Written by 12:07 Allgemein

Türk sorunu

„Kürt sorununu çözelim derken bir Türk sorunu yaratıyoruz.” Bu tür düşüncelere son zamanlarda sıkça rastlanır oldu. HDK adına Karadeniz’e yapılan gezilerin kontrgerilla yöntemleri ile engellenmesi, bu sırada ortaya çıkan tablo “Türk sorunu” diyenleri, yeniden “tezlerini” yinelemeye sevk etti. Biliniyor, bu yaklaşıma öncelik edenlerden birisi Hürriyet’in eski başyazarı. Bir provokasyon uzmanı olan yazar, “Türklükten istifa ettiğini” duyurarak son provokasyonunu yapmıştı. Yani “Uyan ey ehli vatan” diyordu.

Peki “Türk sorununu” bu kadar sıklıkla dile getirenler aslında ne yapmak istiyorlar? Dertleri Türklerin ikna olması için çaba gösterilmesini istemeleri mi? Böyle düşünmek için fazlaca saf olmak gerekiyor, çünkü ortamı zehirleme çabaları açıkça ortada. Onlar Türklerle Kürtler arasında uçurum yaratmak, giderek bir sivil savaşa, iç savaşa dönüşecek gelişmelerin fitilini ateşlemektir. Bu ağır bir itham mı? Olup bitene bir göz atacak olursak bunun gerçeği yansıttığını görürüz. Peki olup biten ne? Cumhuriyet tarihinden bu yana olup biten şudur; Türk devleti olarak örgütlenmiş devlet Kürtler üzerinde her türlü baskıyı sistematik olarak yürütmüştür. Katliamlar ve asimilasyon bu işin bir parçasıdır. 30 yıldır da “düşük yoğunluklu” bir savaş yaşanmaktadır.
Açıkçası “Türkler adına” yapılması gereken her şey “Türklüğün vücut bulmuş hali olan” örgütlü devlet tarafından yapılmıştır ve yapılmaktadır. Yapılmayan ne vardır ki “Türk sorunu” ortaya atılmaktadır? Olmayan ve tüm gerici kışkırtmalara karşın yapılamayan şudur; iki halk açıkça karşı karşıya getirilip birbirine kırdırtılamamıştır. Bugün haklı Kürt talepleri karşısına Türklüğü çıkaranlar, savaş ortamından etkilenmiş, şoven duygularla dolmuş Türk halkının en geri kesimlerine seslenmekte, onları sivil bir çatışmaya kışkırtmaktadırlar. Yapmak istediklerinin özü budur. Bu yapılamasa da ortaya çıkacak tablo güçlü bir gerici atmosfer yaratacak, gelişmelerin önü kesilecektir. Yapılan hesap budur.
Kürt halkının talepleri ve mücadelesi bellidir. Onlar eşit ve özgür vatandaşlar olarak yaşamak istemekte, ana dilde eğitim dahil en doğal haklarını talep etmektedirler. Bu hakların karşısına dikilen kimdir? Bu kısaca ifade etmek gerekirse resmi adıyla (TC) Türk Devleti ve onun adına politikaları yürüten hükümetlerdir. Bugün Kürt mücadelesinin zorlaması ile “çözüm için” bir görüşme süreci başlamıştır. Kürtler adına söz söyleme hakkına sahip olanlar bu süreci yürütmekte ve çözüm koşullarını ortaya koymaktadırlar. Türk devleti ya bunları kabul edecek, ya görüşen taraflar orta bir yol bulacaklar, ya da çatışmalar devam edecektir.
Her durumda talepte bulunan Kürtler, onların bu taleplerini karşısına dikilen ise ordulara, güvenlik teşkilatlarına, basın ve yayına hükmeden devlettir. Bir ulusun kendi kaderine karar verecek olan o ulusun bizzat kendisidir. Eğer onların karşısına sadece devlet gücü değil, egemen ulusun sivil güçleri de çıkarılmaya çalışılırsa, dün Balkanlar’da yaşananların bu topraklarda da yaşanmaması için bir neden kalmaz. “Ulusalcı” politikayı savunanların bazıları kendileri istesinler, istemesinler varılacak yer burasıdır. Yani karşılıklı olarak halkların birbirini boğazlaması.
“Türk sorunundan” söz edenler, “Türklerle Kürtlerin bir olamayacağını” ileri sürenler Türk halkı arasında en gerici duyguları uyandırmaya çalışmaktadırlar. Ne Türkler, ne de egemen ulus olarak örgütlenmiş başka bir halk, ezilen ve haklarından yoksun bırakılmış bir halka kendi ulusalcı, milliyetçi politikalarını uygulayarak onurlu ve gururlu bir halk olamaz. Ulusal onur ve gurur ancak dış baskıya, egemenliği ayaklar altına alan emperyalist güçlere karşı konularak elde edilecek bir değerdir. İşte bu nedenden dolayıdır ki “ulusalcılığı” Kürtlere baskıya devam politikasına indirgemiş olanlar ülkenin emperyalist iş birliğine karşı sessiz kalmaktadırlar. Seslerini çıkardıklarında da işin sadece Kürt boyutu ile ilgilenmektedirler.
Sözün özü şudur: Kürtler kendi kaderlerine kendileri karar vereceklerdir. Bunun için Türklerin ikna edilmesi şart olarak ileri sürülemez. Kaldı ki Türklerin önemli bir kısmı savaşın devamını istememektedir. Devlet ise zaten tüm gücüyle ve Türklüğü de kullanarak neredeyse yüzyıldır bu gelişmeyi engellemeye çalışmaktadırlar. Şu açıktır, bu sorun ya Kürtlerin talepleri ve razı olabilecekleri koşullarda çözülecek, ya da her ulus kendi yolunu tutacaktır. Bugün “Türk sorunundan” dem vuranlar en gerici çatışmayı kışkırtarak aslında ayrışma ve kopuştan başka bir şeyi kışkırtmıyorlar! Onlara söylenecek şudur: Kürtler en azından şimdilik birlikte yaşam isteklerini dile getiriyorlar bunu dikkate alın. Böyle yapmazsanız ‘Kendim Ettim Kendim Buldum’ şarkısını her tondan söylemeye mahkum olacaksınız.

 

Ahmet Yaşaroğlu

Close