Written by 20:54 POLITIKA

#Aufstehen: Ne için ve nereye doğru?

DIETHARD MÖLLER

Çoktan beri kurulacağı duyurulan #Aufstehen hareketi, resmen 4 Eylül’de ilan edilecek olmasına rağmen ortaya çıktı. SPD ve Yeşiller’den de katılımcıların olacağı sol bir hareketin başlangıcı etkisi uyandırıyor.

Sarah Wagenknecht hareketin hedeflerini şöyle açıklıyor: “Almanya’da başka bir politikanın yapılabilmesi için başka bir çoğunluk gerekli. Buna tekrar erişebilmek için de güçlü aktörlerle çatışmayı göze alacak sol bir toplayıcı harekete (Sammlungsbewegung) ihtiyaç var. Böyle bir hareketin temeli maddi yaşam koşullarının herkese iyi ve şans eşitliği temelinde dağıtılması için çaba harcanmasını esas alan, geleneksel klasik sosyal demokrat politikadır.”

Bu muğlak ve gerçekten de “klasik sosyal demokrat” bir yaklaşım. İnsanlar, kendine güvenli şekilde mücadeleye sevk edileceğine onlarla “ilgileniliyor” ve “sağlanıyor.”

Ayrıca bu ‘klasik sosyal demokrat geleneğin’ ne zaman ve nerede var olduğu ve hareketin inisiyatörlerinin bundan ne anladığının da sorulması gerekiyor. Wagenknecht, Willy Brandt dönemlerindeki gibi bir barışçıl ve toplumsal politikaya dönülmesini istediğini söylüyor. Bu ise tamamen tarih dışı. Çünkü Brandt’ın bu politikası belli bir çerçeve içinde gerçekleşti. Başlayan olumsuz tezahürlere rağmen sosyalizmin herkese iş, ücretsiz eğitim, ucuz barınma, ücretsiz sağlık vb. kazanımlarına bağlı olarak eski sosyalist devletlerle rekabet kapitalizmin insanlık dışı yüzünün bazı toplumsal tavizlerle gizlenmesini zorunlu kılmıştı. Bu görevi Brandt yönetimindeki sosyal demokratlar üstlendi. Bu toplumsal tavizler, yine bir sosyal demokrat olan Schröder döneminde Hartz 4, emeklilik reformu, vb. ile tümüyle geri alındı ve yıkıldı.

Hareketin internet sayfasına bakıldığında klasik sosyal demokrat içerikler bulunabilir. (…)

Enteresan olan #Aufstehen‘in internet sayfasındaki tüm kliplerin çok profesyonel yapılmış olması. Öyle kendiliğinden yapılmış özçekim videoları falan değil, bir reklam firması tarafından uzmanca hazırlanmış klipler. Böyle kendiliğinden bir hareket olabilir mi?

(…)

Muğlak

#Aufstehen bilinçli şekilde muğlak. Eski klasik sosyal demokrat gelenek de böyleydi. Üstünde durulacak ya da başkalarının durabileceği net bir tavır yok. Bunun yerine dilek ve umutlar geçirilmiş ve biraz da sağa doğru kayış…

Wagenknecht; “Politik açıdan anlamlı sınır AfD‘nin kin duygusuyla sınırsız hoşgeldin kültürünün genel ahlakı arasında değil. Gerçekçi bir sol bu iki aşırı talebi de aynı ölçüde reddeder. Sivil toplumdaki mültecilerin entegrasyonu için çaba harcayan gönüllüleri destekler ve aynı zamanda kriminal şebekelerin hangi insanların hangi yollardan Avrupa’ya geleceğine karar vermesine de karşı çıkar” diyor.

Kulağa uyumlu geliyor, tipik sosyal demokrat tarzı yani. Ancak sağın çarpık algı anlayışına sahip. Wagenknecht, sorunun, tabi ki karşı çıkacağı, sınırsız hoşgeldin kültürü olduğundan hareket ediyor. Bu sahte bir tartışma. Almanya’nın politikasının kurbanlarından çok azı Almanya’ya erişebildi. Alman silah satışı ve saldırgan ekonomik politikasının kurbanlarının ezici çoğunluğu onları kabul eden ve destekleyen komşu ülkelere kaçabildiler. (…)

Wagenknecht, şaşırtıcı şekilde, kendini AfD‘nin kin duygularıyla sınırsız hoşgeldin kültürünün arasında hissediyor. Kararlı bir sol politika konusundaki gerçek çelişki bu mu? Emperyalizm üzerine konuşsak daha iyi olmaz mı? Yoksa bu kötü sözcüğü ağzımıza almamamız mı gerekiyor? Sorun silah ihracı değil mi? Suudi Arabistan, Türkiye ve benzeri diğer diktatörlerle silah ticareti? Alman tekellerinin saldırgan şekilde Afrika pazarlarını ele geçirmesi sorun değil mi? AB’nin kesim atıkları ve diğer ucuza sübvanse edilen tarım ürünlerini ihraç etmesi Afrika’daki tarım üreticilerini yıkıma, böylece açlık ve sefalete sürüklemiyor mu? AB’nin Avrupa sermayesi için serbest ticaret ve engelsiz yatırımlarla orada yaptıklarından söz edilmesi gerekmiyor mu?

Wagenknecht tabi ki daha önceki konuşmalarında silah ihracını mahkum etti. İyi ve doğruydu yaptığı. Ama son zamanlarda bu doğru pozisyonunu, yerine AfD‘nin kin duygularıyla sınırsız hoşgeldin kültürü arasındaki sahte tartışmayı geçirerek hükümsüz kıldı ve inanılırlığını yitirdi. Ve şimdilerde silah ihracatına karşı haklı eleştirilerini unuttu. Emperyalizm sözcüğünü ise onun ağzından epeydir duymadık.

(…) Daha fazla sosyal demokrasiye mi açık sol çizgiye mi ihtiyacımız var?

#Aufstehen’in solun, ilerici hareketin zayıflığına verdiği cevap onu daha fazla burjuva yelpazeye açmak, yani sağa itmek şeklinde.

Gerçek neden bu mu? Bu sayede zaaflar yok edilebilir mi?

Biz öyle düşünmüyoruz. Tam tersi; solun zayıf olmasının nedeni sadece akımlardan oluşması, kapitalizmden çıkışı gösteren net bir çizgisinin ve örgütünün olmaması.

Tam da bu konuda, kapitalizm ve emperyalizm üzerine, konuşulması ve aydınlatılması gerekiyor. Eksiklik burada. Sol ilerici güçler savunmada, geriliyor ve sermaye ile mücadele etmek yerine birbiriyle uğraşıyor. Sessiz tavır almak ve oportünizm baskın çıkıyor. Bu nedenle herşeyi daha yumuşak ve şekilsiz yapmak yanlış. Kapitalizmin prangaları altında insanca yaşamı güvenceye alacak emeklilik maaşına, daha iyi bir eğitime, yeterli gelir sağlanacak işe, insani koşullarda bakıma erişmek mümkün mü? #Aufstehen’den büyük emperyalist güçlerin aşırı silahlanma, sosyal hak gaspları, polis devletinin inşasını içeren sertleşmiş rekabet koşullarında işçi sınıfı ve halkların lehine reformların nasıl yapılabileceğini bize anlatmasını istiyoruz.

Tabi ki iyileştirmeler için mücadele edip baskı uygulamalıyız. Ama bunun için kapitalizmle ilgili hayaller yaymak zorunda mıyız? Hayır, artan problemlerin nedenlerini gösterip insanları bu nedenlere karşı mücadele için harekete geçirmeliyiz. Bu bağlamda acil iyileştirmeler, reformlar için harekete geçmemiz normal ama kapitalizmle ilgili hayal yaymadan!

Popülizm

(…)

Tüm popülist akımlar gibi #Aufstehen de demokratik olmayan partilerin esnek olmayan bürokrasisinden yakınıyor. Onlar yerine karizmatik liderlere sahip hareketlerin geçmesi gerektiği belirtiliyor. Eğer liderler, parti kararlarına bağlı olmak ve üyeleri ikna etmek zorunda bile değillerse bunun neresi demokrasi? Bu durum karizmatik liderleri parti baskısından kurtarır ama işçi sınıfı ve halkı kapitalizmin baskılarından kurtarmaz. Böylece ‘özgür’ liderler oportünist şekilde dönüp, kıvırtıp durular. Bu konuda en güncel örnek Yunanistan’da Syriza şefi Çipras’ın geldiği yerdir.

Bu tür popülist hareketlerin bir özelliği de işçi sınıfının kapitalizmde en önemli sınıf olduğunun reddedilmesidir. Kapitalist toplumda yoksullar veya alt tabakalar vardır, adaletsizlikten şikayet edilir, yoksul ve alt tabakalara yardım edileceği bildirilir. Sınıf mücadelesinden ve örgütlenmekten söz edilmez. İşçi sınıfı mı? Reformistler açısından bu sınıf tümüyle kaybolmuş gibidir. (…)

#Aufstehen’e karşı tavrımız nasıl?

Bu hareket, nerede olursa olsun düşük ücretlere, güvencesiz işlere, sosyal hak gasplarına, konut sorununa, insanlık dışı emeklilik maaşlarına, savaşa, silahlanmaya karşı ve daha iyi eğitim, sağlık, bakım için mücadele ederse hiçbir endişe duymadan yanyana olacağız. Bunu, diğer hareketlerle de yapıyoruz. Yapmasak aşırı sol bir tavır almış olurduk.

Ancak herkesi #Aufstehen içinde çalışmaya karşı uyarıyoruz. Hayal kırıklıkları yaşayacakları şimdiden belli. Bu ülkede gerçekten değişim isteyenler kapitalizm ve emperyalizm üzerine net tavır alınmasını sağlamalıdırlar. İşçi sınıfını güçlendirip kendine güveninin gelişmesini teşvik etmelidirler. İşçiler yeniden onlar olmadan hiçbir şeyin olamayacağını, bu toplumdaki çoğu değerin yaratıcısı olduklarını hissetmeli ve öğrenmelidirler. Güçlerinin birlik olmalarından kaynaklandığını kavramalı, sınıf bilincine sahip olmalıdırlar. Sağa kaymak, egemen sınıfın ideolojik baskısına uymak yerine açık ve net bir çizgisi olan, kapitalizmden kurtuluş yolunu gösteren, güçlü, tek vücut ve işçi sınıfı ile sağlam bağları olan bir komünist partisine ihtiyacımız var.

Böylesi bir durum muazzam bir ilerleme sağlayıp işçi hareketi ve devrimcilerin gücünün kat be kat artmasına yol açabilir. Aynı zamanda sol ve ilerici güçleri de cesaretlendirip güçlerinin armasını sağlar.

Daha fazla muğlaklığa değil daha fazla açık net tavra ihtiyacımız var. Ciddi olarak değişim isteyenler bu aydınlanma sürecine ve acil ihtiyaç duyulan komünist partisinin inşasına katılmalıdırlar.

Çeviren: Semra Çelik

Yazının tamamı: https://www.arbeit-zukunft.de/2018/08/15/aufstehen-aber-wofuer-und-wohin/

Close