Written by 14:42 Allgemein

Yunanistan’da yeni hükümetle eski politika!

 17 Haziran’da Yunanistan’da yapılan ikinci genel seçimlerden çıkan sonuçlar şimdilik AB, IMF ve diğer emperyalist odakları memnun etmişe benziyor. Ancak sandıktan, dayatılan kısıtlama politikalarını harfiyen yerine getirecek bir hükümetin çıkması için yoğun bir çaba harcayan dış güçlerin bu memnuniyeti çok fazla uzun sürmeyecek görünüyor. Seçimler aynı zamanda ülkede güçlü bir toplumsal muhalefet olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

 

 Seyit Aldoğan

 

Yunanistan’da bir ay içinde yapılan ikinci erken seçimde de hiçbir parti tek başına hükümet kurma olanağı elde edemedi ve en çok oy oranına sahip Yeni Demokrasi Partisi (YDP) cumhurbaşkanından hükümet kurma yetkisi alarak koalisyon görüşmelerine başladı.

Şu andaki tüm işaretler, YDP, PASOK ve geçen yıl SYRIZA’dan ayrılan bir grubun kurduğu Demokratik Sol Parti (DIMAR)’nin ortak bir hükümet kuracakları yönünde. Ayrıca böyle bir koalisyon içinde partilerin uzlaşmasına bağlı olarak teknokratların da yer alabileceği dile getiriliyor.

 

DIŞ MÜDAHALE

Bu seçimlerin en önemli özelliğinin dışarıdan yapılan müdahaleler olduğunu belirtmek gerekir. Seçimlerin son gününe kadar AB ve IMF merkezleri ve sözcüleri, troyka yanlısı politikalara ‚evet‘ demeyen partilerin hükümet olması durumunda, Yunan halkını bekleyen “tehlikelere” dikkat çekerek açıkça tehdit ettiler. Yani açıkca olarak „ölümü gösterip sıtmaya razı etme“ politikası uygulandı. Bu çabalar sonunda sermaye partilerinin şimdilik işine yarayan iki kutuplu bir cepheleşme oluşturuldu; “troyka yanlısı” ve “troyka karşıtları”. Ülkenin tüm sorunları, halkın dertleri ve işçi ve emekçilerin talepleri hiç gündeme bile gelmedi ve her şey bu kutuplaşma etrafında şekillendi.

Seçim sonuçları YDP’nin zaferi olarak gösterildi. Ama ortada bir zafer yok. AB ve IMF politikalarına karşı halkın muhalefetinin güçlendiğini belirtmek gerekirken tersi yapıldı.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir: 6 Mayıs’taki birinci seçimlere bağımsız olarak katılan küçük-büyük tüm sağ partiler bu seçimlerde YDP bayrağı altında toplandılar. Yani geçmişte ya da kısa bir süre öncesine kadar YDP’den ayrılan ve mecliste temsil edilme gücüne ulaşamayan partilerin YDP’ye iltihak etmesi sonucu söz konusu artış yaşandı. YDP’ye katılmayanlar ise tabanlarının bu partiye kaymasına engel olamadılar. Sonuç olarak YDP tüm sağ tabanı bir araya getirmesine rağmen eski gücüne ulaşamadı ve eskiden aldığı oyun çok gerisinde kaldı.

 

SYRIZA YETERLİ BİRLİĞİ OLUŞTURAMADI

SYRIZA ise “solun” tabanını, işçi ve emekçi muhalefetini ve kriz politikalarına karşı çıkan toplumsal kesimleri birleştirecek bir ittifak oluşturamadı ama kriz politikaları ve IMF karşıtlığıyla geniş bir işçi ve emekçi kesimi etkileyerek solun var olan tabanı ve dışındaki geniş bir kitleyi bir araya getirdi.

Hükümet olmaktansa ana muhalefet partisi olmayı tercih eden SYRIZA içindeki sol kanadın güçlenmesi olasılığı yüksek. Oysa hükümet olunması durumunda bu kanat zayıflayacaktı. Ayrıca olası bir SYRIZA hükümeti, AB ve IMF ile cepheden bir hesaplaşma içine giremedikçe ve uzlaşmacı bir politika izledikçe bundan işçi ve emekçi hareketi ve muhalefeti zarar görecekti.

Ortaya çıkan tablo AB ve IMF karşıtlığının ciddi bir güce ulaştığını ve önümüzdeki süreçte koalisyon hükümetinin izleyeceği sermaye yanlısı politikalara karşı ciddi bir muhalefetin gelişebileceğini de göstermekte. Koalisyon hükümetinin halkın işçi ve emekçilerin sorunlarını çözmeyeceği, çözemeyeceği göz önünde bulundurulduğunda ve muhalefetin daha da güçlenerek çıktığı hesaba katıldığında uzun süreli ve istikrarlı bir koalisyon hükümeti şansının olmadığı görülecektir.

Koalisyondan yana tüm partilerin SYRIZA’ya baskı yaparak koalisyon içinde yer almasını istemeleri “ulusal birlik ve çıkarlardan” yana olduklarından değil, halkın muhalefetini kontrol altında tutmak içindir ve hareketin içini boşaltmaya yöneliktir.

Halk muhalefetine çarpmış olan kriz politikalarının istikrarlı bir biçimde uygulanmasının mümkün olmadığını gören YDP Başkanı Antonis Samaras, seçimden önce “troyka ile yeniden pazarlık” propagandasını ön plana çıkarmıştı. Seçimden bir gün sonra yaptığı konuşmada ise anlaşmalara bütünüyle uyulacağı mesajını verdi. Bu açıklama kuşkusuz AB, IMF ve uluslararası sermaye kuruluşlarına verilen bir güvence anlamına gelmektedir.

Avrupa genelinde Portekiz, İtalya ve İspanya’yı da kapsayarak genişleyen, tekelleri ve Alman-Fransız eksenini korkutan gelişmelerin, halk hareketi olarak maddi bir güce dönüşmemesi için elinden geleni arkasına koymayan Almanya, IMF ve uluslararası sermaye kuruluşları Yunan seçimlerinden duydukları memnuniyeti dile getirdiler; “Euro kazanmış”, “sağ duyu hakim olmuş”, “AB birlik ve bütünlüğünü korumuştu”…

Oysa seçim sonuçları ve Avrupa halklarının tepkisi söylenenlerin tersi yönündeki gelişmelere işaret etmektedir.

 

SOKAK NE YAPACAK?

Yunanistan seçimlerinde gözden kaçırılmaması gereken bir nokta da şudur: Ortaya çıkan halk muhalefetinin, sol söylemlerle gündeme gelen ve uzlaşmacı kesimleri de kapsayan sosyal demokrat çizgideki bir parti etrafında toplandığını unutmamak gerekir. Dolayısıyla bugünden halk hareketinin yönünü nereye çevireceği üzerinde çok şeyler söylemek mümkün değil. AB ve uluslararası sermaye şirketlerine değil, sadece politikalarına karşı çıkma şeklindeki bir ’siaysi yetmezliğin‘, saldırıların önüne bir halk, işçi ve emekçi hareketi olarak çıkacak taktik program yoksunluğunun ya da eklektik politikaların halk hareketini nereye kadar götürebileceği bir çok deney ve tecrübe tarafından kanıtlanmıştır.

Son seçimler, başta Yunanistan Komünist Partisi (KKE) olmak üzere diğer sol örgüt ve partilerin önümüzdeki sürece aktif olarak katılamayacaklarını ve tayin edici olamayacaklarını da göstermektedir. KKE’nin izlemiş olduğu politikaların önümüzdeki süreçte geniş bir biçimde tartışma konusu olacağı açık. İşçi ve emekçilerin can alıcı taleplerini kapsaması gereken taktik program eksikliği sonuç olarak SYRIZA’yı güçlendirdi ve KKE’nin ciddi bir taban kaybetmesine yol açtı.

Diğer yandan faşist Altın Şafak Partisi ise gücünü korudu. İzlenen politikaların bir sonucu olarak ortay çıkan faşistler daha çok milliyetçi, ırkçı ve yabancı düşmanlığı üzerinden oy topladılar. Tabii sistemi cezalandırmak isteyen kesimlerden de oy aldılar.

PASOK ise tabanının dörtte birini ancak tutabildi. Süreç PASOK’un aleyhine işliyor ve halkta yeniden bir umut yaratmaları oldukça zor. (Atina/YH)

 

SYRIZA’NIN  TARİHİ VE BAĞLI ÖRGÜTLER

 

1968 yılının şubat ayı sonrasında eurokomünizmi savunan bir grup, KKE’den (Yunanistan Komünist Partisi) ayrılarak, KKE iç partisini kurar. Partide kalanlar ise KKE dış olarak anılır. Solun yeniden yapılandırılması ve “daha insani bir sosyalizm” çizgisini savunan KKE iç, “demokratik ve özgürlükçü sosyalizm”, “Demokratik yollardan sosyalizme geçiş” gibi eurokomünist teoriler temelinde örgütlenmeye başlar ve cunta döneminde tüm Yunanistan Antidiktatörlük Cephesi içinde yer alır. Cuntanın yıkılmasından sonraki süreçte sol örgütlerin kurduğu “İlerici Sol Örgütler ve Güçler Birleşik Cephesi” içinde yer alır ve bazı seçimlere tek başına girer.
1986 yılında yapılan 4. Kongrede eurokomünist hareketin yeniden örgütlenmesini hedefleyen bir örgüt kurma kararı alınır. Ancak yeni örgütün kurulması gerçekleşmeden parti ikiye bölünür. Bu bölünmeden sonra KKE iç içinde çoğunluğu temsil edenlerce Yunan Solu (EAR) ve azınlıkta kalanların kurduğu Yenilikçi Sol (Ananeotiki Aristera) örgütleri ortaya çıkar. Her iki örgüt de sağ revizyonist bir çizgi olan eurokomünist çizgiyi savunmaya devam ederler.
1989 yılında KKE ve EAR seçim ittifakı yapmaya karar verir ve koalisyon anlamına gelen “Sinaspismos” partisi altında örgütlenirler. Aynı dönemde patlak veren “Koskotas skandalının” açığa çıkarılması ve başta Dönemin Başbakanı Andreas Papandreu olmak üzere sorumluların yargılanması için YDP ile “temizlik hükümeti” adı verilen bir koalisyon hükümeti kurulur. Koalisyon nedeniyle KKE’ye yönelik eleştirilerin arttığı bu süreç aynı zamanda revizyonist sistemin çöküşünün hızlandığı bir sürece tekabül etmektedir. Uluslararası planda temelini sosyalizm karşıtlığının oluşturduğu bir saldırılar dalgası giderek yaygınlaşmaktadır.
Hükümetin kurulmasından kısa bir süre sonra KKE Merkez Komitesi içinde ve gençlik örgütlerinde, KKE’nin sağ bir çizgiye kaydığını, sermaye partileriyle uzlaştığını ve perestroyka politikalarına tutum almamasının son tahlilde sosyalizm konusundaki çizgisinden kaynaklandığını söyleyenler MK’ye açıkça tutum alırlar ve kısa bir süre sonra da kitlesel olarak ayrılırlar. Bunlar daha sonra Yeni Sol Hareketi (NAR) kurarlar.
KKE, EAR’ı sağ revizyonist, reformist bir çizgiye kaymakla ve KKE’ye bu çizgiyi dayatmakla suçlar ve 1991 yılında Sinaspismos’tan ayrılır. Ancak KKE Merkez Komitesi Sekreteri Grigoris Farakos ve bazı yöneticiler “yenilikçi” çizgiyi savunarak Sinaspismos’ta kalırlar. Bu süreçte Sinaspismos kendini parti olarak ilan eder ve 1993 yılında girdiği seçimde yüzde 2.94 oy alır.
2004 yılında Sinaspismos bir dizi sol örgüt ve partilerle Radikal Sol Hareket (SYRIZA) adlı bir ittifak kurarak seçimlere girer. İttifak içinde şu yapılar bulunuyor; KKE iç’ten gelen (AKOA), KKE’den bu süreçte ayrılan ve sağ-reformist bir çizgiye sahip olan Birleşik Sol Harekat (KEDA), Troçkist Enternasyonal İşçi Solu (DEA), Alman işgali sırasında Akropol tepesinden Nazi bayrağını indirerek Yunan bayrağı çeken ve Yunanlıların ulusal kahraman olarak gördükleri Manolis Glezos’un kurduğu Yurttaşlar Hareketi, ve Maocu Yunanistan Komünist Örgütü (KOE).
Daha sonraki süreçte SYRIZA’ya yeni katılımlar oldu bunlar; PASOK’tan ayrılan Demokratik Toplum Hareketi (DİKKİ), Troçkist Kırmızı Hareketi (Kokkino), Yunanistan Çevreci Sosyalistler, Radikaller (Rizospastes), Roza Grubu, Antikapitalist Politik Grup.
Bu gruplar içinde diğerlerine kıyasla Sinaspismos, KOE ve Birleşik Sol Hareket belli bir kitleye ve örgüte sahip. Ancak ittifak bileşenleri içinde marjinal yapıların da olduğunu belirtmek gerekir. Belli bir örgütlenmesi, örgütleri ve programı olmayan örgütler çoğunlukta.
SYRIZA içinde yer alan örgütler bağımsız örgütsel faaliyetlerine devam edebiliyorlar. Alınan her karara katılma zorunluluğu yok. Alınan kararlar eleştirilebiliyor ancak kararlara karşı pratik tutum geliştirilemiyor, karşı faaliyet yürütülemiyor.
SYRIZA’nın özelliklerinden biri de halkın, işçi ve emekçilerin mücadelesinin dayattığı bir ittifak olarak gündeme gelmemiş olması. Yani ezilen toplumsal sınıf ve kesimlerin, ortak ya da birleşik mücadelesini hedefleyen belli bir program etrafında oluşturulan bir ittifak olarak değil, bir örgütler ittifakı olarak kurulmuş. Seçimlere iki hafta kala ortaya koydukları hükümet programı (Ki şimdiye kadar ortaya koydukları en kapsamlı program bu) ve “halktan yana hükümet”, “ilerici yönetim”, “özgürlükçü demokratik sosyalizm” vb. söylemler dışında belli bir programı ya da politik çizgisi yok. Basına ve kamuoyuna açıklanan hükümet programında ise “halkların Avrupası’ndan”, “üyelerinin eşit hakka sahip oldukları bir AB’den”, “daha güçlü bir Euro’dan” ve “yeni ekonomik kalkınmadan” söz ediliyor. Halkın işçi ve emekçilerin bugünkü temel taleplerine denk düşen, anlaşmaların iptali, bankaların kamulaştırılması gibi hedefler AB içinde çözülebilir talepler olarak gösteriliyor.

Close