Written by 15:05 uncategorized

1 Mayıs’a doğru

İşçi ve emekçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Geçen 1 Mayıs’t…

Alman Sendikalar Birliği DGB’nin bu yılki 1 Mayıs sloganı, “İyi iş. Adil ücretler. Güçlü sosyal devlet” (“Gute Arbeit. Gerechte Löhne. Starker Sozialstaat”) olarak belirlendi. Milyonlarca işçi ve emekçi için bu slogan giderek erişilmesi güç bir durumu ifade ediyor.
Almanya’da 9 milyon civarında emekçi düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışmak zorunda. Krizin başlamasıyla birlikte yüzbinlerce kiralık ve sözleşmeli işçinin işine son verildi. “İyi iş” böylece milyonlarca emekçi için sadece lafta kalıyor.
Tam günlük işlerde çalışan 20 milyon emekçinin durumu da iç açıcı değil! Çalışma koşulları giderek kötüleştiği gibi Reel ücretler 1990’lı başında seyrediyor. Kriz nedeniyle gündeme gelen zorunlu ve Daimler gibi bazı işletmelerde “gönüllü” kısa çalışma uygulamasıyla işçi ve emekçilerin alım güçleri bir kez daha gasp edildi. Buda “adil ücretler” konusunda gerçeği ortaya koyuyor.

KİMİN DEVLETİ?
DGB bildirisinde “sosyal” devletin güçlenmesi gerektiğine vurgu yapılırken “sosyal” devletin büyüyen adaletsizliğin ve yoksulluğun üstesinden gelmesi gerektiği söyleniyor. Fakat öncesi bir yana 2008’in sonundan bugüne kadar bakıldığında devletin kimin sorunlarıyla ilgilendiği, kimin sorunlarını çözdüğü çok rahatlıkla görülmekte: Yoksullar, işsizler, işçiler sorunları çözülenler arasında yoklar!
Devletin kasalarından mali sermayeye ve tekellere onlarca milyar Euro’yu aktarıldı. Bu yetmedi gelecek nesilleri borç altında bırakacak tarzda yine sermaye çevrelerine yüzlerce milyar Euro’luk güvence verildi.
Son birkaç yıl içinde yaşadıklarımız devletin “sosyal” değil sermeye devleti olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
Hartz IV ile geçinmek zorunda olan milyonlarca emekçiye “asalak” damgasını vuran hükümet, tekelleri ve bankaları batıran, bir gecede koskoca ülkeleri iflasın eşiğine sürükleyen, spekülatörlerin ve bankerlerin önünde el pençe divan durmalarına neden olan gerçek asalakları, “ülkenin gerçek taşıyıcıları” diye taçlandırmaktan geri durmuyor.

SENDİKA YÖNETİMLERİ NE YAPTI?
Yüzbinlerce kiralık ve sözleşmeli işçi işten atıldıktan sonra, “işten çıkarmalar olmasın” talebini (ki bu talepten çok ricayı ifade ediyordu!) ileri sürmek için gerçekte geç kalınmıştı. Oysa krizin faturasının ilk etapta güvencesiz işlerde çalışan emekçilere çıkartılacağı herkes, ama en iyi de sendika yönetimleri biliyordu. Buna rağmen sendika yönetimleri “işten atmalar yasaklansın” talebini ileri sürmek yerine öncelikle beklemeyi tercih ettiler!
Daha sonra, mali sermayeye ve tekellere “kurtarma şemsiyeleri” açılıp “kurtarma paketleri” sunulurken sendika yönetimleri, “işçilere de şemsiye açılsın” demekle yetindiler! Burada ileri sürülmesi ve uğruna mücadele edilmesi gereken talep ise “krizin faturasını sermaye ödesin” olmalıydı.
Bunun yerine başta IG Metall sendikası olmak üzere bütün sendika yönetimleri “ekonomiyi canlandırmak” için sürekli daha fazla ve daha kabarık “konjonktür paketlerii” talep ettiler. “Sosyal barışı korumak” adına kısa çalışma uygulamasının uzatılmasını, “üretim merkezini korumak” adına ise “hurda primi” talep ettiler!
Bu yılın başında metal ve kamu işkollarında 5 milyona yakın emekçinin ücret toplu pazarlıklarında da sendika yönetimlerinin “üretim merkezini koruma” uğruna her türlü fedakarlığa ve feragate hazır oldukları görüldü. Metal işkolunda imzalanan sözleşme çok cüzi bir oranda kısmi ücret denkleştirilmesiyle haftalık çalışma sürelerinin 25 saate kadar düşürülmesini içeriyor. Ücret artışı diye sunulan ise metalde olduğu gibi kamu işkolunda da reel ücretlerin yeniden düşmesi anlamına geliyor. Sürekli Keynes’i savunan sendika yönetimleri bu burjuva ekonomistin teorisine sadık kalsalardı, piyasayı canlandırmak üzere alım gücünün yükseltilmesi için reel ücretlerin yükselmesi uğruna mücadele ederlerdi. Sendika yönetimlerinin Keynesçiliklerinin de sınırları bu TİS döneminde görülmüş oldu!

SERMAYE NEYİ HEDEFLİYOR?
Sermaye bir bütün olarak krizden karlı çıkmak için her türlü yol ve yöntemi deniyor. Devletin bütün olanaklarını sınırsızca kullanan sermaye aynı zamanda krizden yenilenerek, güçlenerek çıkmaya çalışıyor. Krizin başlamasıyla birlikte devletten yardım isteyen ve “bu krizin üstesinden ancak devletler gelebilir” diye mali sermayenin temsilcileri bugün yeniden “devletin fazla müdahaleci olmaması” gerektiğini söylüyorlar. Mali sermayenin bazı temsilcileri daha da ileri gidip “devlet mali işlerle uğraşmasın, bu alanı uzmanlara devretsin” (Handelsblatt, 9 Nisan 2010) diyebiliyorlar!
Sanki bankaları batıranlar, tekelleri iflasa sürükleyenler, trilyonlarca Euro’yu Doları ve Yen’i bir gecede yakanlar, ülkeleri iflasın eşiğine getirenler kendileri değilmiş gibi, “herkes en iyi yaptığı işi yapsın” diyebiliyorlar. Sermaye önümüzdeki dönem bu yöndeki taleplerini artıracak ve giderek daha da pervazsızlaşacak. Nitekim kriz sona ermediği gibi şimdiye kadar yaşanan krizin faturası da henüz ödenmedi!
Diğer yanda bütün kapitalistler krizden güçlenerek çıkma niyetinde oldukları için işçi ve emekçilerin başta işkollarında ve işyerlerinde olmak üzere kazanılmış bütün sosyal ve siyasal haklarına kapsamlı bir saldırıya hazırlanmaktalar. Aynı zamanda tekeller ve bankalar arası rekabette giderek daha da artacak, birleşmeler, yutmalar ve yok etmeler hızla artacak. Buda yine milyonlarca işçi ve emekçinin çalışma ve yaşam koşullarının daha da kötüleşmesine neden olacak.
BİR ŞEY YAPMALI, AMA NE?
Bütün bu yaşananların ne kader nede bir zorunluluk olmadığını hepimiz bilmekteyiz. Ekonomik krizin asıl nedeni sürekli daha fazla kar peşinde olan kapitalistlerin plansız ve aşırı üretimleridir. Bu gerçeği bütün işçi ve emekçileri sürekli yeniden anlatarak tersini iddia eden sermaye yanlısı propagandaların önüne geçmeye çalışmalıyız.
Bunu sendikalarımıza sahip çıkarak ve örgütlülüğümüzü, birliğimizi güçlendirerek yapmalıyız. Sendikalarımızın, işyeri temsilciliklerinin başındaki bürokratlara kızarak, mevzileri terk ederek bunu başaramayız! Aksine bunların yerine dürüst ve işçiden yana olan temsilcilerimizi seçerek bunu başarabiliriz.
Sermaye ve hükümeti önümüzdeki dönem saldırılarını daha rahat hayata geçirmek için bizleri yerli-göçmen, genç-yaşlı, kadın-erkek ve işçi-işsiz olarak daha fazla bölmeye çalışacak. Sermaye yanlısı gerici politikacılar “kriminal yabancılar dışarı”, “işsizler, işçilerin sırtından yan gelip yatıyorlar” türünden propagandalarına yeniden ağırlık vermeye başladılar. Bunları boşa çıkarmanın tek yolu bütün önyargıları aşarak işçi ve emekçilerin birliğini sağlamaktan geçmektedir. Buda birbirimizi dinleyerek, birbirimizden öğrenerek sağlanabilir. Yepyeni bir geleceğin temellerini atmak, aydınlık güzel günleri yaratmak bizlerin ellerindedir. İşçi ve emekçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü ve bütün dünya emekçilerinin tek ortak bayramları 1 Mayıs işçi bayramını adına layık ve güçlü kutlayarak, taleplerimizi alanlarda haykırarak bu yönde bir adım atmış olacağız.

UMUT YAŞAR

Almanya’da 1 Mayıs’taki Talepler

– İŞTEN ATMALAR YASAKLANSIN
– SERMAYENİN VERGİLERİ YÜKSELTİLSİN
– ÜCRETLER ARTIRILSIN
– YASAL ASGARİ ÜCRET
– EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET
– HAFTALIK ÇALIŞMA SÜRELERİ TAM ÜCRET KARŞILIĞI
30 SAATE DÜŞÜRÜLSÜN
– İŞÇİ KİRALAMA YASAKLANSIN
– HARTZ IV KALDIRILSIN
– SÜRESİZ İŞSİZLİK PARASI
– GENÇLERE MESLEK EĞİTİM YERİ

1 MAYIS MARŞI
Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır
Ancak bu böyle gitmez sömürü devam etmez

Yepyeni bir hayat gelir bizde ve her yerde
1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı

Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı
Yepyeni bir güneş doğar dağların doruklarından

Mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarından
Yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir

1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı
Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı

Vermeyin insana izin kanması ve susması için
Hakkını alması için kitleyi bilinçlendirin
Bizlerin ellerindedir gelen ışıklı günler

1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı
Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı

Ulusların gürleyen sesi yeri göğü sarsıyor
Halkların nasırlı yumruğu balyoz gibi patlıyor
Devrimin şanlı dalgası dünyamızı kaplıyor

Gün gelir gün gelir zorbalar kalmaz gider
Devrimin şanlı yolunda bir kağıt gibi erir gider

Close