Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un Türkiye’ye yaptığı üç günlük ziyaret olaylı geçti. Gauck’un Türkiye’de demokrasinin tehlikede olduğuna dair sözleri Erdoğan tarafından “Daha kendisini rahip sanıyor” diye eleştirilince, iki ülke arasında diplomatik gerilim yükseldi. Erdoğan’ın 24 Mayıs’ta Köln’e yapacağı ziyaret bu gerilimin gölgesinde geçecek.
26-29 Nisan tarihleri arasında Türkiye’ye resmi ziyarette bulunan Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un gezisi olaylı bitti. Gauck’un Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde düzenlenen törende AKP Hükümeti’nin temel hak ve özgürlüklere yönelik saldırılarını dile getirmesi, bunları anlamakta zorluk çektiğini ifade etmesi ve en sonunda “demokrasinin tehlikede olduğuna” vurgu yapmasına, Başbakan Erdoğan’ın tepkisi diplomatik nezaketin sınırlarını aşan düzeyde oldu. Erdoğan’ın Gauck’la ilgili “ kendini hala rahip sanıyor” gibi sözler sarfetmesi, Almanya’dan beklendiği gibi geniş tepkiler aldı.
BU TAHAMÜLSÜZLÜK NEDEN?
Gauck’un Türkiye’de sosyal medya, düşünce özgürlüğü, demokratik haklara yönelik saldırılar konusunda mesajlar vereceği, daha Ankara’ya gitmeden belliydi. Bu nedenle, Erdoğan’ın Gauck’un ne masajlar vereceğini bilmemesi mümkün değil. Elbette Almanya Cumhurbaşkanını’nın büyük ağabey pozisyonunda kulak çekme tavrı ayrıca değerlendirilebilir ama Erdoğan’ın, hem Türkiye’deki halkın hem de dünya kamuoyunun tepkiyle karşıladığı baskılar-yasaklar konusunda neden bu kadar tahammülsüz davrandığı öne çıkıyor?
Üstelik bu tahammülsüzlük, Gauck’un endişelerini sıcağı sıcağına haklı çıkarmıştır. Çünkü, Erdoğan’ın çıkışı en küçük bir eleştiriye tahammülsüzlüğün belgesidir. Dahası, yabancı bir ülkenin cumhurbaşkanına sarf edilen bu sözler, Erdoğan’ın demokrasi ve özgürlük karşıtı tutumunda daha da pervasızlaşması anlamına geliyor. Bundan sonra kendisini eleştirenlere karşı daha otoriter bir tutum içerisinde olacağını da böylece ilan etmiş bulunuyor.
Daha geçtiğimiz günlerde 250. yılını dolduran Türk-Alman dostluğundan dem vururken, gelen eleştiriler karşısında, sıradan diplomatik nezaketi de gözardı ederek agresif bir tutum alması boşuna olmasa gerek.
Süddeutsche Zeitung’den Christiane Schlötzer, haklı olarak bu tutumu Erdoğan’ın “başarı konsepti”yle açıklıyor. Yani, bir seçimden başarılı çıkmak için gerilim yaratarak, taraftarlarını harekete geçirmeyi başaran Erdoğan, bu kez cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlandığı için yine “gerilimi” politikasının merkezine koymuş bulunuyor.
Ve GAuck tartışmasıyla, “gerilim stratejisi”ne bu kez uluslararası bir nitelik kazandırılmış oluyor.
“TÜRK-ALMAN GERİLİMİ”NİN FATURASI GÖÇMENLERE
Bu elbette Türk ve Alman politikacılar arasında çıkan ilk gerilim değil. Erdoğan, adeta Almanya’ya yaptığı her ziyaret sırasında gerilim çıkararak Türkiye’ye dönüyor. Kimi zaman “asimilasyon insanlık suçudur”, kimi zaman da “Türk okulları açılmalı” diyerek bu gerilimi tırmandırdı. Alman Başbakanları da Türkiye’ye yaptıkları ziyaretler sırasında Türkiye’nin AB üyeliği konusunda olumsuz mesajlarla gerilimleri tırmandırdılar.
Her iki ülke liderleri arasındaki söz düellolarının altında ise genellikle Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler kalıyor. Zira, tarafların ülkelerinin sermayelerinin çıkarlarına dile getirdikleri sözlerin altında yatan çıkar hesapları halklar arasında önyargıların körüklenmesine, gerilimin artmasına neden oluyor. Bu nedenle, özellikle Almanya’da yaşayan Türkiye kökenlilerin, her iki ülkenin liderlerinin söylediklerine kulak asmaması, beraber yaşadığı Alman emekçileriyle ilişkilerine gölge oluşturmaması gerekiyor. Aksi halde, bir Afrika atasözünde ifade edildiği gibi, “filler tepişirken çimler ezilmeye devam eder”. (YH)
Al birini vur ötekine misali…
Gauck ile Erdoğan bugün her ne kadar karşı karşıya gelen iki devlet adamı olsa da ikisinin pek çok ortak noktaları bulunuyor. Her şeyden önce ikisinin siyasi mayasında “anti-komünizm var”. İkisi de 1960’lı, 70’li yıllarda bu mayayla yoğrulmuşlar. Bu temelde siyasi girişimler içerisinde yer almışlar. Gauck, Demokratik Almanya Cumhuriyeti sırasında papazlık yaptığı yıllarda sürdürdüğü anti-komünist propaganda nedeniyle Federal Almanya’da daha çok Hıristiyan Demokratların sempatisini kazandı. Ne var ki, SPD ile Yeşiller’in cumhurbaşkanı adayı oldu. Hıristiyan Demokratlar bunu akıl edemediklerine yandılar. 2000’de Christian Wulff’a karşı aday gösterilen “muhafazakar demokrat” Gauck, tahmin edilebileceği gibi muhafazakar kesimden de geniş destek gördü. Gauck’un olaylara yaklaşımının kökeninde sol, yoksul ve göçmen karşıtlığı bulunduğu, son bir kaç aydır yaptığı açıklamalarda da görülüyor. Yoksullara ve göçmenlere hakaret eden Thilo Sarrazin’in göçmenler konusunda savunduğu tezleri “cesur” olarak tanımlayan Gauck, kapitalizm karşıtı protestoları ise “budalaca” bulmuştu. Keza Gauck, SPD-Yeşiller Hükümeti tarafından karar altına alınan Hartz IV uygulamasını da “cesurca adımlar” olarak nitelendirmişti. Sarrazin de Gauck’un aday gösterilmesi üzerine “DDR’deki çabalarından dolayı bu insana saygı duyuyorum” diyerek 2010 yılında cumhurbaşkanı olmasını istediğini belirtip desteklediğini açıklamıştı.
Gauck’un aday gösterilmesi sağcı-milliyetçi çevreler tarafından da sevinçle karşılanmıştı. Sağcı Junge Freiheit gazetesi adaylığı “Cumhurbaşkanı biziz” başlığıyla vermişti.
Gauck gibi Erdoğan’ın da dini referansları oldukça güçlü. Siyasi çizgi olarak o da “muhafazakar demokrat” eksende yer alıyor. Yine Erdoğan da Gauck gibi çoğunluk toplumundan olmayanlara karşı hoş görüsüzlükle dolu.
Bu nedenle son ziyaretle ikisi arasında yaşanan söz düellosu ne Gauck’u özgürlüklere sahip çıkan tutarlı bir demokrat, ne de Erdoğan’ı ülkesinin içişlerine karışılmasına karşı olan bağımsızlık yanlısı bir politikacı yapıyor.
Bu nedenle, sonuç “al birini vur ötekine”den başka bir şey değildir.
Erdoğan’ın Avrupa Alevileri düşmanlığı
Daha önce Türkiye’de yaptığı açıklamalarda Almanya’daki Alevileri hedef gösteren Başbakan Erdoğan, Gauck’un ziyareti sonrasında meclis grubunda yaptığı konuşmada da bu saldırılarına devam etti. Gauck’un hükümete yönelik eleştirilerinin kaynağının Almanya’daki Aleviler olduğunu ima eden Erdoğan şunları söyledi: “Alman Cumhurbaşkanı gelmiş, benimle konuştuğu şeylerden sonra ODTÜ’ye gidiyor ve orada garip garip şeyler konuşuyor. Ve kendilerine yalan yanlış neler anlatılmış ve öğretildiyse onu ifade ediyor. Düşünebiliyor musunuz? Almanya’da ‚Ali’siz Alevilik‘ denen bir olay var yani ateist bir anlayışın Alevilik altında ve kendilerinin de desteklemiş olduğu bir yapı var ve sen bu yapıyı bize Alevilik olarak yansıtıyorsun. Türkiye’de böyle bir Alevilik yok. Türkiye’de siz hiçbir Aleviye ‚Sen Müslüman değilsin‘ diyemezsin. Dediğin anda seni tersler. Ama Aleviliği farklı yaşar. Ama Almanya’daki bir kısım var. Bu grubu destekliyor Almanlar… Bunu da açık söylüyorum. Almanya’ya gittiğimde bunu konuşacağım kendileriyle. Ve onların diliyle gelip burada konuşuyorlar. Bu yakışmaz. Bir devlet adamına bu yakışmaz.”
Erdoğan’ın kastettiği Alevi örgütü olan Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK) Genel Başkanı Turgut Öker yaptığı açıklamada, “Eskiden ahlaksız olmakla suçlanırdık. Anne ve bacı tanımaz olmakla itham ederlerdi. Şimdi ise Tayyip Erdoğan ‘Ali’siz ateist’ diyor. Aslında biz Tayyip Erdoğan nezdinde bir bakıma terfi ettik. En azından ahlaksız olmakla suçlanmıyoruz” dedi.
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) Genel Başkanı Hüseyin Mat ise “Bize ateist demekle Alevileri bölmek istiyorlar. Birlikteliğimizi parçalamak istiyorlar. Alevi temsilcileri tıpkı Hıristiyan ve Yahudi temsilcileri gibi protokolde en ön sırada yer alıyorlar. 21 Mart’ta Berlin Cemevi’ni ziyaret eden Cumhurbaşkanı Gauck’a inancımızı anlattık. Semaha katıldı. Bizlerin ettiği duaların içeriğini öğrenince kendi inançlarından çok farklı olmadığını söyledi. Alevi inancı Almanya’da 20 yıldan beri kabul görüyor. Gauck’dan önceki cumhurbaşkanları da inancımıza saygı gösteriyordu” dedi.
BASINDAN YORUMLAR
Süddeutsche Zeitung: Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan eleştiriye pek katlanamıyor. Bu, bilinen bir şey. Almanya Cumhurbaşkanı’nın sözlerine sert tepki göstermesi şaşılacak bir durum değil. Ancak Erdoğan’ın konuşmasındaki ses tonu o kadar keskin ki, bunun ancak iki açıklaması olabilir: Birincisi; Gauck, Türkiye’de demokrasinin durumuna yönelik doğru bir tespit yaptı. İkincisi de; Erdoğan yeniden bir seçim kampanyası sürecinde. Bu kez, cumhurbaşkanlığı yolunda.
Die Welt: Türkiye ile AB arasındaki diyalogda bir model ortaya çıktı. Avrupalılar, uygarca bir arada yaşamla ilgili sözel kurallara uymak için çabalıyor, Türk tarafı ise Avrupa ve Avrupa’nın politikacılarına hakaret etme özgürlüğünü kullanıyor. Bunun en taze örneği, Erdoğan’ın Almanya Cumhurbaşkanı’na yönelik sözleri. Erdoğan, Gauck’un Türkiye ziyaretinde ‚çirkin şeyler söylediğini, çünkü onun hala kendisini bir rahip sandığını‘ söyledi. Erdoğan bir sonraki Almanya ziyaretinde, bu kez tıpkı Gauck’un yaptığı gibi kendisinin de Alman hükümetini eleştireceğini açıkladı. Ağustos ayında cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Erdoğan, Almanya’daki Türkler’in oyları için propaganda yapıyor. O yüzden belki Erdoğan’a şimdi bir deyimi hatırlatmakta fayda var: Her ne kadar onsuz olunabilse de nezaket bir erdemdir.