Written by 13:15 uncategorized

‘Terör’den öteye kör devlet aklı!

Genelkurmay Başkanlığının, 6-7 Şubat 2013’te, “Ankara’daki NATO’ya bağlı Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezinde , “Terörle ve Teröristle Mücadele (PKK)- Değerlendirmeler ve Öneriler” başlığıyla düzenlediği “çalıştay” da, “terör uzmanları, düşünce kuruluşu temsilcileri, TSK ve Başbakanlık başta olmak üzere çok sayıda devlet kurumundan” kişilerin katılımıyla “terörün nasıl çözüleceği”ni  ele aldığı gazetelere yansıdı. Habere göre, bu devlet “zirvesi”ne, Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri, Milli Savunma, Adalet, Dışişleri bakanlıkları, Kuvvet Komutanlıkları ile Jandarma Genel Komutanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı, Kamu Güvenliği Müsteşarlığı ile “bazı diğer devlet kurumlarının temsilcileri” katılarak, “terörle mücadelenin kendilerine düşen kısımlarıyla ilgili bilgi” vermişler. “Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi  (Bilgesam)” adına merkezin Sosyokültürel Araştırmalar Uzmanı Dr. Salih Akyürek’in “Güneydoğu Sorunu ve Toplumsal Algılar” başlıklı bir rapor sunduğu da, yine bu haberde yer alıyor.

Böylesi “Devlet Zirvesi”nin “NATO’ya bağlı Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi”nde yapılmış olması, “ilginç” olmakla birlikte, Türk devlet siyaseti ve askeri politikasının NATO güdümünde olması ve NATO’yu Kürt direnişine karşı kullanma taktiği bir ölçüde açıklayıcı olabilir. Yine de, ortada, özellikle MHP, İP, milliyetçi-şoven CHP’li milletvekilleriyle E. Özkök-Taha Akyol gibilerinin, “Bir kozmik odamız da mı yok?” diye, kös kös olacakları bir durum var.
Bu toplantıya, Akyol gibi “bilge sosyolog”(!)ların katılıp katılmadıkları, elbette açık değil. Ama haber bazı şeyleri bir kez daha görülür kılıyor: devletin, başlıca silahlı aygıtı ve savaş gücü olan kurumuyla birlikte başlıca devlet kurumları temsilcileri, hâlâ “terörle mücadele” poligonunda duruyorlar. On yıllardır tüm toplumun gündeminde olmakla kalmayıp, toplumsal yaşamın tüm alanlarını şu ya da bu biçimde etkileyen bir sorunu, gerçek içeriği ve kapsamına uygun adıyla, Kürt sorunu olarak ele almamakta diretiyorlar. Devlet yöneticileri açısından teselli tedavisi ihtiyacından söz edilemeyeceğine göre, “çözümünü” tartıştıkları sorunu, kendi adı ve hakiki boyutlarıyla ele almaktan neden kaçınıyor ya da kaçıyorlar? Askeri-politik üst bürokrasinin, 90 yıla yakın süredir devam ede gelen inkar, asimilasyon, Türk yapma-Türklüğü dayatma; bunu topluma hakim algı haline getirme alışkanlığı, hatta geleneğiyle hareket ettiği varsayılsa bile, bu yine de, aynı haberde, toplantıya katılarak  “Toplumsal Algılar” üzerine bir rapor sunan “Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar (Bilgesam)” elemanlarının “bilge”liğine gölge düşüren bir durumdur. “Toplumsal Akıl”ın dumura uğraması için onca çalışmalarına rağmen, Kürtlerin Türklerle ulusal eşitliğine karşı savaşın ülkeyi ve halkını içine sürüklediği felaketi göremedikten sonra, “bilge adam”ların göstereceği yol, kargaşa, çöküş ve çözümsüzlükten başka yere götüremez.
Bu toplantıya sunulan “Toplumsal Algı” raporunda yer alan bilgilerden de, doğru sonuç çıkarılmadığı görülüyor. Strateji Uzmanı Dr. Salih Akyürek’in sunduğu rapora göre, “Türkiye toprakları üzerinde ortak gelecek olacağını düşünen Türk kökenlilerin oranı yüzde 70.7 iken bu rakam Kürt kökenlilerde yüzde 90.3” olup; “Kürtlerin yüzde 94’ü, ‘Türk bayrağı benim de bayrağımdır’, yüzde 91’i de‚ İstiklal marşı benim de marşımdır’ diyor(lar). “yüzde 51.3’ü‚ Devletin Güneydoğu sorununu çözebileceğine”;  yüzde 49.7’si‚ Devletin Güneydoğu sorununu çözmek istediğine” inandığını söylüyor. Türk kökenliler açısından ise durum şöyle: “yüzde 84’ü örgüt ve Öcalan ile görüşme yapılmasının PKK’nin güçlenmesine hizmet ettiğini düşünüyor. Sorunun devlet tarafından çözülebileceğini belirten Türk kökenlilerin oranı yüzde 32.6; yüzde 79.1’i şimdiye kadar Kürt kökenli yurttaşlara yönelik olarak verilen hakların çözüm için yeterli olduğunu düşünüyor,” vb. Buradan ne çıkarılabilir?
Kürtler, kendilerine karşı on yıllardır sürdürülen inkar, baskı, asimilasyon ve katliamlara karşın, Türklerle birlikte yaşayabileceklerini, Türk kökenlilerden daha fazla olanaklı görüyor; bayrak ve marşı sorun etmiyorlar. Türk kökenliler ise, önemli bir oranda daha güvensizler; “Verilen hakların çözüm için yeterli olduğunu” düşünüyorlar. Oysa, “verilen” ciddi bir hak henüz yok. Şurası kesinlik kazanıyor: Türk kökenlilere yönelik olarak burjuvazi ve devletin on yıllar boyunca sürdürdüğü şoven-milliyetçi propaganda, “toplumsal algı”nın negatif şekillenmesinin en önemli etkeni olarak rol oynamıştır. Hâlâ sürdürülmek istenen bu propaganda ve politik tutum, “birlikte yaşama”nın dinamitleyicisi bir işlev görüyor. Çıkarılacak sonuç, Türk işçi ve emekçilerinin şovenizmin etkisinden kurtulmaları için, ileri, sınıf bilinçli emekçi kesimlerinin gerçekleri açıklamaya, daha fazla yoğunlaşmaları gereğidir.

 

A. Cihan Soylu

Close