Written by 13:05 Allgemein

Weihnachten

Habib Bektaş

Noeliniz kutlu olsun mu desek?
Bana ne Noel’den mi desek?
Noel neye benzer deyip tarif etmeye mi çalışsak?

Ne desek?
Ne dersek diyelim, Orta Avrupa’da yaşıyorsak Weihnacht gerçeğini görmemezlikten gelemeyiz.

***
Yanıma yöreme bakıyorum. İnsanlar neler düşünüyorlar anlamaya çalışıyorum.
İşte, önümde iki çocuk yürüyor. Okuldan çıkmışlar. Küçücük burunları soğuktan kızarmış. Okul sonrasının sevincine dizboyu karların mutluluğu eklenmiş. Ev yolunu uzattıkları kesin. Sesleri cıvıl cıvıl. Mavi eldivenli olanı kolunu arkadaşının omzuna atmış. O ne… Türkçe konuşuyorlar. Kırmızı ceketlisi duruveriyor. Mavi eldivenli arkadaşına dönüyor:
„Gene şu Weihnacht zımbırtısı çıktı!“
„Öyle ama…“
„Ne aması?“
„Güzel değil mi?“
„Neresi güzel?“
„Hediye filan!“
Kırmızı ceketlinin sesi çıkmıyor. Düşünüyor olmalı.
Çocukların dünyası ilgimi çekiyor. Peşlerine takılıyorum.
Arkadaşının konuşmayacağını sezen mavi eldivenli duruveriyor:
„Hadi gel Karstadt’a girelim. Oyuncaklarla oynarız! Çaktırmadan“
Kırmızı ceketli olan kırık dökük konuşuyor. Sesi tarazlı:
„Beni geçende tuttular orada!“
„Nasıl?“
„Basbayağı. Üstümü aradılar. Sonra da ‚git‘ deyip kovdular.“
„Bi şey mi kalkgidelim ettin?“
„Deli misin,  Allah taş eder. Trenlerle oynuyordum!“
„Kimmiş o seni kovan?“
„Dedektif! Hem de Türk!“
Biraz düşündükten sonra ekliyor kırmızı ceketli:
„Hah, Weihnachtmış!“
„Olsun, gene de güzel Weihnacht!“
„Oğlum bizim bayramımız değil o!“
Yürümeyi sürdürüyorlar. Mavi eldivenli kızıyor:
„Kim diyo bizim değil diye? Sahibi kim?“
„Hiç bi şeyden anlamıyo’sun. Weihnacht  Almanların!“
Öteki susunca kırmızı ceketli sürdürüyor konuşmasını:
„Bizim şefimiz Muhammet! Kutlamamızı isteseydi söylerdi!“
Öteki altta kalmıyor:
„İsa söylemiş işte ya!“
„O bizim şef değil!“
„Ama o da şef!“
„Olsun, bizim değil. Biz Muhammet ne derse onu yapacağız!“
„Git lan hadi! Bizim kutlamamıza Muhammet bi şey demez! Muhammet çocukları sever!“
„Sen onu benim sakalıma anlat. Sevseydi o da Weihnacht yapardı!“
„O da Ramazan Bayramı yapmış işte!“
„Weihnacht da yapsaydı!“
„Sus, günaha giriyorsun!“
„Boşver, kayak kaymaya gidelim mi?“
„Yok, ben dedemle ağaç almaya gideceğim!“
Kırmızı ceketli hüzünleniveriyor. Sonra bir öfke:
„Senin deden gâvur mu?“
„Sensin gâvur! Benim dedem gibisi yoktur!“
„Belli, gâvur!“
„Değil işte!  Ağaç almak gâvurluk değildir.  Ağacın da Hıristiyanlıkla alakası yok!“
Mavi eldivenli biraz düşündükten sonra ekliyor: „Eğlenmek, oyuncaklarla oynamak çocukların hakkıdır!“
„Kim diyo onu?“
„Dedem diyo!“
„Deden onu benim sakalıma anlatsın!“
„Sakalına başlarım ha, domuz!“
Kırmızı ceketli tırsıyor:
„Hani kavga etmeyecektik?“
Mavi eldivenli cevap vermiyor. Kolunu arkadaşının omzundan çekiyor. Bir süre birbirlerini kollayarak ayrı ayrı yürüyorlar. Kırmızı ceketli işi tatlıya bağlamak istiyor:
„Üşüdüm…“
Mavi eldivenli biraz yanaşıyor arkadaşına:
„Gel girelim Karstadt’a. Hem ısınırız, hem trenlerle oynarız!“
Kırmızı ceketli duruveriyor:
„O Türk herif beni tanırsa?“
Mavi eldivenli efeleniyor:
„Ben ona gösteririm!“
Sonra biraz yumuşatıyor:
„Weihnacht var, eğlenmek, oyuncaklarla oynamak çocukların hakkı deriz!“
„Tamam,“ derken kolunu arkadaşının omzuna atıyor kırmızı ceketli çocuk.
Ben de çocukların peşini bırakıyorum.
Ne diyorduk?
Weihnacht!
Akla ilk gelen şey, noel ağaçları!
Altına yerleştirilen armağanlar.
Noel ağacının Pagan geleneklerinden kaynaklandığı söylenir. Hıristiyan inanışıyla uzaktan yakından ilgisi yok!
Weihnacht denince akla başka ne gelir:
Noel Baba!
Rivayete göre Antalya’nın Kale (Myra) ilçesinde dördüncü yüzyılda yaşamış bir Hıristiyan aziziymiş. Adı da Nikola.
Şimdilerde „Noel Baba’ları pazarlayan firmalar var. Parayı basan kiralıyor. Evlere servis de yapılıyor. Noel Baba parayı basanın oluyor!. Çocuklara armağanlar getiriyorlar. Önceden ama sipariş vereceksin!
Weihnacht!
Milyonlarca Avrupalı ateist de kutluyor.
Kutlanıyor.
Weihnacht:
Bu işten nemalanan kimler?
Alavere dalavere kasalar dolsun!
***

Soruyor Alman dostlarımız:
Weihnacht’ı kutluyor musunuz?
Bu sizin bayramınız değil, neden kutluyorsunuz?
Weihnacht’ı neden kutlamıyorsunuz?
Ne desek ne yapsak yanlıştır!
Kalmışız iki arada bir derede!
Göçmenlik zor zanaat!
Ne yapmalı?
Kimbilir, belki de en doğrusu birey olmanın gereğini yerine getirmek:
İsteyen kutlar istemeyen kutlamaz!
Bir şeyi unutmadan: çocukları üzmemeliyiz!
En önemlisi de, „mutluluğun resmini“ çizebilmeleri için çocuklara rengârenk kalemler sunmak.
Küçücük bir noel hikâyesiyle noktalayalım bu yazıyı. Almancası da almanca konuşan okurlara noel armağanımız olsun:

Sıradan Bir Gün
Çocuk sordu babasına:
„Baba, Noel ne demek?“
Güldü babası. Anlattı uzun uzun İsa’dan başlayarak.
Çocuk, „Yok,“ dedi, „öyle değil. Sen neler hissediyorsun Noel’de?“
Yine güldü adam. Kızıyla yaptığı bu sohbet hoşuna gitmişti. „İnsanların mutlu geçirdikleri bir gün olarak görüyorum Noel’i. Birbirlerini dinledikleri, karınlarının doyduğu bir gün. Bir anlamda, barışa en yakın olduğumuz gün belki.“
Çocuk odasına gitti. Üç gün sonra babasına şöyle dedi:
„Baba, günün birinde Noel, sıradan, özelliği olmayan bir gün olur belki, anlattığın şeyler yılın öteki günleri için de geçerli olunca!“
Adam, boş yere kızının ne demek istediğini anlamaya çalıştı. Çünkü ona  ne anlattığını unutmuştu.

Ein gewöhnlicher Tag
Das Kind fragte seinen Vater:
„Papa, was ist Weihnachten für dich?“
Der Vater lachte und versuchte zu erklären. Bei Jesus fing er an…
„Nein“, sagte das Kind unzufrieden, „nicht so. Was fühlst du an Weihnachten?“
Wieder lachte der Mann. Die Unterhaltung, die er gerade mit seiner Tochter führte, fing an ihm zu gefallen:
„Weihnachten ist ein Tag, den die Menschen glücklich verbringen. An Weihnachten hören die Menschen einander zu und alle werden satt. Vielleicht ist das der Tag, an dem man dem Frieden am nächsten ist.“
Das Kind ging in sein Zimmer.
Ein paar Tage später fragte es seinen Vater:
„Papa, was meinst du? Vielleicht wird Weihnachten irgendwann ein ganz normaler Tag wie alle anderen auch. Aber da müssten wohl erst die anderen Tage so werden, wie du Weihnachten beschrieben hast…“
Doch der Mann konnte nicht begreifen, was seine Tochter meinte, denn er wusste gar nicht mehr, was er ihr erzählt hatte.

Close