YÜCEL ÖZDEMİR
Sadece Avrupa değil, dünya basını bu haftayı ‘Ukrayna barışı’ için ‘kader haftası’ ilan etti. pazar günü Florida’da ABD ve Ukrayna heyetleri, kamuoyuna açıklanan 28 maddelik planı görüşmek üzere bir araya geldi. ABD Dışişleri Bakanı Rubio, Trump’ın Özel Danışmanı Witkoff ve Trump’ın damadı Kushner’in katıldığı bu görüşmeden sonra savaşın biteceğine dair umutlu mesajlar verildi. Her iki taraf da üzerinde anlaşmaya varılabilecek maddeler listesi hazırlandığını ima etti. Ayrıntı verilmedi.
Ukrayna heyetiyle yapılan pazarlıklarda çıkan sonuçları alıp Moskova’ya doğru yola çıkan Witkoff ve Kushner, salı günü Rusya Lideri Putin ile pazarlık masasına oturdu. Putin, görüşmeden sonra ABD tarafının ilettiği “27 madde”yi görüştüklerini söyledi. Bu, ilan edilen maddelerden birisinin Florida’da silindiği anlamına geliyor. Gerçi, daha önce Cenevre’de Avrupa ülkelerinin katıldığı toplantıda madde sayısının 19’a düşürüldüğü de açıklanmıştı.
Pazarlık, taraflar arasında satranç masasındaki karşılıklı hamlelere dönüşmüş durumda. Trump’ın 27 maddeye düşürülen “barış planı”na, Putin dört madde ekleyerek, ABD heyetini Washington’a yolcu etti. Şimdi düşünme ve karşı hamle yapma sırası Trump ve ekibinde. Karşı hamle için Ukrayna heyeti bir kez daha Florida yolcusu. Putin’in eklediği dört madde de şimdilik sır gibi saklı…
Anlaşılan o ki sahada savaş sürerken masada karşılıklı hamleler bir süre daha devam edecek. Öyle ya, savaşı başlatmak kolay, ama bitirmek o kadar kolay olmuyor. Hele ki, hiçbir tarafın yenilgiyi kabul etmediği ya da etmek istemediği savaşları…
Bir de pazarlık masasına oturanlar gerçekten tüccar olunca işler adeta “at pazarlığı”na dönüşebiliyor. Dikkat edilirse ABD adına pazarlık masasında oturanlar dışişleri diplomatları değil. Birisi Trump’ın golf arkadaşı, diğeri damadı. İkisinin asıl işi New York’ta milyonlarca dolarlık emlak tüccarlığı. Trump’ın barış için iki tüccarı görevlendirmesi aslında meseleye nasıl yaklaştığını da özetliyor. Üstelik Witkoff ve Kushner sadece görünenler. Bir de görünmeyenler var. Der Spiegel’in “Wall Street Journal’den aktardığına göre birçok ABD’li tekelin yöneticisi pazarlıkların arka planında rol üstlenmiş durumda. Örneğin Exxon’un yöneticileri Rus petrol tekeli Rosneft ile temasa geçmeye başlamış. Muhtemelen Rus enerji kaynaklarının dünyaya pazarlanmasındaki rol kapılmak isteniyor. Nadir elementler bir diğer önemli konu.
Bütün bunlar, ABD ile Rusya arasındaki “Ukrayna pazarlığı”nın sadece Ukrayna’nın değil, birçok şeyin yeniden paylaşıldığı, düzenlendiği bir süreç şeklinde ilerlediğini gösteriyor. Bu nedenle iki haftayı aşkın bir süredir üzerinde pazarlıkların yapıldığı 28 madde üzerinde kolay ve hızlı bir uzlaşmanın çıkması zor görünüyor. Üstelik savaş uzadıkça ABD her halükarda kazanmaya devam ettiği için acelesi de yok. Ortada tam da tüccarların sevdiği bir tablo mevcut.
Dördüncü yılını dolduracak savaşın en çok ABD’nin işine yaradığı ortada. Bu süreçte Avrupa ülkelerini sadece kendi emperyalist çıkarlarına yedeklemekle kalmayan ABD, aynı zamanda öncesine göre çok fazla silah, doğal gaz, petrol satarak muazzam kârlar elde etti.
Barış görüşmelerinin yapıldığı şu dönemde Avrupa ülkeleri, ABD lehine işleyecek kararlar almakta sakınca görmüyorlar. Avrupa Parlamentosu ve AB ülkeleri, ocak 2027’den itibaren Rusya’dan doğal gaz ve petrol alımının yasaklanması kararını kesinleştirdi. Savaşla birlikte Almanya başta olmak üzere birçok AB ülkesi, yaptırımlardan ötürü Rusya’dan doğal gaz ve petrol almayı durdurmuştu. Yeni karar, halen almaya devam eden Macaristan ve Slovakya gibi ülkeler için de geçerli olacak. Rusya’dan doğal gaz ve petrol alımı düştükçe ABD’nin ihracatı artıyor. Petrol yaptırımlarının sertleştirilmesinin bir yönünü bu oluşturuyor.
ABD, daha fazla petrol ve doğal gaz satmakla kalmadı, Ukrayna’ya verilen silahlardan da kazanmaya devam etti. Hafta içinde NATO ülkeleri, Ukrayna’ya Purl Girişimi (öncelikli ukrayna gereksinimleri listesi) aracılığıyla 4 milyar dolarlık ek silah yardımında bulunmayı kararlaştırdı. Silahların çoğu ABD’den satın alınacak. Almanya ABD’den silahların alınması için 200 milyon avro verecek. Ukrayna’ya gönderilen silahların ABD’li silah tekellerinin kasasını doldurduğu hafta başında Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) tarafından açıklanmıştı.
Barış görüşmelerine rağmen Avrupa’da yapılan hazırlıklar ve alınan yeni kararlar, ABD-Rusya-Ukrayna arasında bir anlaşmanın sağlanması durumunda bile Avrupa’nın Rusya tehdidini kullanmaya devam edeceğini gösteriyor. En azından hava bu yönde.
Putin’in pek çok kez Avrupa’ya saldırı olmayacağı yönündeki açıklamaları da bu nedenle pek dikkate alınmıyor. Putin en son Avrupalıları müzakerelere dahil etmesine hazır olduğunu belirtirken, “Avrupa ile savaşmaya niyetimiz yok, bunu 100 kez söyledim. Ancak Avrupa savaşmak istiyorsa ve savaşmaya başlarsa, biz de buna hazırız” dedi. Alman basınında cümlenin birinci bölümü değil, ikinci bölümündeki meydan okuma tehdit olarak verildi.
Halbuki bu müzakere sürecinde Avrupa’nın yapması gereken Rusya ile ayrı bir saldırmazlık anlaşması imzalamaktır. Avrupa’ya savaşmaya niyetli olmadığını söyleyen Putin’e Avrupa için tehdit oluşturmayacağına dair bir anlaşma imzalatmak hem Avrupa hem de Rusya halklarının yararına. Aksi takdirde, Rusya’nın bir gün Avrupa’ya saldıracağı iddiası uzun bir süre gündemde kalmaya devam edecek. Böylesine bir anlaşma elbette savaştan ve gerilimden beslenen ülkeler ve tekellerin işine yaramayacaktır. Bu nedenle, Putin’in çağrısını ciddiye alıp, ayrı bir müzakere süreci başlatmayı gündemlerine almıyorlar.
Öte yandan Trump, aralarında Hindistan ve Türkiye’nin olduğu ülkelere, Rus petrolünü dünya piyasalarına pompalamaktan vazgeçme çağrısında bulunmuştu. Aksi takdirde ambargoların geleceğinin mesajı da verilmişti. Geçen hafta iki Rus gemisinin Türkiye açıklarında hedef alınması da bu mesajın devamı olarak okunabilir. Ukrayna tarafından vurulan Kairo ve Virat gemilerinin 70 milyon dolar değerlinde petrol taşıma kapasitesine sahip olduğu ileri sürüldü. Boş petrol gemilerine yönelik saldırı Türkiye’yi rahatsız etti. Dışişleri Bakanı Fidan konuyu çarşamba günkü NATO dışişleri bakanları toplantısına taşıyarak, savaşın Karadeniz’e yayılma endişesi içinde olduklarını söyledi, Bulgaristan ve Romanya ile birlikte Karadeniz’deki güvenliği sağlamak istediklerini bildirdi. Ancak petrol gemilerine yönelik saldırı, başta Türkiye olmak üzere Rusya’dan petrol almaya devam eden ülkelere verilmiş önemli bir mesaj.
Her ne kadar, Ukrayna istihbarat örgütü SBU saldırının kendileri tarafından “Sea Baby” insansız hava araçlarıyla yapıldığını açıklasa da, bu saldırının ABD’den habersiz yapılmadığı da söylenebilir. Zira, Ukrayna’daki savaşın istihbarat ayağının ABD’nin kontrolünde olduğu başından beri biliniyor. Daha önce de benzer şekilde seyir halinde olan petrol gemilerinin şimdi, hem de Türkiye kıyılarında hedef alınmasının zamanlaması da tesadüf değil, olamaz.
Trump’ın çağrısını yaptığı “petrol ambargosu” artık daha sıkı bir şekilde işletilecek gibi görünüyor. Saldırıyla bir taraftan müzakerelerin ortasındaki Putin’e ekonomik baskı mesajı verilirken, diğer taraftan dünya piyasalarına ucuza pompalanan Rus petrolünün Exxon gibi ABD tekellerinin daha fazla kâr etmesinin önüne geçtiği mesajı veriliyor. Dahası, pazarlanması gereken Rus petrolü varsa onu da zaman içinde Exxon ve diğerleri üstlenebilir.

