Written by 14:32 Allgemein

Yaşama katıl, dil öğren

Alman Dergi Yayımcıları Birliği (DVZ), göçmenlerin Almanca öğrenmesini teşvik etmek amacıyla “ilginç” bir kampanya başlattı.
59 gazete ve derginin yanı sıra kampanyaya tanınmış göçmen politikacılar da destek vermiş.
Destekleyenler arasında kimler yok ki…
Bild, Der Spigel, FAZ, Hürriyet, Milliyet…
Hepsi bir arada.
Ama gelin görünü ki; göçmenlerin Almanca öğrenmesini teşvik etmek için “Dili öğren, yaşama katıl” kampanyasına imza atan büyük gazete ve dergilerin önemli bir bölümü, yıllardır yerli ve göçmenlerin birlikte yaşamasına katkı sunmaktan çok zarar veriyor.
Kampanya destekçilerinden Bild’in yayın yönetmeni Kai Diekmann, “Alman medyası olarak uyum konusunda özel bir sorumluluk taşıyoruz” diyor.
Doğru diyor. Ama bu doğrunun Bild ve Diekmann için hiç bir önemi yok.
Çünkü, yılın 364 günü uyum ve göçmen karşıtı yayın yapan bir gazetenin, geriye kalan bir gün de doğru davranmasının bir anlamı var mı?
Elbette yok.
Gazete ve dergi yayıncılarının bir araya gelerek, göçmenlerin Almanca öğrenmesine çağrıda bulunması ilk başta olumlu bir durum olarak görülebilir.
Hatta tanınmış göçmenlerin dillerini Alman bayrağındaki sarı, kırmızı, siyah renklere boyamaları da…
Ama; kampanyanın mantığı, tıpkı sloganda olduğu gibi ters: “Dili öğren, yaşama katıl”.
Yani önce “perfekt” Almanca öğren, sonra yaşama katıl!
Zaten yıllardan beri bu mantıkla göçmenlere yaklaşıldığı için “perfekt” Almanca konuşamayanlar, toplumsal yaşama katılmaktan çekiniyorlar, kendilerine güvensiz bir şekilde ortak yaşamın dışında bir yerlerde yaşamlarını sürdürüyorlar.
Peki toplumsal yaşama katılarak “perfekt” Almanca öğrenmek daha doğru değil mi?
Yani doğru slogan “Toplumsal yaşama katıl, dil öğren” olması gerekmiyor mu?
Bu çarpık anlayış uyum konusunda da kendisini gösteriyor.
Uyum sorunun tek başına “dil”e indirgenerek mesele fazlasıyla karikatürize ediliyor. Hal böyle olunca da sorunun kökenine bir türlü inilemiyor.
Uyumun asıl olarak ekonomik sosyal sorunlardan kaynaklandığı, dolayısıyla öncelikli olarak göçmenlerin içinde bulunduğu sosyal koşulların, çevrenin değiştirilmesi gerektiği biliniyor.
Bu yönde adım atılmadığı sürece, bütün göçmenler “perfekt” Almanca konuşsa da “uyum sorunu” sürdürecektir.
Fransa’da yaşayan Afrika kökenli göçmenlerin Fransız’ca sorunu var mı?
Yok. Çünkü hepsi ilk okuldan itibaren zorunlu olarak Fransız’ca öğreniyor.
ABD’de yaşayan siyahların İngilizce sorunu var mı?
Yok. Çünkü hepsinin anadili İngilizce.

Ama, hepsinin ekonomik ve sosyal sorunlar nedeniyle “uyum sorunu” bulunuyor ve bu ülkeler yıllardır izledikleri politikalardan kaynaklı sorunu çözebilmiş değil.
Bu gidişle çözemezler de…
Almanca öğrenmekle uyum sorunlarının üstesinden gelinebilir şeklindeki yaklaşım, tek başına sorunu çözmeye yetmiyor.
İyi derecede Almanca öğrenmek, denilebilir ki yaşadığı ülkeyi anlama bakımından olmazsa olmazdır.
Çoğunluk toplumunu anlamak, onunla iletişim içinde bulunmak için mutlaka Almanca öğrenmek gerekiyor.
Ama, Almanca da sadece düzenlenen kampanyalarla, gösterilen dil kurslarıyla öğrenilmiyor.
Hayatın içinde, işyerinde toplumun her alanında yaşayarak, konuşarak, tartışarak, dertleşerek, sabır gösterilerek öğreniliyor.
Ama gelin gürün ki; göçmenlerin Almanca öğrenmesi için dil gösterme kampanyası düzenleyen büyük gazete ve dergilerin çoğu, hayatın içinde yaşayarak Almanca öğrenmeye karşı çıkıyor.
Çoğu, Almanca’nın Almanya’da değil, gelinen ülkede, yani Türkiye’de, İran’da, Meksika’da, Brezilya’da, Hindistan’da, Çin’de öğrenilerek gelinmesinden yana.
Aile birleşimi için hükümetin bu yönde aldığı karara tam destek vermeleri bunun bir ifadesi.
Bütün bunlardan ötürü, iki ay boyunca büyük gazete ve dergilerin sayfalarında yürütülecek kampanyanın başarı şansı bulunmuyor.
Amaçları da zaten dostlar alışverişte görsün. (YH)

Close