Written by 18:31 HABERLER

Ankara-Berlin hattında türbülansdaki ilişkiler

Almanya ile Türkiye arasında bu yılın başında yükselmeye başlayan gerilimin tansiyonu düşmek bilmiyor. Ekonomik olarak sıkı ilişkilere sahip iki ülkenin sermaye guruplarının çıkarları bu gerilimden etkilenmezken, emekçiler arasında önyargılar sürekli körükleniyor. Bu nedenle gerilimin faturası asıl olarak Türkiye kökenli göçmenlere çıkarılıyor.

YÜCEL ÖZDEMİR

Berlin-Ankara hattındaki Türk-Alman ilişkileri son bir yıldır adeta iki de bir türbülansa giren yolcu uçağının haline benziyor. Türbülanslardaki sarsılma bazen hafif bazen de sarsıcı olabiliyor. En önemlisi bu sarsılmalar uçaktan çok yolculara zarar veriyor.

İki ülke arasındaki türbülanslı hattaki yolcular elbette her iki ülkede yaşayan emekçilerden başkası değil. Ama sarsıntının en etkili ve zarar verdiği noktanın her iki ülkenin tam ortasında duran Türkiye kökenli göçmenler olduğunu daha başında söylememiz gerekiyor. Bu nedenle Türk-Alman ilişkileri türbülansa girdikçe Türkiye kökenli göçmenler üzerinde bıraktığı etki, Alman halkıyla birlikte yaşam derin yaralar alabiliyor.

NDR televizyonunda yayınlanan Extra 3 programında Türkiye’deki insan hakları ve basın üzerindeki baskılara dikkat çekmek için hazırlanan 1.5 dakikalık “Erdowie, Erdowo” Erdogan” şarkısının ciddiye alınarak tepki gösterilmesiyle gerilmeye başlayan her iki ülke arasındaki ilişkiler, sonra Jahn Böhmermann, Ermeni soykırımı yasa tasarısı, vize pazarlıkları, Alman vekillere İncirlik yasağı, Erdoğan’a Köln’deki mitingde canlı bağlantı yasağı… gibi gelişme ve olaylarla devam etti.

Gelişmelerin ivmesine bakıldığında gerilmenin katsayısı sürekli artış yönünde. Her ne kadar Türkiye üzerinden Avrupa’ya gelen sığınmacıların durdurulması konusunda AB ile Türkiye arasında imzalanan anlaşmayla iki ülke arasındaki ilişkilerde bir “bahar havası” yaşansa da, bunun etkisi kalıcı olmadı. Şimdi ise özellikle Türkiye, yeri geldiğinde Almanya’yı anlaşmayı feshetmekle tehdit ediyor.

GERİLİMİN KAYNAĞI ÇIKARLARDAKİ FARKLILIKLAR

Peki, daha bir kaç yıl önce düzenlenen toplantılarla “stratejik önem” atfedilen Türkiye-Almanya diplomatik ilişkileri neden bu kadar pamuk ipliğine bağlı ve durmadan gerilim hattında bulunuyor. Öncesi bir yana Bismarck ve II. Wilhelm döneminde iyice güçlenen bağlar, ardından “silah arkadaşlığı”, sonra işçi göçü anlaşması vs. yan yana eklendiğinde her iki ülke arasındaki ilişkilerin bir hayli güçlü olması gerekiyor.

Bunlara yoğun ticari ilişkileri de eklemek gerekiyor. En güncel verileriyle Türkiye’de 6 bin 500 Alman firması halihazırda yatırım yapmış durumda. Almanya’nın ABD, Çin, İsviçre ve Rusya’dan sonra en fazla ihracat yaptığı ülke Türkiye. 2015’te toplam 21.8 milyar Euro’luk ihracat yapıldı. Bu yılın ilk yarısında ise ihracat değeri 10,9 milyara çıktı. Bu da geçen yılın aynı döneminde göre yüzde 5.4 daha fazla.1

Aynı dönemde Almanya’nın Türkiye’den yaptığı ithalat hacmi ise yaklaşık 14 milyar Euro olarak gerçekleşti.

Başka bir ifade ile 2014 yılında Almanya’nın ihracatında 16. ve ithalatında da 18. sırada bulunan Türkiye, 2015’te Almanya’nın ihracatında 14. ve ithalatında 17. sıraya yükseldi. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2014 yılında 32,6 milyar Euro olurken, geçen yıl 36,8 milyar Euro’ya çıktı.

Bunlara bir de her yıl tatil yapmak üzere Türkiye’ye giden 5 milyondan fazla turist eklendiğinde durum daha da çarpıcı hale gelebiliyor.

Bu ticaret hacmine bir de Almanya’nın Türkiye ile yaptığı silah ticaretini eklemek gerekiyor. Bugün Almanya’nın sattığı askeri malzeme ve silah Türkiye tarafından bölgede etkili şekilde kullanılıyor. Özellikle de Kürt halkına karşı.

Diplomatik olarak gerilim içerisinde bulunan Türk-Alman ilişkilerinde ticaret ise her zaman olduğu devam etti. Yani ilişkilerdeki gerilim sermayenin çıkarlarına dokunmadı. Eğer dokunsaydı, her iki ülkenin sermaye kesimleri el ele verir, ilişkileri rayına koymak için ellerinden geleni yaparlardı.

Bütün bunlara rağmen devam eden gerilimlerin kaynağında elbette her iki ülkenin pek çok konuda farklı çıkarlara sahip olmasından kaynaklanıyor. Türkiye’yi bölgede en önemli dayanak ülkesi haline getirmek isteyen Almanya’nın bu konudaki planları uzun zamandır karşılık bulmuyor. Geleneksel olarak ABD’nin talepleri ekseninde bir dış politika izleyen Türkiye, bununla kalmadı bir de “bölgesel aktör” olma planları yaptı. Bu kapsamda daha çok iç politikada etki yaratacak şekilde Almanya ile ilişkileri germekten kaçınmamakta.

Almanya’nın Türkiye’yi kendi çıkarlarının eksenine çekme, Türkiye’nin ise ayrı bir güç olma politikası öyle anlaşılıyor ki hiç bitmeyecek. Bu nedenle de ilişkiler sık sık türbülansa girmeye aday görünüyor.

Her iki devlet de Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmen emekçileri kendi politikalarına alet etmek istediği için de, her gerilimde Türkiye kökenli göçmenlerin yaşadıkları ülkeye doğal entegrasyonuna zarar verilecek, böylece önyargılar ve düşmanlıklar körüklenecek.

Bunu aşmanın tek yolu, emekçilerin şu ya da bu bu devletin malzemesi olmaktan çıkarak kendi hayatları ve geleceklerini rahata kavuşturacak tutum içine girebilmesi olacaktır. Bu da Alman ve Türkiye kökenli emekçilerin ortak talep, ihtiyaç ve özlemlerinden, savaşa ve emperyalist çıkarlara dayalı politikaların karşısında barış, demokrasi ve özgürlük için birlikte adım atmakla mümkün olabilecektir. (YH)

1https://www.jungewelt.de/2016/08-18/012.php

Close