Written by 14:47 HABERLER

Taksim direnişi, göçmenler ve gösterdikleri

 01Essen4

Taksim direnişi Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler ve yerli emekçiler arasında büyük bir dayanışma gördü. 20 günü aşkın bir süre Almanya’nın değişik kentlerinde yapılan bu eylemler bir taraftan Türkiye’de direnen halka büyük moral destek sunarken, diğer taraftan yerli ve göçmen emekçiler arasında ortak mücadele ve uluslararası dayanışmanın güçlendirmesini olanaklı hale getiriyor.

 

27 Mayıs’ta Taksim’de başlayan, ardından bütün Türkiye’ye yayılan direniş hareketi, hemen Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde de yankısını buldu. Başta büyük kentler olmak üzere, bugüne kadar fazla bir eylemin olmadığı küçük kent ve kasabalarda dahil ülke genelinde dayanışma eylemleri, yürüyüşleri gerçekleştirildi. Eylemlere sadece örgütlü siyasi kesimler değil, aynı zamanda bugüne kadar Türkiye’deki gelişmeler karşısında ilgisiz kalan pek çok kesimi harekete geçirdi. Denilebilir ki; Türkiye’de devletin kolluk güçlerinin, hükümetin ve onun başı Erdoğan’ın halka yönelik saldırıları Almanya’da da çok farklı kesimleri bir araya getirerek, harekete geçmelerini, dayanışma duygularını dile getirmesine vesile oldu. Taksim direnişinin Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler açısından yol açtığı ve açabileceği etkileri şu başlıklar altında toplamak mümkün:

 

1- TÜRİYE’DEKİ DEMOKRASİ GÜÇLERİYLE DAYANIŞMA

Gösteriler, öncelikli olarak Almanya’da Türkiye’deki demokrasi ve emek güçleriyle dayanışma içerisinde olan ve olabilecek önemli bir dinamiğin olduğunu ortaya koymuş bulunuyor. Hükümetin zulmü ve haksızlıklarına karşı önü alınamayan direniş ve ülkede ortaya çıkan gerilim burada yaşayan göçmenlerde de yankı yarattı. Keza eylemlere, Almanya’da doğmuş-büyümüş çok sayıda gencin katılması da aynı bir önem taşımaktadır.

 

2- AKP’NİN İŞBİRLİKÇİLERİ DAHA KOYAL TEŞHİR EDİLEBİLİR

Eylemler karşısında Almanya’da bulunan ve Türkiye kökenliler tarafından kurulan örgütlerin nasıl bir tutum aldıkları da bu süreçte netlik kazandı. İslami çizgideki muhafazakar derneklerin itirazsız bir şekilde Erdoğan’ın izlemiş olduğu politikalara destek vermesi, onların daha kolay teşhir edilmesine olanak sağlamıştır. Zira, temel hak ve özgürlüklere, farklı inançlardan ve uluslardan insanların bir arada barış içerisinde yaşamasına karşı çıkan Erdoğan’a verilen bu tam destek onların gerçek maskesini de düşürmüştür. Zira bu örgütler yıllardın uyum-entegrasyon adı altında genellikle hem Alman devleti hem de çeşitli Alman kurumları tarafından sempatiyle karşılanıyordu. Ne var ki bu kesimlerin çok kültürlülükten yana olmadığını, otoriter bir rejim kurmanın peşinde olan Erdoğan’ın sevdalıları olduğu görülmüştür.

Zira; Alman hükümeti tarafından düzenlenen uyum ve İslam zirvelerine davet edilen bu örgütlerin derdinin uyum olmadığı, kendi çıkarlarını korumanın peşinde oldukları da görülmüştür. Bunların başında, Türkiye’nin buradaki uzantısı durumundaki DİTİB’in gelmesi ayrı bir önem taşıyor. Bu nedenle, Almanya’nın göçmenler adına muhatap olarak kabul ettiği İslami örgütlerin aynı zamanda otoriter, İslamist ve anti-demokratik bir Türkiye arzuladığı görülüyor. Bu çerçevede, Alman kamuoyu ve siyaset sahnesi düzeyinde bunları teşhir etmek büyük bir önem kazanmış durumdadır.

 

3- TÜRKİYE KÖKENİLER ARASINDA GERİLİM KÖRÜKLENİYOR

AKP ve onun “führeri” Erdoğan tarafından Türkiye’de izlenen gerilim ve kamplaştırma politikası, önümüzdeki günlerde Avrupa ülkelerinde de yankısını sürdürecektir. Başta Köln’de olmak üzere bazı kentlerde AKP taraftarlarının, Taksim ile dayanışmak için yapılan eylemleri provoke etmeye yönelik girişimleri, önümüzdeki dönem kamplaşmanın Avrupa’da da gerçekleşebileceğini gösteriyor. Daha önce Türk-Kürt ayrımı şeklinde körüklenen kamplaşma şimdi de Taksim/demokrasi direnişi vesilesiyle yapılıyor. Bu açıdan, Türkiye’de ortaya çıkan direniş hareketi ve ona bağlı olarak derinleşme eğilimi gösteren sınıflar arası gerilim ve çatışmanın Almanya’da da kendisini hissettirmesi kuvvetle muhtemeldir. Önümüzdeki dönemde, daha fazla Türkiye kökenli göçmeni içerisine alacak bir aydınlatma ve örgütlenme çalışmasının sürdürülmesi oldukça önemlidir.

 

4- YERLİ EMEKÇİLERLE BİRLİĞİ SAĞLAMAK İÇİN DE BİR OLANAK

Türkiye’de ortaya çıkan büyük direniş, aynı zamanda Almanya/ve Avrupa’daki Türkiye algısını da önemli ölçüde değiştirme sürecine sokmuştur. Ortalama bir Avrupalı/Alman vatandaşı için, Türkiye’de yaşayan insanlar “muhafazakar, liderlerine biat eden, temel hak ve özgürlükleri için ise sesini çıkarmayanlar” olarak görülüyordu. Almanya’daki Türkiye kökenliler ise genellikle cami-cemaatlerle bağlantılı kesimler olarak değerlendiriliyordu. Bu genel algı aynı zamanda uyum ve birlikte yaşamın da önemli nedenleri arasında yer alıyordu. Basın ve siyasetçiler de genel olarak bu klişelerden yola çıkarak Türkiye kökenli göçmenleri içinde yaşadıkları toplumdan koparmaya çalışıyorlardı.

Taksim direnişiyle birlikte bu algının hızlı bir biçimde değişmeye başladığı gözleniyor. Direnişin gerek talepleri gerekse profili, Avrupa kamuoyunun Türkiye ve Türkiye halkına bakışına yeni ufuklar katmakta. Türkiye’de de hükümetin politikalarına itiraz eden, taleplerini dile getiren, günlerce durmadan, yılmadan direnin bir gençliğin, halkın olduğunu Avrupa halkları görmüş oldu. Ve bu durum, “başka bir Türkiye’nin de olduğunu” söyleyenleri önemli ölçüde güçlendirmiştir.

Diğer taraftan Avrupa’da, AKP Hükümeti ve Erdoğan hakkında belli bir süredir etkili olan,  “statükoyu değiştiren, orduya karşı demokratik duruş sergileyen vb.” biçiminde değerlendirmeler de değişmeye başlamıştır.

Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin bundan sonra Alman halkına, onları doğru bir şekilde anlatma ve en önemlisi de Taksim’deki direnişe desteklerini alma konusundaki girişimleri çok daha büyük bir önem kazanmıştır. Bu yapıldığı takdirde, meydanlarda atılan “Yaşasın uluslararası dayanışma” sloganı çok daha fazla anlam kazanacaktır.

Çünkü, gün Türkiye’de otoriter bir rejim arzusunda olanları ve onların işbirlikçililerine karşı birleşme ve dayanışmayı güçlendirme zamanıdır. Bu yapıldığında, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin güvenli bir geleceğe olan umudu büyüyecek, her türden haksızlığa, baskıya ve sömürüye karşı yerli halklarla birlikte yaşama ve mücadele etmenin imkanları da artacaktır.

 YÜCEL ÖZDEMİR

Close