu belirterek karşı çıkıyor.

Bunu savunanların başını eşbaşkanlığa aday olan ve seçimi kaybeden Bartsch ile Federal Parlamento Grubu Başkanı Gregor Gysi çekiyor.

 

LAFONTAİNE VE GYSİ KOZLARINI PAYLAŞTI

Kongrede asıl sert tartışma eski eşbaşkan Klaus Ernst, Oskar Lafontaine ile Gregor Gysi arasında yaşandı. Gysi yaptığı konuşmada, meclis grubu içinde “nefret havası” estiğini belirterek, zaman zaman bunu kaldıramayacak hale geldiğini ileri sürerek, “Partide birleşme tam olarak gerçekleşmedi. Gruplardan söz etmiyorum, genel açıdan bu böyle. Batı eyaletlerindeki örgütler Doğu’ya tepeden bakıyor. Doğu’da artık bir kitle partisiyiz, ama batıda marjinaliz. Bu durumda Doğu’nun kendisine bir partner aramasını anlamak gerekiyor” diyerek SPD ile koalisyon ortaklıklarını savundu.

Gysi, nefretle birarada olmak yerine ayrılmanın çok daha doğru olacağını söyledi.

Ardından konuşan Lafontaine, bölünme açıklamalarına sert tepki gösterdi ve hiç kimsenin bunu ağzına almaya hakkının olmadığını söyleyerek açık bir şekilde Gysi’yi hedef aldı.

Klaus Ernst ise yaptığı konuşmada, Doğu Almanya’daki eyalet örgütlerinin parlamentarizmi her şeyin üzerinde gördüğünü, buna göre strateji belirlediğini belirterek, “Ama bizim için parlamentarizm her şey değildir. Parlamento sadece görüşlerimizi ifade ettiğimiz bir alandır” dedi. Ernst, SPD ile koalisyon ortaklığının ancak parti programında belirlenen şartlar çerçevesinde mümkün olabileceğini, bunların dışındaki şartların kabul edilemeyeceğinin altını çizerek, “Ama, bazı arkadaşlar parti programında yer alan kriterleri yok sayarak SPD ile ortaklık yapmak istiyor. Bizi bağlayan parti programıdır, bunun dışında başka bir kriter olmamalıdır” dedi.

Kongre salonundaki hava, delegelerin konuşmaları, parti içerisinde doğu-batı ayrımının gündemde tutulmak istendiğini yansıtsa da parti yönetimi için yapılan seçimlerin sonuçları bu ayrımın gerçekçi olmadığı, asıl önemli olanın ileri sürülen politikalar olduğunu gösterdi.

Bu nedenle sosyal kısıtlamalara ve savaşa karşı verilen mücadele üzerinden güç toplayan Sol Parti’nin, bundan sonra parti içi sorunlar yerine halkın sorunlarıyla ilgilenmesi durumunda yeniden yükselişe geçmesinin koşullarının olduğu pek çok delege tarafından dile getirildi. Ancak, seçim yenilgisi alan “sağ kanat”ın yenilgiyi sindirerek, hiç bir şey olmamış gibi uyum içinde çalışmaya devam etmesi de beklenmiyor. (YH)

 

Riexinger: Savaşa karşı mücadeleci bir sendikacı

 

Katja Kipping ile birlikte Sol Parti eşbaşkanlığına seçilen Bernd Riexinger, Almanya’da parlamento dışındaki muhalif güçler tarafından düzenlenen gösteri ve yürüyüşlerden tanınıyor. SPD-Yeşiller Hükümeti tarafından karar altına alınan ‘Ajanda 2010’a karşı Berlin’de Kasım 2003’te yapılan ve 100 bin emekçinin katıldığı gösterinin girişimcisi olan Riexinger, en son Frankfurt’ta yapılan Blockupy eyleminin de örgütleyicileri arasındaydı. Ajanda 2010’a karşı verilen mücadele içinde yer alan Riexinger, bir sendikacı olarak aynı zamanda ırkçılığa ve savaşa karşı yapılan gösteri ve yürüyüşlerde de etkin rol oynadı. WASG’nin kuruluş sürecinde de yer alan Riexinger, ayrıca Türkiye, Yunanistan ve Fransa’da düzenlenen uluslararası mücadeleci sendikacılar buluşmasına da katılmıştı.

Riexinger ayrıca DİDF tarafından düzenlenen merkezi ve yerel şenliklere de pek çok kez konuşmacı olarak katıldı.

Riexinger, seçildikten sonra kongrede yaptığı konuşmada, parti içindeki farklı grupları birleştirmek, uyum içerisinde çalışmalarını sağlamak ve parlamento dışı hareketle bağların güçlendirilmesi için yoğun bir şekilde çalışacağını söyledi.

Sendikal hareket ve parlamento dışı muhalefet hareketinden gelen Riexringer’in eşbaşkanlığı Sol Parti’nin yüzünü daha fazla işçilere, emekçilere, yoksullara dönmesi açısından büyük bir fırsat olarak değerlendirilebilir.

 

SPD’ye göbekten bağlı bir partinin geleceği olabilir mi?

 

İZLENİM/YÜCEL ÖZDEMİR

 

2 Haziran günü Köln’den Göttingen’e doğru yola çıkarken, Bielefeld’de trene binen ve tam karşıma oturan yolcunun çantasından çıkarıp okumaya başladığı belgeler, onun da Sol Parti kongresine gittiğini gösteriyordu.

Uschi Kappeler, uzun yıllardır çevre hareketi içerisinde aldığı yer üzerinden Sol Parti’ye katılmış. Halen de bölgesinde çevre sorunları ve ekoloji alanında çalışmalar yapan Kappeler’in çantasında bir de kongreye sunulmak üzere önerge taslağı vardı.

Brandenburg Eyaleti’nde SPD-Sol Parti Koalisyon Hükümeti’nin Sol Partili Maliye Bakanı Helmut Markov tarafından 6 bin 200 kamu çalışanın işten atılmasını öngören karara karşı hazırlanan taslağa diğer delegelerin de destek vermesi isteniyordu.

Yol boyunca Doğu Almanya’daki eyaletlerde partinin izlemiş olduğu politikaların kendilerinin çalışmasını nasıl zorlaştırdığını, partinin inandırıcılığını nasıl kötü etkilediğini anlattı.

Kappeler, partinin geniş kitleler üzerinde inandırıcılığını yeniden kazanması umuduyla kongre yolunu tutmuştu…

 

NEDEN SPD BU KADAR ÖNEMLİ?

Gütersloch örgütünün gündeme getirmek istediği SPD’yle ortaklık ve bu ortaklığın yarattığı sorunlar, tren istasyonun hemen yanında bulunan eski lokomotif ambarında (Lokhalle) yapılan genel kongreye de damgasını vurdu.

Kongre öncesinde sağ ve sol kanatlar arasında basın üzerinde kimin eşbaşkanı olacağı konusunda yapılan tartışmaların merkezinde de SPD ile ortaklık bulunuyodu.

PDS’ten gelen ve Doğu Almanya’daki eyalet örgütlerini temsil ettiği ileri sürülen Gregor Gysi ve eşbaşkan adayı Dietmar Bartsch, SPD’yle ortaklığı Doğu’da partinin artık bir “kitle partisi” haline geldiği, birçok eyalette birinci ya da ikinci olduğu, bunun için de hükümet olmak için başka partnerlere ihtiyaç duyduğunu, mevcut durumda da bu partnerin SPD olduğunu savundular. Dolayısıyla bütün dertleri ve çabaları hükümetin büyük ya da küçük ortağı olmak…

Bugüne kadar Berlin, Mecklenburg-Vorpommern, Brandenburg eyaletlerinde SPD’yle yapılan koalisyon ortaklıklarının partiye neler kazandırdığını ya da kaybettirdiğini ise pek duymak istemiyorlar.

Hatta, Gysi kongrede, Batı eyaletlerinden gelenlerin ‚Doğu’daki koalisyonlardan sürekli şikayetçi olmalarından artık bıktığını‘, ’sanki başka sorun yokmuş gibi sürekli bunu gündeme getirdiğini‘ dile getirerek, rahatsızlığını açık olarak dile getirdi.

Bu ortaklık savunulara SPD’nin eski genel başkanı olan Lafontaine’nin ve uzun yıllar SPD üyeliği yapan Klaus Ernst’in verdiği yanıtlarsa dinlemeye değerdi.

Özetle, parti içindeki “demokratik sosyalistler” (eski PDS) daha fazla SPD’ye yakınlaşmayı, SPD’den gelen “sol sosyal demokratlar” da (eski WASG) SPD ile yakınlaşmanın partiye bir şey kazandırmayacağına, tam tersine güç kaybettireceğine dikkat çekerek, net tavır alınmasını savunuyorlar.

Hal böyle olunca, “demokratik sosyalistler” partinin “sağ” kanadını oluştururken, sol kanada ise “sol sosyal demokratlar” damgasını vurur durumda.

Kanatlar arasındaki çatışmanın gelip SPD’ye kilitlenmesi (elbette bir tek bu konu çatışma noktası değil), SPD’ye tepki üzerinden güç toplayan Sol Parti’nin geldiği aşama itibariyle bir çıkmazın içine girdiği ve çıkış yolu aradığını gösteriyor.

Bu yönüyle, Sol Parti’nin kongresinin aynı zamanda SPD’nin gölgesi altında yapıldığı da söylenebilir. Bu durum elbette bir parti için elbette önemli bir sorundur. Kendi bağımsız politikası, tutumu yerine, bir partiyle nasıl bir ilişki sürdüreceği eğer bir kongreye hakim olabiliyorsa, gerçekten de durumun pek iç açıcı olmadığını söylemek gerekiyor.

 

DOĞU-BATI AYRIMI

Kongrede en çok dikkat çeken bir diğer nokta ise Doğu-Batı ayrımı oldu. Her ne kadar PDS ile WASG bundan 5 yıl önce resmi olarak birleşse de, bunun gerçek anlamda bir birleşme olmadığı Göttingen Kongresi’nde bir kez, hem de daha açık bir şekilde görüldü.

Doğuluların Batılıları, Batılıların Doğuluları suçladığı bir hava hakimdi. Halbuki, tartışmalar Doğu-Batı ayrımından çıkarılıp, savunulan politikaların savunusu ya da eleştirisi üzerinden yapılabilse, bunun sosyal harekete çok daha yararlı katkılar sağlayacağı ortadadır.

Ne var ki böylesine bir durum Doğu’daki kimi yöneticilerin işine pek yaramayacaktır. Çünkü bu ayrımın varlığını sürdürmesinde özel olarak SED geleneğinden gelen kesimlerin büyük bir rolü bulunuyor. Bunu sürdürebildikleri sürece daha fazla etkili olabileceklerini düşünüyorlar.

Bu yönüyle bakıldığında, zaten farklı grupların ve fraksiyonların toplamı olan Sol Parti’de bir birleşmenin gerçekleşmediği, bu koşullarda olmasının da pek olanaklı olmadığı anlaşılıyor. Bugüne kadar seçimlerden alınan başarılar aradaki farklılıklardan çok ortak yönleri öne çıkarıyordu ve bu durum bir açıdan ayrılıkların üstünü örtebiliyordu. Ya da bunu geriye itebiliyordu.

Ancak şimdi yükseliş değil, gerileme, oy kaybetme dönemi söz konusu. Son bir yıl içinde alınan seçim yenilgileri doğal olarak ayrılık noktalarını öne çıkarmış, yenilginin nedenlerini sorgulamış bulunuyor.

Hem de Avrupa’nın birçok ülkesinde sol bir yükseliş içinde olduğu halde… Kongrede pek çok kez Fransa ve Yunanistan’daki yükselişe haklı olarak dikkat çekildi ve Sol Parti’nin de bundan öğrenmesi gerektiği ifade edildi.

Ancak bunun için her şeyden önce izlenecek politika belirleyici. Parti yönetimine giren Wolfgang Gehrcke, bu politikayı “SPD’ye yakınlaşma değil, daha fazla AB karşıtı” olarak özetliyordu.

 

ÇÖZÜM SOKAKTAKİ MÜCADELEDE

Kongredeki hava, seçim sonuçları, en azından delegelerin önemli bir bölümü arasında bugünkünden durumun değişmesi için dikkatlerin parlamenter mücadeleden çok sokaktaki toplumsal mücadelenin büyütülmesine çevrilmesi gerektiğini gösteriyordu. Yani partideki krizi ancak sokakta verilecek güçlü bir mücadele ve bunun üzerinden kazanılacak başarılar çözebilir.

Kongrede oluşan yeni yönetim bunun için bir olanak. Çünkü, parlamento dışı muhalefet hareketi içinden gelen Bernd Riexinger’in eşbaşkanlığa getirilmesine verilen destek de bu yönde bir adım atılması gerektiğini gösteriyor.

Şimdi, önemli olan bir süredir solun aleyhine estirilen havanın tersine çevrilmesi, kendisiyle uğraşan değil, halkın sorunlarıyla ilgilenen, toplumsal muhalefetin lokomotifi olabilecek, inandırıcı ve güven verici bir parti olabilmesidir. Bu açıdan yeni yönetimin işinin zor olduğunu kabul etmek gerekiyor. Ama, doğru tutum ortaya konulup ve bunda ısrar edildiğinde kongrenin kendisi, bu zor görevin başarılabileceğini göstermiş oldu.

Close