Written by 11:16 uncategorized

Yeni bir hümanizm için

2014 Alman Kitabevleri Barış Ödülü sahibi Jaron Lanier’in ödül töreninde dijital teknoloji, kitaplar ve barış üzerine söylediklerini kısaltarak derledik. Lanier, konuşmasında İnternet sayesinde yaşamımızın nasıl sürekli kontrol edildiğine dikkat çekerek, İnterneti reddetmeden ama hayatımızın hem objesi hem subjesi yapmadan kullanmayı öneriyor. ‘Yeni hümanizm’ için söylediği ise Brecht’in şiirini hatırlatıyor: ‚İnsan dediğin nice işler görür, generalim, bilir uçurmasını, öldürmesini, insan dediğin. Ama bir kusurcuğu var; bilir düşünmesini de.‘

Haklarımızın dijital olarak yok edilmesinden nasıl kurtulabiliriz?

Aptallaşmış bir zamanda bulunuyoruz. Gelişen dünyada uzun süre öylesine bolluk içinde yaşadık ki dünyanın kıymetini bilemez hale geldik. Özellikle yeni şeyler kazanmamızı sağlayan araçlarımızı çok seviyoruz, ama gözlerimizi iyice açtığımızda bir cehennemin dibinde olduğumuzu gösterecek çok belirti var.

Karşı karşıya olduğumuz tehlikeleri sıralama kalkarsak, iklim değişikliği, yaşadığımız yerde tam tersi olan nüfus artışı ve göç spirali, daha ucuza petrol elde etme hırsımız, durdurulmak bilmeyen tasarruf önlemleri, servetin belli bölgelerde ve ellerde yoğunlaşması ve hemen hemen her yerde şiddet uygulayan hareketlerin artması. Tabi ki bunların hepsi birbirine bağlı… İşte tüm bunlara rağmen bu yıl ki Alman Kitabevleri Barış Ödülü’nün benim gibi dijital teknolojiye karşı olan, herkesi de bu teknolojiyle arasına mesafe koymaya çağıran birine verilmesi, beni bile şaşırttı. Dijital oyuncaklar büyük karanlık dalgalardaki kaçamak köpükler değil mi?

Dijital oyuncaklarımız

Her halükarda dijital kazanımlar kültür ve politikada gürültülü değişikliklere yol açtı. Sürekli kontrol altında tutulmamız tehlikesine rağmen bu kazanımları dikkate almak zorundayız: Örneğin çevreye yaydığımız elle tutulur çöpte azalma oldu ama hala iklim değişikliğine karşı daha etkili mücadele etmek zorundayız. Güneş enerjisi, akıllı bir ağa bağlandığında daha aklı başında kullanılabilir. Bu ve bunun  gibi birçok güzel şeyle dijital tekniğe umut bağladık ama bu umudumuz sembollerle sınırlı kaldı. Yine de İnternet sayesinde dünyanın diğer ucundaki bir müzisyenle aynı anda bir şarkıyı ortak seslendirebildiğim, provalarımı ortak yapabildiğim için mutluyum.  Tekniğin sağladığı kültürel yakınlaşma da yabana atılamaz. Kültürel yabancılık diye birşey kalmadı neredeyse.

Dijital oyuncaklarımızın bazı güzel yanlarını sıraladım. Ancak bu oyuncaklarla kendimizi tamamıyla kontrol altında tutulmaya teslim ettiğimizi bilerek oynamamızın gerçekçi olacağını da vurgulamak istiyorum.  Dijital teknoloji sayesinde, bu gerçek üstü, çok zengin ve dokunulmaz teknoloji sayesinde oluşan olağanüstü narsizmimizle çok mutluyuz. Ben de çok mutluyum. Bu sanal gerçeklik anlatılamayacak kadar harika ve zevk verici.  Bu teknoloji sayesinde kandırıldığımızı, sürekli kontrol altında tutulduğumuzu bilmek, içinde barındırdığı çelişki ve çok anlamlılıkları görmezden gelmek gerçekliği görmemek anlamına geliyor çünkü…

Ne yapabiliriz? Dijital dünyadan uzaklaşmak veya tamamen teslim olmak dışında seçenek var mı? Bu konu İnternet dünyasında da enine boyuna tartışılıp duruyor. Artık biliyoruz ki bu dünyada eğer düşüncen doğru bulunuyorsa, müttefiklerle birlikte hareket etmek zorundasın yoksa düşüncen ezilir, kaybolur, gider.  İnternet dünyasında tezlerle antitezlerin mücadelesi var ama buradan bir sonuç çıkmıyor, sadece istatistiklere malzeme hazırlanıyor.

Kitap nedir, önemi nedir?

Alman Kitabevleri Barış Ödülü’nü alan biri olarak, bu dijital dünyada kitapların durumunu ele alacağım.  Kitap nedir, önemi nedir? İnternet dünyasında yorumlar kadar pornografi ve kedi resimleri de var ama sentez ve  perspektifler yok.  Eğer sentez ve perspektif arıyorsanız, bunları sadece kitaplarda bulabilirsiniz. İşte bu nedenle tek iletişim aracımız İnternet olamaz. İnterneti aynı anda hem obje hem subje yapmadan kullanabilirsek en iyi şekilde kullanmış oluruz.

İşte bu dijital çağda bile tam da ona inat kitap yazıyoruz. Bir kişi dahi olsa kitabımızı sonuna kadar okuyacağını umut ederek…

Bir kitap sadece kağıttan üretilmiş bir eşya olsaydı onu da aynı klarnet veya bira gibi sever ve kutlardık. Kitap da onlar gibi değişik maddelerden yapılmış, belli bir işe yarayan, ya da zevk veren bir araç olurdu. Ama kitap öyle mi? Kitabı yazan kişiyi düşünün örneğin; ’size verdiği mesaj, ben hayatımın bir bölümünü düşüncelerimi, gözlemlerimi, yaşadıklarımı belli bir bakış açısıyla size yansıttım, lütfen siz de okurken aynı şeyi yapın, okuyun, kendinizden katın, kendi bakış açınızı değerlendirin,  benim harcadığım emeği az da olsa harcamanızı rica edebilir miyim?‘ Kitap tren istasyonudur, peron değil.  Kitap, çok şeye oynadığınız bir kumar gibidir. Orta koyduğunuz para değildir ama angajmanınız, ilginiz, yaşamınızdan zaman ayırmanız ve geleceği daha iyi biçimlendirmek varolan potansiyelinizdir. Kitap, insan onurunun inşa edildiği bir yapıttır.

Her kitap farklıdır, bir konu her kitapta farklı farklı anlatılır. Ama Vikipedia’da hümanizmle ilgili tek bir sayfa vardır. Buna kızmayız bile, işimizi kolaylaştırdığı için sevinenlerimiz bile vardır. Bunun yeterli olamayacağını, toplumsal konuların matematik formülleriyle açıklanamayacağını unuturuz.  Hatırlıyor musunuz eskiden cilt cilt ansiklopediler vardı, farklı yayınevlerinden, farklı araştırmacılardan… Bir ansiklopedideki tanım diğerinden çok farklı olurdu.  Şimdilerde bazıları Vikipedia’yı ‚küresel sanal akıllı ortak bellek‘ olarak tanımlıyor. Doğru mu?  Kitap da değişir, bazılarının metamorfozu yaratıcı ve hayranlık uyandırıcı.  Bir gün sanal dünyayla senkron halinde olan kitapların olacağını hayal ediyorum ama bu kadar çok metamorfoz da beni ürkütüyor. Örneğin elektronik bir kitap okurken kontrol edilmeye onay veriyoruz, çünkü bu kitap belli bir yayınevinin özel mülkü. Eski zamanlarda kitapları yakılmaktan kurtarmak için mücadele ederdik,  şimdi belli firmaların ne okuduğumuzu anlamalarına, analiz edip bize yeni kitap tavsiyelerinde bulunmalarına, kandırmalarına izin veriyoruz. Kitap için gözetleme aracı yani ajan  mı yoksa kül olmak mı daha iyidir acaba?

Kitaplar bize başımıza problemlerimizi çözmemizde hep yardımcı oldular, şimdi sıra bizde, kitapların başına sardığımız problemler için harekete geçmeliyiz.

Barıştan ne anlıyoruz?

Kitapları bir yana bırakalım, bir de barış var. Bu ödül kitabevlerinin barış ödülü.  Barış denince sanırım hepimizin aklına erk ve etkiyi arttırmak için herhangi bir şiddet ve terör aracının kullanılmaması geliyor. Ancak barışın kapsamında yaratıcı karakterler de olmalı. Hiçbirimiz matematiksel ve sunulanları sessizce kabul ettiğimiz bir yaşamdan hoşlanmaz. Bize ister sanal ister gerçek otoriter ve zorunlu çözümler dayatan barışçıl bir sistemi beğenmezdik  sanırım. Gelecek kuşakların, ne kadar zeki olursak olalım,  bizim doğru bulduğumuz toplumu ebediyete kadar kabul edeceğini de aklımızdan çıkaralım.  O zaman barış bir boz- yap oyunu gibi. Özgürlükleri suiistimal etmeden nasıl özgür kalacağımızı, özgürlüğün nasıl hem sağlam hem de yaratıcı, farklılıkları sağlayıcı olabileceğini bulmamız lazım. Özgürlük ve güvenlik arasında seçim yapmak zorunda mıyız? Bize güvenlik, sürekli barış diye sunulan aslında bize verilen gittikçe artan tüketim rüşveti değil mi? Aslında kalıcı ve yaratıcılığa izin veren barış puzzel’ini yapabilmek için barışla ilgili bilgilerimizin yeterli olmadığına inanıyorum. Çok kötümser bir yaklaşım mı? Tam tersi, içinde iyimserliği taşıyan bir yaklaşım; barış üzerine çok şey öğrenmek için çaba harcamalıyız!

Ya yeni hümanizma?

Yeni hümanizm, insanın çok özel, çok önemli olduğunu iddia ediyor. Bizler makina ve algoritmalardan çok çok önemliyiz. Bize nasıl yaşayacağımız, neyi nasıl tanımlayacağımız, hangi toplumsal sorunu nasıl, hangi formülle çözeceğimiz dayatılamaz. Biz düşünüyoruz, düşünme kabiliyetimizi yok etme çabalarına karşı da düşünüyoruz. Bu, bazı teknik, dijital teknik çılgınları için alay konusu olabilir. ‚Sonucunu bildiğim şey için neden kafa yorayım? Nasıl çözeceğimi bildiğim bir problemle neden uğraşayım?‘ İnsanın çok özel ve çok önemli olduğu bazılarına ise yeni bir din gibi gelebilir. Allah yerine insanın gücüne tapma… Ama düşünün eğer insanın önemine inanmasak neden insanların daha iyi yaşayacağı, hümanist bir yaşam için çaba harcayalım ki?

„Blätter für deutsche internationale Politik“ dergisinden özetleyerek çeviren: Semra Çelik

Close