Hüseyin Avgan
Geride bıraktığımız günlerde aralarında İçişleri ve Çalışma Bakanlığının da yer aldığı ve Alman Sendikalar Birliği’nden (DGB), Alman İşverenler Birliği’ne, kiliselerden, Kültür Konseyi’ne, ARD-ZDF’den Gazeteciler Birliği’ne 20’ye yakın kurum, kültürel entegrasyon ve birlikte yaşamın koşulları için 15 maddeden oluşan tezlerini kamuoyuna tanıttı. Tanıtım toplantısında hükümet partilerinin her iki kanadından bakanların yanı sıra, bir çok kurum temsilcisi de hazır bulundu.
Almanya’nın önemli gündemlerinden birine ilişkin sunulan çözüm önerileri, ‘suya sabuna dokunmayan’, kimsenin fazla karşı çıkamayacağı, ama esas olarak devletin, hükümetin, bu tezlere imza atan kurumların sorumluklarını vatandaşın üzerine yıkan bir anlayışın ürünü olmuş. Dile getirilen tezler kulağa hoş gelse de, entegrasyon ve birlikte yaşamı engelleyen sorunlara ilişkin problemlerin nasıl çözüleceğine dair fazla bir şey yok. Bol bol iyi niyet ve temenniler dile getirilmiş.
KÜLTÜREL ENTEGRASYON
Tezlerin sunumunda kültür kavramı doğru bir şekilde ifade edilmesine rağmen, yaşamın değişik alanları birbirinden kopuk ele alınmakta. Konuyu bu şekilde ele alışın tesadüf olmadığı, esas olarak entegrasyon konusunda somut adımların atılmamasını ve bu konuda sorumluluğu olanların gizlenmesi anlamına geldiğini belirtmekte yarar var. Ekonomik-kültürel-sosyal entegrasyon birbirinden kopuk ele alınamayacağı gibi esas olarak birlikte ele alınıp, buna uygun kararlar alındığında çözüm üretebilmek mümkün. Aksi takdirde, dile getirilen sorunları bir başka bahara ertelemekten başka bir anlam ifade etmeyecektir.
Kültürel entegrasyonun ilerlemesi, sosyal-siyasal koşullar oluşmadan pek fazla bir anlam ifade etmeyecektir. Dile getirilen tezlerin sosyal-siyasal-ekonomik gerekleri yerine getirildiği ölçüde, entegrasyon ve ortak yaşam konusunda yaşanan sorunların önemli bölümü çözülebilir. Bu anlamıyla belirtilen tezlerin bir kaçına daha yakından bakalım.
BİRLİKTE YAŞAMIN TEMELİ
“Tez 1: Almanya’da yaşayanların birlikte yaşamının yasal temeli, Alman Anayasası olmalıdır.”
Anayasa’da yer alan bazı hakların Alman vatandaşları için geçerli olduğu bilinmekte. Örgütlenme hakkı, bazı alanlarda meslek edinebilme hakkı, politika yapma hakkı gibi bir çok insan hakkı, göçmenler için sınırlandırılmış durumdadır. Bu sınırlar kalkmadan, göçmenlerin hukuksal olarak eşit vatandaşlar konumuna gelmesinin olanakları yaratılmadan yukarıda yapılan tespitin bir anlam taşıması ve entegrasyonun ilerlemesine özel bir katkı sunması mümkün değildir. Bu nedenle öncelikli adım ve talep, Anayasa’nın Almanya’da yaşayan yerli-göçmen herkese eşit şekilde uygulanmasının koşullarının yaratılmasıdır. Yaşam merkezi Almanya olan insanların düne kadar ‚yabancılar‘, bugün ise göç yasasına taabi tutulmaları entegrasyonu engelleyen olgulardan birisi olageldi. Söz konusu olan, Alman Anayasasının iyiliğini-kötülüğünü tartışmak değildir. Göçmenler zaten bu yasayı temel alarak burada yaşamlarını sürdürmektedir. Asıl mesele bu yasanın birlikte yaşamı teşvik edecek şekilde gereklerinin yerine getirilmesidir. Ve yaşam merkezi Almanya olanların vatandaşılığa geçişini kolaylaştırmak bu adımlardan biridir.
“Tez 9-10: Parlementer demokrasi çaba ve bağlılıkla yaşar”
Evet göçmenlerin bu ülkedeki politik yaşama daha fazla dahil olması gerekli ve önemlidir. Ancak bunun koşullarını genişletmek, göçmenlerin seçme seçilme hakkı dahil olmak üzere, politik yaşama katılımının kolaylaştırılması ve bunun koşullarının yaratılması da, hükümetin görevidir. Politik yaşama katılım partilerin göçmen üye ve destekçi sayısını arttırmasına indirgenmemeli, politik yaşama daha aktif dahil olabilecekleri hukuksal zeminin yaratılması gerekmektedir. Uzun yıllardır bu ülkede yaşamasına ve yaşam merkezi burası olmasına rağmen milyonlarca insanın seçme ve seçilme hakkından mahrum edilmiş olmasının da demokrasiyle bağdaşmadığı ve bu durumun göçmenlerin uyum sürecini zorlaştırdığı kabul edilip gereği yapılmalıdır.
“Tez 11: Eğitim toplumsal yaşamın giriş kapısıdır!”
Bu cümlenin kendi başına ifade edilmesi kulağa hoş gelmekte. Ancak bugün başta göçmen işçi çocukları ve genelde işçi çocuklarının eğitim alanında, meslek bulmada yaşadığı sorunlara çözüm önerileri geliştirmeden pek fazla bir anlam ifade etmeyecektir.
“Tez 14: Çalışmak (istihdam), birlikte yaşam, sosyal uyum ve kimlik için önemlidir.”
Bu bölümde ortak alanlarda çalışmanın entegrasyonu desteklemede en önemli güç olduğu, toplumsal ilişkilerin gelişmesine olanak tanıdığı, tek tek insanları bir araya getirdiği gibi doğru tespitler üzerinden, herkesin çalışması gerektiği fikri işlenmekte. Burada da çalışma koşulları, işsizliğin nedenleri vb gözardı edilmekte. Bir bakıma kapitalizmin ‚çalışıyorsan değerlisin ve adam yerine konulursun‘ mesajı vurgulanıyor. Herkesin yeterli gelir karşılığında çalışma olanaklarına sahip olması, kesinlikle aynı koşullarda çalışan kesimleri daha da yakınlaştıracaktır. Ancak zaten ucuz işlerde çalışan göçmenlerin işsizliğini, yoksulluğunu bireysel hataları ve sorumluluğu olarak görmek, hayatın gerçekleriyle bağdaşmadığı gibi işçiler içerisindeki rekabeti, bölünmüşlüğü de teşvik edecektir. Bunun için eşit işe eşit ücret, yeterli gelir, iş güvencesi vb. genel işçi hakları konusunda sorunlar çözülmeden istihdamın uyuma katkısını beklemek boşuna olacaktır.
HÜKÜMET ENTEGRASYONU ZORLAŞTIRIYOR
Sonuç olarak söyleyecek olursak, “kadın erkek eşitliği”, “Almanya göç ülkesidir” gibi söylemlerin de yer aldığı diğer tezler de ancak, bunların ekonomik-politik-siyasi gerekleri yerine getirildiği ölçüde, son dönemlerde daha derinleşen önyargıların yıkılmasına, entegrasyonun ilerlemesine hizmet edecektir.
Bu tezlerin sunu bölümünde de belirtildiği gibi, entegrasyon bir süreç olarak yaşanmaktadır. Birlikte yaşamın çok olumlu örnekleri ortaya çıktığı gibi, dönem dönem bu alanda yaşanan sorunlar daha da derinleşmekte. Ancak bu süreç genellikle, hükümetlerin uyguladığı politikalar nedeniyle daha da zorlaşmaktadır.
16 Nisan Referandumu sonrası ortaya çıkan tablo üzerinden, “entegrasyon iflas mı etti” tartışmaları da esas olarak, hem Almanya hem Türkiye hükümetlerinin izlediği politikaların uyum sürecinde yarattığı tahribatı gizleme telaşıdır.
Entegrasyon süreci bütün zorluklarına rağmen devam etmektedir. Ve vatandaşların kültürel, dini, ahlaki veya keyfi davranışlarıyla değil, sosyolojik, ekonomik, politik koşullarla ve politikalarla açıklanabilecek bir süreçtir. Dolayısıyla değişmesi gereken vatandaşların niyetinden çok hükümetlerin ayak bağı olan politikalarıdır. Ve bunun için de vatandaşa nasihat ve öneriler içeren tezlere değil, hükümetlerin uyumu zorlaştıran politikaları konusunda değişikliğe zorlanacakları somut taleplere ve bütün toplumun ortak çabasına ihtiyaç vardır.